''Bu saatte kalkmak seninde devrelerini yaktı değil mi? Biz de işte şu çocuğun babası kim diye kalktık erkenden ama adam hala inkar ediyor. Puşt. Önce yap sonra da hatırlamıyorum de çekil aradan. Hayır bu erkeklerin beyin hücreleri, neden iş hata kabul etmeye gelince kendilerini imha ediyor ben anlamadım ki.'' 

Kendi kendime söylenirken ağzımdan çıkanlara en ufak bir tepki vermeyen ablama doğru döndüm. Elinde tuttuğu yarısına kadar inmiş bardağa dalgınca bakıyordu.

''Abla iyi misin?'' diye sorduğumda bu soruyu nihayet sorabildiğime sevinmiştim. Erkeklerin beynine hakaret edeceğim diye kendi beynimden de olacaktım.

''İyiyim. Meltem sen içeriyi temizle benim erken bir işim var o yüzden kalktım. Öğleden sonra dönerim. Annemlere haber verirsin.'' 

Ben daha cevap vermeden yanımdan hışımla ayrılıp gitmişti. Hissediyordum! Bir şeyler oluyordu. Kokusu nasılsa yakında çıkardı! 

''KIZ MELTEM KOOŞ! ÇOCUĞUN BABASI BU BULUNAN ADAMIN KARDEŞİ ÇIKTI!'' diye seslendiğinde kafamda kurduğum aile ağacı içler acısıydı. Kimin kiminle, ne zaman ve nerede, ne yaptığına daha fazla kafa yormadan düşüncelerimi hızla def ettim. Odaya elimde viledayla geri döndüğümde Aysel Teyze gözünü bir an olsun televizyondan ayırmıyordu. Acaba onun televizyonunu bozmakla hata mı etmiştim? Kadın dün geceden beri evimizden çıkmıyordu? Evin sahibi olarak ben bile bu televizyonun karşısına böyle rahatlıkla kurulamıyordum.

''Valla sıkıldım çıksın artık babası yeter çocuğu şamar oğlanına çevirdiler.'' dediğimde Aysel Teyze çayından bir yudum aldı ve bana dönmeden konuşmaya başladı. 

''Kız Meltem Aran'ı görmeye gelen kız kimmiş biliyor musun?'' diye sorduğunda gözlerimi kısarak onu izlemeye başladım. Dikkatimi sürekli dağıyor ama ana konudan hiç sapmıyordu. Ee adı boşu boşuna dedikodu kazanı diye çıkmamıştı. Viledayla hızla etrafı toplayıp koltuğun önüne sıçrayan bir camı elime alacakken kapının çalmasıyla yerimden sıçramıştım. Bugün bana ne oluyordu böyle! Elimde hissettiğim sıcaklıkla akan kanı fark ettiğimde sesli bir iç çektim. Bugün kesinlikle şansız günümdeydim!

''Sen otur Aysel Teyze ben bakarım!'' diye çıkışarak ayaklarımı yere vura vura kapıya ilerledim. Hala kanamakta olan parmağımı pijamamın eteğine bastırırken boşta kalan elimle kapıyı açmıştım. Karşımda gördüğüm kişi her zaman yaptığı gibi beni baştan aşağıya süzüp gülümsedi. Onunla birlikte bende üzerime baktığımda bu kadar komik olanın ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.

Öyle tavşanlı ayıcıklı pijamalar giymezdim.

İyi de ne giymiştim?

Aysel Teyze!!!

''Yakışmış.'' dedi dudakları alayla kıvrılmış kapıya daha çok yaklaşmıştı.

''Aman ne komik!'' 

Koskoca evde giyecek o kadar şey varken ben neden Aysel Teyze'nin pembe lastikli donuyla duruyordum? Hadi ben duruyordum bu evde kimse de göz zevki kalmamış mıydı da beni böyle görmeye tahammül edebiliyorlardı?

''Şirin.'' 

Zorlukla yutkunarak başımı çevirdiğimde gözlerim istemsizce üzerindeki kıyafetlere takılmıştı. Üniforma yoktu. Sıradan bir beyaz gömlek. Her ne kadar onun üzerinde sıradan durmasa da... Ve onun aksine siyah bir pantolonla gayet gündelik görünüyordu.

''Hayırdır?'' dedim konuyu değiştirmek istercesine. Dün ona sarıldığım o anlarda, yerin yedi kat dibine girmekle Elon Musk'ın Mars'a göndereceği insanlardan biri olma arasında gidip geliyordum. Belki başka gezegene gidersem kurtulurdum bu adamdan! Hoş bana olan inadından pilotluğu bırakıp astronot olacak azim vardı onda. 

ARANWhere stories live. Discover now