Ve ben bu hesaplaşmada çoktan kaybetmiştim.

''Sevmemeye yemin ettiğin birinin yasını mı tutuyorsun?''

''Ona defalarca ölse bile üzülmeyeceğini söyledin?''

''Ondan nefret ediyordun, sonunda kurtuldun!''

''O adamın sevgisine asla inanmayacağını söylemiştin?''

''Aran'ı asla sevmeyecektin?''

''YETEEEEEEEEEER!'' 

Kolumdaki serumu umursamadan yataktan kalkmaya çalıştığımda sinir krizi geçiriyordum. İçeriye giren doktor ve hemşireler üzerime adeta atlarken ablam göz yaşlarıyla beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Gitmek istiyordum! Burada yatarak durmak istemiyordum! Kollarımdan tutan insanları itmeye çalışırken ablama baktım çaresizce.

''ABLA! GÖTÜR BENİ BURADAN! ARAN! ARAN'I ÇAĞIR! ABLA SANA ARAN'I ÇAĞIR DEDİM! BURAYA GELSİN! GELEMEYECEK KADAR HASTAYSA BİZ GİDELİM! ABLA LÜTFEN!''

Söylediklerime rağmen bana tek kelime cevap vermemiş eliyle kapattığı ağzını sıkıca kapamıştı. Hıçkırık seslerini duyabiliyordum. Bir sonra ki uyutuluşum üzerinden kaç gün geçtiğinin farkında değildim.

Deliriyor muydum?

Geç bile kalmıştım.

Rüya ve kabuslar üst üste beni bir an bile yalnız bırakmazken, arada açmayı başardığım gözlerim etrafımda kimin olduğunu anlayamadan tekrar kapanıyordu. Bir bilinmezliğin içine terk edilmiştim. Ben duruyordum ama etrafımdan birileri geçip duruyordu. 

İkinci gün olduğunu tahmin ettiğim günün sabahına uyandığımda zorlukla yutkunarak boş tavanı seyrettim. Uyanalı neredeyse yarım saat olmuş ve odada benden başka kimseyi bulamamıştım. Nihayet açılan kapıda gördüğüm kişiyle gözlerim aniden dolmaya başladı. Ekrem Amca benden beter bir vaziyette bana doğru yaklaşıyordu.

''Kızım...'' diye seslendiğinde ağzımdan kaçan hıçkırığa engel olamadım. Hemen arkasında Sevinç Teyze ve kendi ailem vardı. Yapayalnız olduğum oda bir an da kalabalıktan geçilmiyordu. Ayak ucumda duran abim sanki bana yaklaşmaya cesaret edemiyor gibiydi. Rüzgarı ilk defa böyle görüyordum. Günler önce sinir küpü evde beni kovalayan abim gitmiş yerine yanına bile yaklaşmaya cesaret edemeyen bir adam gelmişti. 

''Abicim, iyi misin?'' dediğinde sesi titremişti. 

Olduğum yerde hafifçe dikleşmeye çalıştığımda annem hızla arkama yastık koyarak bana yardım ettiğinde saçıma düşen damladan onunda ağladığını anlamıştım.

''Aran nerede?'' diye sordum. Tek seferde iki kelimeyi söyleyebilmiş olmak benim için büyük bir olaydı. Sakinleştirici ilaçların ardından kendimi sarhoş gibi hissediyordum. Sorduğum soru tek kişiye yönelik değildi. Kimse üzerine alınmamış olacak ki çıt bile çıkmıyordu. Gittikçe sinirlenmeye başlıyordum. Farkında olmadan yumruklarımı etimi kanatırcasına sıkmıştım.

''Rüzgar Aran nerede? Geldi mi?'' 

Direkt abimin gözlerinin içine bakıyor olsam da, herkesin birbirinden kaçırmaya çalıştığı bakışlarına şahit olmuştum. Sanki ortaya büyük bir yük atmışım da kimsenin yüklemeye cesareti yok gibiydi. Rüzgar, duruşunu dikleştirerek yatağımın kenarından destek alırcasına tutundu.

''Meltem... Aran'a ne olduğunu bilmiyoruz.''

''Ama?''

''Evet haber kanallarında fotoğrafı yayınlandı-'' dediğinde  kardeşi gibi gördüğü adam hakkında öldü kelimesini kullanmaya gücü yetmemişti. Boğazını temizleyerek zorlukla devam etti. 

ARANWhere stories live. Discover now