21. BÖLÜM

363 56 10
                                    

(Videoyu yeri geldiği zaman dinleyiniz :))


—Güzelim nasıl geçti sınav?
—Mükemmel diyemem ama belli ki herkesi geçirecekler. Şu durumda geçecek kadar not alsam bana yeter.
—Alabilecek misin?
— Aaa aşk olsun. Hakaret sayarım.
—Öyle olsun bakalım. Nereye gidelim.
—Yemek yiyelim, çok acıktım.
—Dürüm?
—Olur valla.
Arabada çalan müziğe eşlik ederek, yemeğe gidiyorduk. Kafeye vardığımızda içeriye el ele girdik. Aslan kafe sahibiyle selamlaşıp tokalaştıktan sonra masamıza oturduk. Sipariş verildi.
—İşsizlik nasıl gidiyor Aslan bey?
—Kötü yaa. Canım sıkılıyor. Ne çok vakit varmış. Yapacak hiçbir şey yok.
—Ders çalışmaya başla işte sende.
—Ben o kadar saat ders çalışamam.
—Desene boşuna işten çıktın.
—Yorulmuştum zaten. Olmazsa kendi alanımda bir şeyler bakarım.
—Peki, öyle olsun. Böylesi benim işime gelir.
—Nasıl?
—İşten çıktığından beri gün içinde attığın toplam mesaj sayısı ikiye katlandı.
—Bu seni rahatsız etmiyor mu?
—Senden gelen hiçbir şey beni rahatsız etmez.
Dürümler geldi. Sessizlik içinde yiyorduk. Ama bakışlarımızdan çıkan sevgi sarmalıyordu bizi. Çok ilginç bir şekilde yemek yemesi bile hoşuma gidiyordu. Sadece şu haline bile saatlerce aşk sözcükleri sıralayabilirdim. Tamam abartıyordum belki ama napim seviyordum.
—Var mı planın?
—Var.
—Nedir?
—Oyun oynayacağız.
—Ne oyunu? Bir kerede söyle Eylem. Ağzından laf almak için kırk soru sordurma bana.
—Sinirlendin mi sen?
—Ya bak konuyu değişiyor.
—Hahaha, avm ye gideceğiz. Oradaki oyunlardan oynayacağız. Konuşmuştuk bunu.
—Aşkım emin misin? Daha verimli geçirebilirdik.
Göz kırpıyordu bana.
—Serserim.. Olmaz.. Yediğim ilaçtan dolayı erken regli oldum. Gerçi bitti gibi ama olmaz.
—Bebeğimiz düştü yani, hiç demiyorsun.
—Şu an hiç komik olmuyorsun.
—Tamam tamam. Oynayalım bakalım. Yenilmelere doyma.
—Yoo dostum bu defa kaptırmam sana o zevki.
—Göreceğiz..
—Göreceğiz..
Yemek bitince hesabı fazlaca ödeyip avm ye doğru yol aldık. Arabayı otoparka çekip doğruca avm nin en üst katındaki oyun alanına çıktık. Buraya geldiğimiz ilk gün aklımdan geçiyordu. Kafamı sağa çevirip Aslan'a baktım. O da bana baktı. Gülümsedim. Gülümsedi.
—Aynı şeyi mi düşünüyoruz.
—Bilmem sanırım.
—O güne dair aklında soru işareti kalmadı di mi? Yani söylediklerimin gerçeklik payı yok, bunu sana hissettirebildim mi?
Elimi elinden çekip koluna girdim, daha doğrusu koluna sarıldım. Başımı omzuna koydum.
—Öyle olmasa şuan burada olmazdım.
—Tamamen silebilmeyi isterdim.
—Başı güzeldi, sonunu daha getirmedik. O yüzden bırak böyle kalsın.
Gözlerini kısıp bana baktı. Bende kulağına doğru fısıltıyla konuştum
—Ya tamam itiraf ediyorum, bu gece sana aynısını yaşatacağım. Seni yatağa atacağım sonra da 'çek git, senden koca olmaz diyeceğim.'
Aslan bir kahkaha attı.
—Şuan bu fikre tahrik olmadım desem yalan olur.
—Yok artık.
Aslan belimde duran kolunu iyice sıkıp bedenimi kendine yasladı.
—Kolay değil kızım, sensin kulağıma üfleyen.
Hoşuma gitmişti. Gülümsedim... O sırada oyun alanına çoktan gelmiştik.
— Eee söyle bakalım önce hangisinden başlayalım?
—Sen iyi olduğundan seç. İlk oradan yeneyim seni.
— Hastayım senin bu özgüvenine. Gel önce 4D sinemasına girelim.
—Sinema mı? Kız planını gerçekten uygulayacak mısın?
—Hahaha tatlım bu senin bildiğin sinemalardan değil, gel bak.
Salonun önündeki ekranı gösterdim.
—İçerideki insanları görüyor musun? Orda elleşme olamaz. Zaten koltukların sallanıyor ve sen perdeye kitleniyorsun.
—Çok saçma bir şeymiş. Onu boş ver.
—Ya hadi. Bugün kuralları ben koyuyorum.
Başımı eğip yağmurda kalmış ıslak kedi bakışı attım. Halime gülüp eliyle yüzümü kapadı
—Tamam kes şu bakışı. Seç ne izleyeceğiz.
—Korku seçmeyelim, ilk seferde tırsma. Macera seçelim.
—Tamam korkuya al bileti.
—Macera dedim.
—Korku
—Macera
—Korku Eylem.
—Bugün söz sahibi benim!
—Tamam madem korku olsun.
—Haha çok komiksin.
Gidip maceraya 2 bilet aldım. İçeriye girip seans başlayınca izlediğimin gerçek olmadığına ikna etmeye çalıştım kendimi. Böylece saçma bir hareket yapmayacaktım. Bir vagonda uçurumun kenarında gidiyor gibiydik. Arada engebeli tünellerden geçiyorduk. Her ne kadar kendimi kontrol altına almaya çalışsam da duvara çarpacağımızı zannedip ellerimi siper aldım. Aslan kontrolünü hiç kaybetmemişti. Uzanıp ellerimi tuttu. Eğilip kulağıma
—Sanal da olsa duvara toslamana izin vermem.
—Çok romantiksin birtanem. Ama burada yemez yani.
Toplamda 15 dakikalık bir macera filmiydi. Salondan dışarıya çıktığımda hala sallanıyor gibiydim.
—Nasıl buldun? Gerçi sana pek heyecanlı gelmedi sanki.
—Aksine çok beğendim. Dışarıdan bizi izleyenler halime gülmesin diye baya çaba harcadım.
—Tebrik ederim seni. Ben de aynı çabayı harcadım ama olmadı.
—Farkettim canım. Ellerin gözüme girmesin diye tuttum.
—Maşallah yaa espri anlayışın gelişmiş, nerden geliyor bu neşe?
—Gözlerine baktıkça içime yükleniyor.
—Hah bana bunlarla gel.
Yükselip yanağına bir öpücük kondurdum. Hadi sıradaki...
Aslan parmağını uzatıp gösterdi
—Şuradaki
Gösterdiği yöne baktım
—Basket mi?
—Olmaz mı?
—Olur. Hadi bilet alıp yanına gidelim.
Yanına yaklaşınca oyun Aslan'a basit geldi.
—Çok çocukça bu yaa.
—Hayıırr.. Bak pota hareketli, üç dakikada belli sayıda basket atarsak ödüller var.
—Ne gibi ödül?
—Şekerleme veya oyuncak.
İkimizde gülmeye başlamıştık. Ama oyun başlayınca bizdeki kazanma hırsı gerçekten taktire şayandı. Basket topunu alıp atmak için birbirimizin üzerine çıkacaktık resmen. Sürekli birbirimizin ayağına basıyorduk. Topu potadan geçirmek hiçte dışarıdan izlendiği kadar kolay değildi. Attığımız her baskette sevinip sarılıyor gereksiz vakit kaybediyorduk. Ama topları birbirimizin elinden çekip aldıkça kahkaha atıyorduk. Oyun bittiğinde en küçük ödülü alabilecek kadar bile basket atamamıştık. Basit gördüğümüz oyunun karşısında yenildiğimiz için kendi halimize gülüyorduk. Gözümüzden yaş gelmişti resmen. Kendimi durdurabilmek için derin derin nefes alıyordum.
—Tamam bunda yenildik, ama en çok basketi ben attım.
—Bana top bırakmadığın için o. Ellerim tırnak izi oldu hep.
—Gerçekten mi? Yırttım mı seni?
—Yok ama abartmayayım mı?
—Abart canım, ancak öyle üste çıkabilirsin. Hadi şimdi neye gidiyoruz.
—Seçme sırası sende hanımefendi.
—O zaman masa hokeyi oynayalım.
—Hangisi o?
—Şuradaki, mavi sweatli çocuğun oynadığı oyun.
—Tamam haydi bakalım.
Masanın yanına gelince önce oynayanların oyunlarının bitmesini izledik. Böylece Aslan nasıl oynanması gerektiğini öğreniyordu. Öyle dikkatli bakıyordu ki. Kaşlarımı çatarak sordum
—Taktik mi geliştiriyorsun?
—Dikkat oyunu bu. Eğer yenilirsem şansın yok, langırt oynayacağız.
—Ayy hayırr maç olmaz.
—Sıra bende istediğimi seçerim.
—Seçimler bana aitti ne zaman sıralamaya koyduk ki.
—Hadi haddiii.. Biz de sıra.
Oyun başlamıştı. Pür dikkat masada kayan küçük taşa bakıyordum. Ardı arkasına gol atıyordum. Aslan bariz yeniliyordu. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Yüzünün ifadesi değişmişti arkama bakıyordu. Ben de gayri ihtiyari kafamı çevirip arkaya baktım. Bir anda sinirlenip bana
—Önüne dön! Diye bağırdı.
Korkarak
—Ne oluyor Aslan? dedim
—Arkadakiler sana bakıyorlar.
—Kimler? diye sorarak tekrar kafamı arkaya döndürdüm.
Aslan daha da sinirlendi.
—Ya Eylem neye bakıyorsun, tanıyacak mısın onları? Sana bakıyor işte! Çabuk Gidiyoruz buradan.
Sesimin tonu düştü,
—Ne güzel eğleniyorduk, ne oldu şimdi anlayamadım. Bana bakan kimse yok orada. Herkes kendi aleminde.
Aslan kolumu sıkıca tutup beni sürükler vaziyette yürüttü.
—Ne yapıyorsun aşkım kendine gel.
Kolumu sertçe çektim. Sıktığı yeri ovuşturdum.
—Yürü o zaman sende Eylem!
Daha fazla bir şey söylemedim. Sessizce otoparka gidip arabaya bindik. Gerçekten ne olduğunu anlayamamıştım. Birazdan şaka yaptım demesini falan bekliyordum. 5 dakika önce kahkahalar atarken nasıl bu duyguya girmiştik, şoktaydım. Sessizlik sürüyordu. Ama eli yüzü sertliğini koruyordu. Bir şey söylemeye korkuyordum. Merkeze geldik. Dolmuş durağının yanında durduk.
—İn Eylem!
O kadar sertti ki koşulsuz yerine getirdim emrini. Evime giden dolmuşun önüne geldik.
—Bin Eylem!
—Aslan ne oluyor, neden bana böyle davranıyorsun. Onlar bana bakmışsa bile bu benim suçum mu?
—Eylem konuşma dolmuşa bin.
—Böyle ayrılmayalım. Aslan ben anlayamıyorum. Bir açıklama yap lütfen.
            Hala şaka demiyordu. Ve içimde bir şeyler kırılıp dökülüyordu. Yalvarır halde konuşuyordum. İçimdeki ağlamaklı hal büyüyordu. Gözlerim doldu.
—Sakın ağlayayım deme Eylem! Bin şu lanet dolmuşa ve eve git!
—Gitmiyorum! Böyle olmaz Aslan. Saçmalıyorsun.
            Aslan dayanamayıp elleriyle beni dolmuşa doğru itti. Tökezleyip arabanın kapısına tutundum. Şakaysa bile bu kadarı fazlaydı. Arabaya bindim. En boş bakışlarımla Aslan'a bakıyordum. Ama o bana bakmıyordu. Dolmuş hareket etti. Kafamı çevirip arkadan ona bakıyordum ama o ters istikamete doğru yürümeye başlamıştı bile. Dizlerimin üzerinde duran elim ıslanınca ağladığımı fark ettim. Şimdi biz ne olduk? Ayrıldık mı? Bu duyguyla beni nasıl bırakır? Kıskançlık mıydı bu? Kimi kıskandı, beni mi yoksa kafamı çevirip onlara baktım diye onları mı? Bana bakan kimseyi görememiştim. O kadar kısa sürmüştü bakışlarım. Tekerlekler eve doğru döndükçe dertlerim katlanarak büyüyordu sırtımda. Ne olduğunu anlayamadığım bir girdaba giriyordum. Ne yapacağımı şaşırdım. Konuşmaya çalıştım ama beni resmen itti! Şimdi arasam ne saçmalayacaktım? Hoş açmazdı telefonu. Kafamda kocaman bir soru işareti vardı. Biz ne olduk???
Eve geldim. Zoraki bir gülümseme geçirdim yüzüme. Kimseye açıklama yapacak durumum yoktu. Evdekilerle gerekli zamanı geçirdikten sonra odama kapattım kendimi. Ne arıyor ne mesaj atıyordu. Ben aramalı mıydım bilmiyorum. Daha kötü kırar mıydı beni? Ya kırarsa, ya onu affedemezsem. Aramamak en iyisi. Elbet bir açıklama yapacaktır. Ya yapmazsa. Böylece hayatımdan çıkıp giderse. Yok canım o kadar sevgi sözcüğü boşa olmamalı. Böyle saçma bir şeyle beni silip atamaz. Ben bir şey yapmadım ki! Mutluyduk, gülüyorduk! Lanet olsun ne oldu? O kadar çaresizim ki şuan dört duvar arasında dönüp duruyorum. Ben döndükçe duvarlar üzerime doğru geliyordu. Bir şey yazsın diye dualar ediyordum. Ama yok yok yok. Zaman ilerlemiyordu sanki. Saat hep aynı dakikayı gösteriyordu. Ya da ben aynı dakika içerisinde defalarca saate bakıyordum. Müzik dinlemeyi denedim ama olmadı. Sürekli ağlıyordum. Onur'u arasam? Yok olmaz, ya o esnada beni ararsa da telefon meşgul çalarsa? Olmaz olmaz. Saat bir oldu. Hala bir şey söylemiyor. Elime romanımı aldım. Yatağıma girdim. En iyi kafa dağıtma yöntemi okumaktı. Ancak okurken ağırlaşan yorgun gözlerim kapanmıştı. Uyumuştum artık. Bir daha gözümü açtığımda etrafa bakındım. Yolculuk esnasında uyumuşum da uyandığımda nerede olduğumuzu çözmeye çalışıyor gibiydim. Telefonu elime aldım saat sabahın 6 sı. Bir mesaj vardı. Gece 3 de atılmış. Mesajı açarken lütfen Aslan'dan olsun diye dua ediyordum. Ve dualarım kabul oldu. Ancak tek bir cümle vardı.
—Mail kutuna bak.
Mail kutumda ne ile karşılaşacaktım bilmiyorum. Açıkçası bakmaya korkuyordum. Güzel bir şey olsa beni böyle merakta bırakmazdı gibime geliyor. En azından attığı mesajda bir aşkım, birtanem bir şey yazardı. Ama dümdüz emir vermişti. Ayrılık yazısı mı yazmıştı? Eğer öyleyse ne yapardım. Tamam öyle uzun soluklu bir ilişkimiz olmamıştı, ama ona olan sevgim sanki yıllardır benimleymiş gibiydi. Ona olan güvenim, teslimiyetim.... Hepsi kandırmaca mıydı? Olamazdı. Ben hissettim. Onu içimde hissettim. Bana sarılmalarında, sözlerinde, hayallerimizde... Aynı göğe baktık biz. Beni kandırmış olamaz. Bu kadar saf olamam. Hem öyle bir niyeti olsa neden kendini affettirmek için o kadar çabalasın. Başka bir şey var o mailde... Gidip çocukları dövüp fotoğraflarını falan atmış olmasın. Aaa yok artık Eylem. Film mi çeviriyoruz.... Yapmış olabilir mi?... Yapsa niye bana fotoğrafını atsın ki gözdağı mı verecek bana. Yok saçmalıyorum, benim Aslan'ım öyle bir şey yapmaz. Kendimi bu çelişkiden kurtarmak için bilgisayarı alıp yatağıma oturdum. Açma tuşuna bastım bekledim. Korkum merakımdan daha çoktu. Ama yüzleşmem gerekiyordu. Bilgisayar ekranı açılmak için döndükçe içimdeki sıkıntı büyüyordu. İnternete tıklayıp, mail adresimi ve şifremi girdim. Açılınca en üstteki maili gördüm. Aslan Çakır diye yazıyordu. Bir dosya eki vardı. Bir süre tıklamadan öylece baktım. Sonra cesaretimi topladım ne olacaksa olsun artık dedim ve maili açtım. Bir mektup yazmıştı. Okudum, okudum, okudum.... Gözyaşlarım yanaklarımdan klavyeye doğru süzülüyordu. Mektup bitince kendi kendime kurabildiğim tek cümle "APTAL!" Oldu. Sonra döndüm yeniden okudum :
"Bir tanecik sevdiğime, Eylem'ime.
O kadar çok utanıyorum ki, daha da çok kendime kızıyorum. İçimden atamadığım kıskançlığıma lanetler yağdırıyorum. Nasıl oldu da bedenimi bu denli ele geçirip sana bunu yaşattım anlayamıyorum. Ben, ben olmaktan çıktım. Seni seven, seni isteyen, seni özleyen, seninleyken her anını cennetteymişçesine yaşayan ben o an öfkeden başkalaştım. Birilerinin sana bakıyor oluşuyla en mutlu anımızı mahvettim. Evet en mutlu anım. O kadar keyifli, o kadar mutluydum ki. Daha önce yaşanmamış bir heyecanı, güzelliği yaşatmıştın bana. Bense...
         Özür dilemek beni kurtarır mı bilmiyorum, bizi kurtarır mı bilmiyorum. Ama kurtaramazsa da sana hak veriyorum. Çünkü yaşattığımın hiçbir karşılığı olamaz. Bunu hak edecek hiçbir şey yapmamıştın. Gözünü benden alamadığın halde onların sana bakmasının sebebi senmişsin gibi öfkemi sana kustum. Özür dilerim birtanem. Çok çok özür dilerim aşkım. İster inan, ister inanma ama şuan bu satırları yazarken ağlıyorum. Seni severek kurduğum geleceğimden bu gece itibariyle gitmek isteyeceksin diye ağlıyorum. Bana en güzel hisleri yaşatan kadını böylesine kırdım diye ağlıyorum. Böyle bir adamla yaşamak istemeyecek oluşunu anlıyorum ve hak veriyorum. Ama özür diliyorum. Benimle olmasan da beni affet olur mu?
           Güzeller güzeli Eylem'im. Seni tahmin edemeyeceğin boyutlarda seviyorum. Seni sevmekten çok kaçtığım halde seni seviyorum. Beni ben olmaktan çıkardığın halde seviyorum. Bana mutlulukların en tadılmamışımı yaşattığın için seviyorum. Yalvarırım benden gitme. Yalvarırım bizi bitirme. Beni öldürme.
Özür dilerim. Senden çok özür dilerim. Yaşattığım her şey için.
Seni çook seven Aslan'ın..."
           Aptal işte. Ben burada bitti galiba diye ağlarken o orda bitti galiba diye ağlıyor. Ben onsuz bir yaşam nasıl olur ki diye dertlenirken, benden af diliyordu. Şu yazdıklarıyla kendine bir kez daha aşık ettirdiğinden habersizdi. Kıskançlıkmış, öfkeymiş... Aşılamayacak şeyler değil bunlar, yeter ki sevsin, yeter ki bana inansın, geleceğimize güvensin, bana kadınım desin. Daha fazla üzülmesini istemiyordum, bir şeyler yapmalıyım. Ama ne? Mesajla, mektupla cevap vermek istemiyorum. Saat 8 e geliyordu. Hazırlandım evden çıktım. Ailesiyle yaşadığı evin önüne geldim. Tabi ki yukarıya çıkamazdım. Aradım. Uzun bir çalıştan sonra telefon açıldı. Sesi uykulu geliyordu.
—Eylem?
—Nasıl yani uyuyor musun?
—Ben, yeni uykuya dalmıştım.
—Aslan, aşağıdayım. Bence vakit kaybetmeden aşağı in.
—Nasıl aşağıda?
Perdesi aralandı, beni gördü. En somurtkan halimle baktım ona.
—Ahh Eylem, geliyorum hemen.
          Telefon kapandı. Ve 3 dakika içinde yanıma gelmişti. Bana yaklaşamıyor, herhangi bir şey söyleyemiyordu. Öylece bakıyordu. Ben de gülmeden, en ciddi halimle ona bakıyordum. Gözleri gerçekten kızarmıştı, uykusuzluktan mi yoksa ağlamaktan mı bilmiyorum ama içim ezilmişti. Ona bunu yaşatmak istemiyordum. Çünkü ben buydum, kendimi değil karşımdakini düşünen garip bir huydum. Sabahın erken saatlerinde ara mahallede kim olurdu ki? Parmak ucunda yükseldim ve  dudaklarına yapıştım. Aslan da bu anı bekliyormuş gibi beni belimden sarıp sarmaladı. Nefes nefese kalıp ayrıldığımızda gülümsedim. Gözlerinin içine baktım
— Dün gece ömrümden çaldıklarını yerine koymazsan, benimle geçireceğin hayatta erken ölen ben olurum.
—Dün gece benim de ömrümden giden yıllar oldu. Bundan sonra ölüm bile ayrılık sebebimiz olamaz.
—Aslan, bana bir daha sensizliği yaşatma.
—Kendime bir daha bu korkuyu yaşatmam.
           Sarıldım, sarıldık. Çünkü başka türlü iyileşemezdik. Sadece bedenlerimizle değil, ruhlarımız da sarılıyorduk. Tek bedende iki kalp gibi, aşk gibi, biz gibi. Yüzümü gömdüğüm boynundan başımı hiç kaldırmadan konuştum
—Aşkımm
—Bir tanem
—Acıktım.Hadi gidelim aşka doyur beni.
           Beni kendinden uzaklaştırıp yüzüme baktı. Bunu istemiş olduğum için inanamıyordu sanırım.
—Eylem bana hiç kırılmadın mı? Ben dün seni resmen...
—Dün çok güzel eğlendik, sonra beni eve bıraktın.
—Sen var yaa... gidelim..
          Elimden tutmuş çekiştiriyordu. Ben ardından sekerek ilerliyordum. Onunla aynı yolda yürümek bile keyif veriyordu. Yollar bile öyle kıymetli oluyordu ki.
          Eve varıp kapıdan içeriye girdiğimizde birbirine aç iki insan gibi öpüşüyorduk. Hangi ara soyunduğumuzdan haberim yoktu. İçimizde yaşadığımız o anlık acının, öfkenin, kıskançlığın acısını, çokça bulunan sevgimizle harmanlayıp bedenlerimizden çıkarıyor gibiydik. Biraz sert ama tatmin edici. Avuçladığı göğüslerimi sıkarak içimde gitgeller yapıyor. Bacaklarımla sardığım bedeni daha çok tahrik olup sertleşiyordu. Her darbesinde ağzımdan çıkan inilti dudaklarını dudaklarıma bastırmasına sebep oluyordu.
—Hadi, hadi, hadi.. Durma... Geliyorum Aslan
Dememle beraber hızlanıyor. Ben boşalırken o da bana eşlik ediyordu. Aynı anda rahatlamanın verdiği hazla yığıldık. Her zamanki gibi Aslan'ın sol kolunun altına girip kalbinin sesini dinleyerek yatmıştım. Biraz dinlendikten sonra Yıldız Tilbe nin delikanlım şarkısını mırıldanmaya başladım. (video) Aslan hiç sesini çıkarmadan dinledi. Şarkım bittiğinde dudakları yumuşacık şekilde dudaklarıma değdi. Orada kendisi başka bir şarkıyı mırıldandı
— Geceyi güneş siler, beni senin hasretin
Tek başıma sanki mahşer yeriyim
Şu kalbimdeki her yer bu evde seni bekler
Hadi çat kapı gel sevineyim
Biraz kavga ederiz, belki biraz güleriz
Bir küser bir barışır kalbimiz
Seni nasıl özledi yüreğim deli sanki
Kıskandığım için affet beni.
Birbirimizi tamamladığımızı düşünüyordum. Eşittik. Kimse kimsenin altında veya üstünde değildi. Tabi ki hatalarımız, yanlışlarımız vardı ama aşabilecek inancımız da vardı. Sevgisine inanıyordum, benimle kurduğu ilişkiye güveniyordum. Söylediğim her şeye aynı şekilde karşılık vermesine bayılıyordum. Çok seviyordum. Seviliyordum. Söylenecek bir şey yoktu. En üryan halimizleydik, bakışları yolumu aydınlatıyordu, varlığı içimi ısıtıyordu. Bir insan daha neye ihtiyaç duyar ki. Ben başımı göğsüne yasladım. Aslan yastığına. Çok geçmeden düzenli nefes alışverişini hissettim. Uyurken başını bekleme sırası bendeydi. Uzun süre onu öylece izledim. Uyurken o kadar masumdu ki bir bebek gibiydi. Dayanamayıp dudaklarından başlayıp aşağılara doğru dudaklarımı kaydırdım. Gözleri açıldı. Gırtlaktan gelen aaaahhh sesi öyle çok şey ifade ediyordu ki. Yüzümü avuçları arasına alarak
—Eylem dur!
—Ne oldu?
—Dün akşam
—Boş ver dün akşamı.
—Anneme senden söz ettim.
           Gözlerim açıldı. İçim bir tuhaf oldu. Erkekler ilişkilerini aileleriyle paylaşmazlar. Gelip geçer durumlar olarak görürler. Demek ki Aslan annesine benden söz edecek kadar bana değer veriyordu. İçimde bir heyecan dalgası dolandı durdu. Doğrulup oturdum. Parlattığım gözlerimle gülümseyerek soru yağmuruna tuttum?
—Nasıl bahsettin? Ne dedin? Annen ne dedi? Sıkıntı olmadı di mi?
Halime gülmeye başladı.
—Dur dur sakin ol. Akşam perişan halde eve gidince yanıma geldi. Ne olduğunu sordu. Bende bir süredir seninle görüştüğümü ve sana olan sevgimi anlattım. Sonra da seni nasıl yerle bir ettiğimi.
—Eeeee
—O da uzun zamandır bendeki değişimlerden bir şeyler olduğunu anlamış zaten, sonra da o kız da seni senin kadar seviyorsa şuan aramanı bekliyordur dedi. Bu söz üzerine aramadan daha fazlasını yapmak içimdekileri tam anlamıyla anlatmak istedim. Öyle oturup mektup yazdım. Annem odadan çıkarken hakkında hayırlısı olsun dedi gitti.
—Anlattığın için ne hissediyorsun?
—Bundan sonra sabahları evden çıkarken nereye gidiyorsun sabah sabah dediğinde rahatça Eylem'ime diyeceğim. Annem kararlarıma her zaman saygı göstermiştir. Yine de yanımda olması beni rahatlatıyor.
         Mutlu olmuştum, hem de çok. Ama ister istemez dönüp kendi annemi düşündüm. Karşımda annem varsa benim kararlarım diye bir şey olamazdı. Annemin kararları ve onları uygulayan Eylem vardı. Hislerime bu güne kadar saygı gösterdiğini görmedim. Barış'tan yıllarca ayırmaya çalıştı. Şimdi ayrılacağım dediğimde tam tersini yapıyor. Gönül ilişkilerimi geç arkadaşlıklarımda da öyledir. Ortaokuldan beri konuşmadığım kız arkadaşlarım var. Sebep annemin onları gözü tutmaması. Onur'un bir sevgi dolu mesajını görmüşlerdi de ona bile dünyanın arızasını çıkarmıştı. Şimdi gitsem ben de Aslan'ı anlatsam dünyası başına yıkılır. Onun kafasında kurduğunu yıkmak imkansız. Sözde benim için en iyisini yapmaya çalışıyor. Ancak hayatımı olmasını istediğimin çok dışına çıkarıyor. Ben de anne olmasının verdiği o koşulsuz sevgi ile ve karşımdakinin mutluluğunu kendimden daha çok düşünme huyumla dediklerini yapıyorum. İşte başkasının hakkımdaki kararlarına uydukça ipotekli bir hayatım oluyor.
Ben böyle düşüncelere dalınca ister istemez yüzüm asıldı.
—Ne oldu?
—Keşke ben de aileme böylece seni anlatabilsem. Kaçak göçek evden çıkmak zorunda kalmasam. Adını evde yankılandırabilsem.
—Olsun birtanem daha yolun çok başındayız. Zamanla onlar da anlatacaktır. Sabırlı ol.
—Seni seviyorum
—Şimdi nerde kalmıştık...
Dudaklarımdan başlayan keşif tende en kuytumda bitmişti. Aklımı sevişmeye veremiyordum. Kendime kızıyordum. Çocuğun mutlulukla anlattığı şeyi surat asarak sabote etmiştim. Tıpkı Barış gibi davrandım. Ona benzemiş olmaktan nefret ettim. Bir daha mutlu anlarımızda olumsuz bir şeyden bahsetmeyecektim. Başını kaldırıp yüzüme baktı. Sonra eski pozisyonunda yanıma yattı. Ben ne oldu acaba diye soran gözlerle ona baktım.
Gülümsedi
—Aşkım bence sadece sarılalım. Kafamdakileri boşalt sonra sevişirim.
—Yaaa özür dilerim.
—Sorun yok aşkım.
           Kocaman sarıldı ve öylece yattık. Sadece yüzüme bakarak içimi okuyordu. Ve benim de hazır olmam için bekliyordu, bir erkek olmasına rağmen kendi tatmin olmasını önemsemiyordu. Böyle bir adamı hak edecek ne yapmıştım bilmiyorum. Ama hakkımı ömrümün sonuna dek kullanmak istiyordum. Dediği gibi zamanla herkes bu fikre alışacaktı. Şu andan itibaren tek duam bu: Allah'ım gönlümdekini ailemin aklına yaz. Ve ömrü ömrüme yazılsın...


Çok heyecanlanarak yazdığım bir bölüm oldu. Dilerim sizler de okurken aynı heyecanı paylaşırsınız. Beğenileriniz benim için kıymetli, esirgemeyiniz. iyi okumalar

İPOTEKLİ HAYATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin