*****
          Düğün günü gelip çatmıştı, direk annemden izin alacaktım. Barış gelmesin diye düğün değil kına gecesiymiş diyeceğim. Umarım her şey yolunda gider. Günlerdir düşünüp önce kendimi inandırdım yalanıma. Kuracak olduğum cümleler bile kafamda. Umarım alacak olduğum cevaplar da kafamdakilerle aynı olur. Yatağımı toparlayıp kahvaltı için aşağıya indim.
          Kalan hazırlıklarda yardımcı oldum. Sonra çayımı doldurup oturdum. Nedensiz gereksiz bir sessizlik hakimdi evde. Sanki herkes konuşmamı bekliyormuş gibi. Ben de içim içimi yerken direk konuya girdim.
—Anne akşama bir işimiz var mı?
—Yok, neden sordun?
—Seminerden bir arkadaşımın düğünü var oraya gitmek istiyorum.
—Kimmiş o?
—Cansu diye bir kız.
—Hiç duymadım adını?
—Kafamı döndürüp anneme baktım, afedersin ama hangi arkadaşımı tanıyorsun ki? Üniversitede 4 senedir yediğim içtiğim ayrı gitmeyen arkadaşımı sorsam söyleyemezsin. Benim arkadaşlarıma karşı hep ilgisizdin.
—Allah Allah...
—Her neyse gidebilirim sanırım?
—Barış da gelecek mi seninle?
—Sormadım, ama düğünü iki şehirde yapılacak buradaki kına gecesi gibi olacakmış. Sanırım gelmek istemez.
—Ezgi gelsin seninle o zaman.
          Çünkü illa biri peşime takılmalı!!! Soran gözlerle Ezgi'ye baktım. Düğünler hiçbir zaman sevdiği şeyler olmamıştı. Ama söz konusu beni çıldırtmaksa biranda aşık numarası yapabilir.
—Ben hiçbir yere gidemem. Yarın sabah uçağım var. Valiz hazırlayacağım.
          İçime dolan rahatlama hissini anlatamam. Buraya kadar her şey tıkırında. İnşallah annem o zaman ben geleyim demez.
—Barış götürüp getirirse seni olur.
—Tamam ben konuşurum onunla.
          İçimde trampetler çalıyor. Kalbim ayaklanmış dans ediyor. Aylardır ilk kez istediğim bir şeyi yapacağım. Bunun keyfini uzun uzun çıkartırım. Kahvaltıdan sonra ev temizliğine yardım ettim ve kitabımı alıp sessizce köşeme çekildim. Annem Ezgi ile kalan eksikleri almak için dışarıya çıktılar. Evde yalnızdım. Aklımı kitaba veremiyordum. Ne olacak, nasıl olacak diye heyecanlanıyordum. Sanki davetli olarak değil de gelinin kendisi olarak gidecektim düğüne. Aslan'la son görüşmemizin üzerinden neredeyse 2 ay geçti. Onu görecek olmanın tatlı telaşı sardı beni. Akşam olmak bilmiyordu. Saat bana inat sanki geri geri sarıyordu. Kendime oyalanacak ne bulduysam süresi 10 dakikayı geçmiyordu. Müzik dinlerken Murat Abinin aradığını gördüm. Pek beni aramazdı, genelde mesaj atardı. Kafamda soru işaretleri oluşmaya başladı. Çok beklemeden açtım.
—Hayırlı haberlerle gel Murat Abi?
—Nasılsın Eylem?
—İyim, sen?
—Ben de iyim. Cansu'nun düğününe gelecek misin?
           Bu soruyu sormasında bir amaç olmalıydı ve ben o amacı bilmeden cevap vermek istemedim.
—Bilmiyorum, henüz bir karar vermedim. Neden sordun ki?
—Aslan gidecek çünkü, karşılaşmayın diye dedim.
—Aslan adam mı yiyor?
—Hayır tabi ki, ancak Gaye ile katılacak düğüne. Belki karşılaşmak istemezsin diye önden uyarmak istedim. Bence gitmesen daha iyi olur.
          Bütün sevincim yerlebir oldu. Gaye'yi arkadaşlarıyla tanıştırmış mıydı yani. Böyle davetlere katılacak kadar önemli miydi?
—Anladım uyarı için teşekkür ederim, o zaman gitmem ben de. Sen katılacak mısın?
—Yok, ben pek tanımıyorum zaten. Başka işlerim var.
—Anladım tamam.
          Sesimin tonu düştü. İçimde bir his Murat Abi nin sözlerinden şüphe ediyordu. Böylesi bir uyarı mantıklı gelmedi. Aslan'dan soğumam için her şeyi söyleyen bir adam böylesi bir fırsatı kaçırmamalıydı. İkisini görmenin bende yaşatacağı acıyı bilir. Anlayamıyordum, bu yüzden o düğüne gidecektim. Gerekirse erken çıkarım ama yine de gideceğim.
—Görüşürüz Eylemcim.
—Görüşmek üzere...
           Anlayamıyordum, neden insanlar beni bir şekilde üzmenin derdindeler. Neden bana yardımcı olan, sadece mutlu olmamı isteyen kimse yok. Kime ne yaptım ki böylesi bir acıya maruz kalıyorum. Şurda bir kaç saatlik keyif bile boğazıma dizildi. Hayatıma dahil ettiğim insanlar hep mi yanlış? Ya da fazla mı müdahale hakkı tanıyorum? Boğulduğumda tutunacak bir dal arıyorum ve hep cılız olanı buluyorum. Benim göremediğim şey nedir? Bunu akşama daha iyi anlayacağım.
           Akşam yemeğimi yedikten sonra telefon görüşmesini düşünmemeye çalıştım. Odama çıkıp hazırlanmaya başladım. O kadar uzun zamandır evdeydim ki süslenmek garip geldi. Ama ayların acısını çıkartırcasına saçımı ve makyajımı yaptım. Giydiğim siyah şifon elbise ile oldukça zarif görünmüştüm. Evden çıkmadan kırmızı ayakkabılarımı ve kırmızı çantamı aldım. Apartmanda kırmızı rujumu sürmüştüm. Giderayak annemle ruj tartışması yapmak istemedim! Barış sadece gelip oradan alacaktı beni. Öyle anlaştık. Atladığım taksi ile hızla salona doğru gidiyordum. İçimdeki heyecan korkuyla karıştı karmaşık bir hal aldı. Aslan'ı görmenin heyecanı, yanında Gaye'nin olması korkusuyla savaşıyor. Kendimi her türlüsüne hazırlamaya çalıştım. Yanlış bir tepki vermek istemiyordum. Taksiden indim. Ayaklarımı yere sağlam basıp dimdik oldum. Kaybettiğim özgüvenimin içime girmesini bekledim, derin bir nefes alıp yüzüme gülümsememi yerleştirdim. Hadi bakalım Eylem, sen güçlü bir kızsın! Adımlarım ardı arkasına ilerliyor. Kalbim göğsümden fırlayacakmışçasına atıyordu. İçeriye girdim. Henüz gelin ve damat ortaya gelmemişti. Kendime oturacak boş bir masa bakındım. Ve piste uzak bir masaya geçip oturdum. Etrafa bakınarak gözlerim Aslan'ı aradı. Ama yoktu. Herhalde henüz gelmedi. Beklerken gelinle damadın odasına gidip özel olarak tebrik etmek istedim. Ortam baya kalabalıktı sonra fırsat bulamayabilirim. Ayağa kalkıp arka tarafa doğru yürümeye başladım. Gelin odası yazan kapıya geldim. Kapıyı tıklatıp açmamla kapının da arka taraftan açılması bir oldu ve biranda dengemi kaybedip tökezledim. Arkadan kapıyı açan Aslan'ın beni tutmasıyla yüzyüze geldik. Onu görmemle kalbimin kuş gibi çırpınması bir oldu. Şaşkınlık ve özlemle bakan gözlerine, aşkla sarılıyordum. Gözbebeklerinden yansıyan  ışıkta kendimi görüyordum, öylesine tanıdık öylesine içtendi ki gözleri... Özenle topladığım saçımdan kopan bir tutam yüzüme düştü. O bir tutam saçı tutup parmaklarında hissetmeye çalıştı ardından kulağımın arkasına koydu,ama elini çekmedi. Parmaklarının ucuyla ürkütmeden tenime dokundu. Önce yanağıma oradan boynuma geçti. Bakışları dudaklarım ile gözlerim arasında gidip gelmeye başladı. Zaman durmuş gibi, etrafımızda kimseler yokmuş gibi... Tuttuğum nefesim dokunduğu yerde nabız olup atıyordu. Arka tarafta Yaman'ın boğazını temizleyen sesiyle gerçek dünyaya geri döndük.
—Oğlum içeriye girin de hasretinizi burada giderin. Gelen geçen size bakıyor. Rol çalmayın lütfen.
          Konuşurken sırıtıyordu, insanın sinirlerini bozacak şekildeydi üstelik. Aslan "yok ya ne hasreti ben çıkıyordum zaten" deyip kendini odadan attı. Ben ne olduğunu anlayamaz bir halde odada Cansu ve Yaman ile kaldım. Kalbim yaşadığım karşılaşmanın etkisinde çırpınmaya devam ediyordu. Kimse konuşmuyordu. Ben Cansu'ya döndüm. Derin bir nefes aldım.
—Tatlım çok güzel görünüyorsun. Hayal ettiğimin çok çok ötesinde olmuşsun.
Ayağa kalkıp ellerimden tuttu,
—Teşekkür ederim de, sen iyi misin?
           Sanki bu soruyu bekliyormuşum gibi gözlerim doldu. Ne cevap verilir ki bu soruya. Kız bembeyaz gelinliği ile karşımda duruyorken, birazdan sevdiği adam ile aynı soruya evet diyecekken, en mutlu gününü nasıl hüznümle dağıtayım. Gözlerimin halini görünce Yaman a bakıp dışarıya çıkmasını işaret etti. Ayağa kalkan Yaman'ı biranda tutup engelledim. Bu benim acımdı ve şuan paylaşmak bencillik olurdu.
—Çıkma Yaman, iyim ben. Sadece uzun zaman olmuştu Aslan'ı görmeyeli. Özlemişim...
           Sesimin tonu giderek yavaşlarken, Başımı eğdim. Sonra yüzüme taktığım gülümseme ile onlara döndüm.
—Boşverin beni, size bir ömür boyu mutluluklar diliyorum.
           Dengesiz tavrım onlarda endişeli bakışlara sebep olsa da daha fazla üzerime gelmeyip teşekkür ettiler. Apar topar kendimi odadan attım. Sırtımı odanın yanındaki duvara yaslayıp elimi kalbime koydum. Yine sızlıyordu....
          Duruşumu dikleştirip yeniden salona geçip arka taraftaki masaya doğru ilerledim. Sandalyeme oturup yine etrafı kolaçan ettim. Ve kapının girişinde ayakta duran Aslan ile gözgöze geldik yeniden. Bu kez hemen başımı eğdim. O gözlere kapılıp gitmekten ölesiye korkuyordum. Ama bir yandan da seviniyordum çünkü yalnızdı...
         Murat abi sırf Aslan'la karşılaşmamam için yalan konuşmuş. Ne yazık....
          Gelinle damat davet edildi,ışıklar karartıldı ve ağır adımlarla içeriye girdiler. Teknede kıydığımız nikah sonrası çalan Pervane şarkısı yeniden çalmaya başladı. Ve mutlu bir çift gözlerimin önünde süzülmeye başladı. Tarifsiz bir hissi yaşıyor olmalılar. İstemsiz kendi düğünümü gözümde canlandırmaya çalıştım. Damat kah Barış oldu kah Aslan... Gerçeklerim ile hayallerim arasındaki çatışma tüm düşüncelerime yansıyordu. Kafamı çevirip Aslan'ın durduğu yere baktım ama orada yoktu. Başkaları da dansa kalkarken karışan ortalıkta onu aramaya çalıştım. Ancak biranda dibimde bitti. Hiç vakit kaybetmeden elini uzattı
—Dans edelim mi?
—Bu soru daha kibar sorulmuyor muydu?
—Nasıl istersen, benimle dans eder misin?
           Bir eline bir yüzüne baktım. Bir dans bana hiçbir şey  kazandırmayacaktı ama kaybedecek bir şeyim de yoktu. Elini tuttum ve ayağa kalktım. Piste doğru ilerlerken her zamanki sahiplenici tutuşunu yaptı bir eli belimde ilerliyordu. Dans pozisyonumuzu aldık. Bakışlarımızı hiç ayırmıyorduk.
—Geleceğini bilmiyordum.
—Cansu arayıp ısrar etti. Ben de bu mutlu ana eşlik etmek istedim. Sonuçta mutluluk çok gördüğüm bir şey değil.
—Gelmekle iyi ettin.
Gülümsemiştim..
—Bu arada çok güzel olmuşsun.
—Teşekkür ederim, sen de takımın içinde çok karizmatik duruyorsun. Kız arkadaşınla gelirsin sanmıştım?
—Böylesi davetlerde bana eşlik edecek kadar ilerlediğim bir kız yok, Gaye'yi soruyorsan eğer şimdilik arkadaşız.
          Yaptığı açıklama o kadar çok soru içeriyordu ki. Ama susmayı tercih ettim. Cevabını duymaya dayanamayacağım soruları sormak gereksizdi. Sessizliği paylaşmaya devam ettik. Nazikçe kendine biraz daha yaklaştırdı bedenimi. Başım omzuna denk gelecek şekilde etrafı izliyordum. Kokusunu içime çekip gözlerimi kapattım. Ve aynı şekilde Aslan'ın da derin nefesler almaya çalıştığını anladım. Elimi omzundan kalbine doğru kaydırdım ve avucumda hızla atan kalbini hissettim. Bedenimi biraz geri çekerek yeniden yüzüne baktım. Duyduğum cümle ile yine gülümsemiştim.
—Ne var, seni özlemişim.
Gözüm bir an Cansu'ya kaydığında onun da bizi izleyip gülümsediğini gördüm. Keşke her şey dışarıdan göründüğü gibi olsa. Müzik bitti, dans için teşekkür ettim yerime doğru ilerlemek için bir adım attım. Bileğimden yakaladığı eli buna engel oldu. Soran gözlerle baktım.
—Yanında oturabilir miyim?
—Tabi ki...
Bu kez yanyana masaya doğru ilerliyorduk. Masaya oturduk ancak direk Aslan'a bakamıyordum etrafa bakınıyor sonra bir iki saniye yüzüne bakıp gülümsüyordum. Zor bir sınavda kopya çektiğim anlaşılmasın diye verilen saçma sapan bir çabaydım işte.
—Eylem nasıl gidiyor tatil?
—Çok sıkıldım, biran önce okulların açılmasını bekliyorum.
—Sıkılmak sana okulu sevdirdi anlaşılan.
—Yaşadıklarım öğretmenlikten daha zormuş, acı bir şekilde bunu gördüm.
—Umarım bundan sonrası acısız geçer.
—İnşallah. Senin nasıl gidiyor?
—Atanamadım, iş bakınıyorum. Yaman bir süre balayında olacak yerine ben bakacağım. Sonra başvurulara başlayacağım.
—Yaa hayırlısı olsun, gönlüne göre bir iş bulursun mutlaka.
—Bakacağız.
Nikah memuru geldi masaya oturdu, herkes pür dikkat oraya bakıyordu. Birazdan şahitler anons edildi. Aslan Çakır denildi ve Aslan sessizce yanımdan kalkıp masaya doğru ilerledi. Artık rahatça ona bakabilirim. Gerçekten siyah takım esmer tenine çok yakışmıştı. Hafifçe yüzünde olan sakalları ona olgun bir görünüm veriyordu. Masaya geçip oturdu. Gülümseyen dudaklarına, kısılan gözlerine hayranlıkla bakıyordum. Ta ki ikinci isim söylenene kadar Eylem Bozkır. Ben hiç beklemediğim bu durum karşısında afallamıştım. Aynı ismi paylaştığım birisi var mı diye etrafa bakındım. Ardından Aslan'ın onaylayan bakışlarıyla ayağa kalktım. Herkesin bakışlarını üzerimde hissediyordum ve bu durum kızarmama sebep oluyordu. Masaya geçtim Aslan'ın ayağa kalkıp benim için çektiği sandalyeye oturdum. Heyecandan yumruk yaptığım elimi tutarak destek olmaya çalıştı. Üzerimdeki sakinleştirici etkisini en iyi şekilde kullanıyordu. Nikah başladı, sorulması gereken sorular soruldu, alınması gereken cevaplar alındı, atılması gereken imzalar atıldı. Nikah memuru evlilik cüzdanını Cansu ya verdikten sonra Cansu da bunu coşkulu bir şekilde konuklara gösterdi. Çocuksu, keyifli, mutlu halleri çok tatlıydı gerçekten. Tebrikler yapılırken sormadan edemedim
—Neden ben Cansu?
—Bu salondaki en aşık çift sizsiniz çünkü. Benim evliliğime, minnet duyacak kişilerden ziyade aşk şahitlik etmeliydi. Tamam gönlünü almam gereken bir kuzenim oldu ama olsun buna değerdi.
—Ama bizim durumumuz...
—Karmaşık biliyorum o zaman şöyle düşün sen bizim nikahımızı tekne de kıymıştın, ben de ikinizi nikah masasına yanyana oturttum ve ikinize de evet dedirtip nikah defterine imza attırdım. İkinci turda şahit yazan yeri değişirsiniz.
Hiç bu açıdan bakmamıştım, hoşuma gitmedi desem yalan olur. Cansu ile sıkı sıkı sarıldık. Ve kulağıma fısıldadı
—Pes etme, kabullenme, daima mücadele et. O dans bunu hakediyor.
—Teşekkür ederim, her şey için.
Tekrar masama geçip oturdum. Ardımdan Aslan geldi oturdu. Herkes oyun havasına katılarak ortamı şenlendirdi. Bende dalgın bir şekilde onları izliyordum. Omzuma dokunan eliyle Aslan'a döndüm
—Neye daldın bu kadar kaç kez seslendim sana. Telefonun çalıyor.
—Haaa afedersin.
Çantamı açtım, ekranda Barış yazıyordu. Aslan'a baktım oda arayanı görmüştü. Hemen yüzü düştü. Bakışlarını salona çevirdi. Bende telefonu alıp sessiz bir yere geçtim.
—Efendim Barış.
—Eylem, geleyim mi?
—Bir yarım saat sonra gelsen olur mu?
—Şimdi çıksan da o yarım saatte beraber takılsak?
—Burada kalmak istiyorum.
—Off Eylem her hareketin benden uzaklaşmak için. Birlikte vakit geçirsek ne olur?
—Ne ilgisi var Barış, başka zaman mı yok. Yarın görüşürüz.
—Şimdi değil yani?
—Allah allah, "şimdi" niye böyle kıymetli oldu anlayamadım. Ama evet şimdi değil.
—Orada olman benim yanımda olmandan daha mı kıymetli?
—Sabrımı mı sınıyorsun, aklımı mı? Daha fazla cevap vermek istemiyorum. Yarım saat sonra gelir alırsın beni konuşuruz. Hadi görüşürüz
—Eylem...
Konuşmasına fırsat vermeden kapattım. Gereksiz zamanlarda yaptığı bu kıyaslamalar beni çıldırtıyordu. Gerçekten etrafımdakiler keyif almamı istemiyorlar. Nasıl hissediyorlarsa bunu hemen bozuyorlar.
Tam salona gitmek için adım atmıştım ki biranda Aslan dikildi karşıma.
—2 dakikalık telefon görüşmesiyle seni bu hale getiren birisiyle olmak nasıl hissettiriyor?
Tam ağzımı açacakken konuşmaya devam etti,
—Ya da dur dur dur buna cevap verme, böyle biriyle evlenecek olmak nasıl hissettiriyor?
Evlilik kelimesinin üstüne basa basa konuşmuştu.
—Sen söylesene, sadece bakışınla heyecandan kalbi çıkacak bir kızı böylesi bir adamdan çekip alamamak nasıl hissettiriyor? Ya da dur buna cevap verme sana herşeyini vermiş, ve halen daha vermeye hazır olan bir kızın başkasıyla evlenecek olması nasıl hissettiriyor?
—Bok gibi Eylem!
—Benim cevabım da bok gibi Aslan!
Şimdi ikimizde sinirden çenelerimizi sıkıyor, bakışlarımızda çaresizliği yansıtıyorduk. Bu duruma daha fazla katlanamadım
—Belki de artık gitsem iyi olacak?
Cümlemi bitirdiğim gibi yanıt beklemeden adım attım. Aslan bileğimden tutup biranda beni kendisine doğru çekti. Burun buruna geldik, bakışları değişmiş yumuşamıştı. Bakışmayı hiç uzatmadan dudaklarıma yapıştı. Bu geceki şaşırma kotamı doldurmuştum artık. Birilerinin bizi görecek olması ihtimali ile karşılık veremeden öylece kaldım. Nefes nefese kalmış bir halde dudaklarını çekip alnını alnıma dayadı.
—Ahhh Eylem, öyle canım acıyor ki.
Verecek bir cevabım yoktu. Benim de içim acıyordu. Yüzünü avuçlarımın arasına alıp bana bakmasını sağladım. Ardından Aslan'ı peşimde sürükleyerek kimsenin gelmeyeceği bir köşeye çektim ve orada özlemini duyduğum o dudaklara karşılık verdim. Aşkla, şehvetle, özlemle öpüşüyorduk. Sabah annemden izin alırken işin bu boyutlara ulaşacağını asla düşünmemiştim. Evet görecek olanın heyecanı vardı ama o kadar. Murat Abi aradıktan sonra o heyecan da korkuya karışmıştı. Bu kadarı hayallerimin çok ötesinde. Aklımı alan, ruhumu uçuran, kalbime taklalar attıran adamın kollarındaydım. Bedenimde gezinen elleri kalçalarıma ulaştığında ellerini tuttum.
—Dur! Bunun için çok yanlış yerdeyiz, burası çok kalabalık.
—Öyleyse daha sakin bir yere geçelim.
Gülümsemiştim, her şeyin başladığı ilk gün o sinema salonunda geçmişti bu diyalog. Hatırlıyor olması beni mest etmişti. Ama o ilk günü tekrar yaşayamazdım.
—Olmaz.
—Doğru yarım saat sonra gitmen gerek!
—Evet.
Benden bir adım uzaklaştır.
—Tamam git hadi. Bekletme nişanlını.
Bakışları değişmişti, sahilde bana git diyen kişiye bürünmüştü. Onu üzmemek için sessizce arkamı dönüp yürümeye başladım. Arkama bakmadan hızlı adımlarla ilerledim. Ağlamak üzereydim. Tam kapıdan çıkmak üzereydim ki ensemde nefesini hissettim.
—Eylem, seni seviyorum.
Olduğum yerde dondum kaldım. Gitmem gerek ama bir adım daha atacak gücüm yok. Geriye dönüp ona da bakamıyorum. Yere yığılmak, hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum... Yapamıyorum. Elimde tuttuğum çantamın sapını sıktıkça sıkıyorum, ağlamamak için var olan tüm gücümü ondan çıkarıyorum. Bakışlarımdaki yörüngeye Barış girince hızla kafamı çevirip Aslan'ın arkamda olup olmadığına baktım ama yoktu. Derin bir nefes aldım.
—Barış, içeriye kadar gelemene gerek yoktu. Hadi gidelim.
—İyi misin?
—İyim, yoruldum sanırım. Eve gidip dinlenmek istiyorum.
—Biraz daha erken çıksaydın bu kadar yorulmazdın.
—Sahi, neydi senin zorun?
Konuşurken hızlı adımlarla olduğumuz yerden uzaklaşıyorduk. Düğün benim için sona ermişti. Sonucunda ne hissedeceğimi bilmiyordum. Eve gidip kendimle başbaşa kaldığımda anlayacaktım.
—Bir zorum yok sadece seni doğru düzgün göremiyorum. Böyle bir fırsatı değerlendirmek istedim.
—Başka bir akşam çıkarız Barış, keyif aldığım anları bozmana ne gerek var?
—Alt tarafı kına gecesi fazla abartmadın mı?
—Günlerdir evde duran biri için abartılacak bir şey.
—O zaman izin ver ara sıra dışarıya çıkartayım seni. Kapatma kendini hem eve hem de bana.
            Hararetle başlayan konuşma yerini sakinliğe bıraktı. Söylediği son cümle ile ben de tükenmiştim. Cevapsız bıraktım.
—Eylem, bir şeyler içmek ister misin?
—Annem kızmasın, saat geç oldu.
—Benimle olduğunu söylerim bir şey demez.
Kendi kendime mırıldandım, 'nasıl da tanımış annemi!' Deli gibi gitmek istesem de şimdi ayıracağım yarım saati başka bir zamanki bir kaç saate tercih ettim. Ve biraz da yaptığı acıtasyona tav oldum. Barış annemi arayarak yarım saate geleceğimizi söyledi. Bir kafeye oturup soğuk bir şeyler istedik. Yazın sıcağına da içimin yangınına da iyi gelmişti.
—Aşkım kızmazsan bir şey soracağım?
—Kesin kızacağım bir şey, yoksa önden girizgah yapmazsın böyle.
—Sormuyorum tamam.
—Merak edeceğimi de biliyorsun, sor hadi?
—Unuttun mu onu?
—Kimi?
—O herifi!
Bu akşam bu soruyu sorması çok garip geldi doğrusu, kızmaktan çok şaşırttı beni, nasıl cevap vermeliyim bilmiyorum.
—Cevap vermeme hakkım var mı?
—Yok. Dürüst olmanı istiyorum.
—Peki.... Benden ayrılalı 4 ay olmuş olsaydı beni unutur muydun?
—Unutamazdım.
—O zaman cevap belli.
—Ama bizim kaç senelik ilişkimiz var, seninle büyüdüm ben. Bu kıyaslama aynı olamaz.
—Birine aşık olursun ve yaşadığın kısacık zamanı sanki seneler sürmüş gibi hissedersin, biriyle senelerdir beraber olursun ama yaşadığın kısacık bir olayla aslında hiç sevmediğini anlarsın. Haklısın, bu kıyaslama aynı olamaz.
—Şimdi cevabımı aldım.
—Özür dilerim, unutmak zaman ister. Henüz o kadar zaman geçmedi.
—Buradan gitme isteğin o zamanı kısaltmak için değil mi?
—Seçenekler arasına koyabiliriz.
Yüzü asılmıştı. Canının sıkılacağını bile bile soruyordu.
—Kalkalım mı artık?
—Kalkalım...
Ayağa kalkıp ödemeyi yaptık ve hiç konuşmadan eve geldik. Kapıdan ayrılırken
—Beni aldığın için teşekkür ederim Barış.
—Benim için bir zevkti. İyi geceler Aşkım
—Sana da...
Dudaklarıma doğru yönelince direk başımı sağa çevirdim. Barış önce bir durdu sonra yanağıma bir öpücük kondurarak hızla uzaklaştı. İçimde Barış'a karşı hiçbir şey yokken nasıl olacaktı bu ilişki bilmiyorum. Hadi ailem kör, Barış nasıl göremiyor anlayamıyorum. Aslan'ı öptükten sonra Barış'ın yüzüne bakmanın ağırlığı altında ezildim. İçimde bir yerde hep hata yaptığımı vurgulayan o his, ve o hissi yaşatanı çok sevmek! Bir ömür böyle yaşamak...
Hızla odama gidip kapıyı kapattım. Koca bir günü ardımda bıraktım....




Bu güne kadar yazdığım en uzun bölüm oldu kendisi. Beğenilerinizi yıldıza basarak, yorumlarınızı yazarak belirtirseniz sevinirim.
Herkese iyi okumalar ☺️

İPOTEKLİ HAYATWhere stories live. Discover now