44. BÖLÜM: "SÜRPRİZ"

8.1K 489 35
                                    

tunahan'ı karşımda gördüğümde biraz daha rahatlamıştım. evden havaalanına kadar tek başına gelmek benim için ölümden daha beterdi ama tüm bu buhranlarıma değecekti. efla'ya unutamayacağı bir doğum günü sürprizi verecektim.

aylar önce türkiye'ye geldiğimiz günden beri en yakın arkadaşlarından uzaktaydı efla. bugünse doğum günüydü ve benim için yüzlerce fedakarlık yapan, beni hep kendinden önde tutan çocuk için bir şeyler yapma sırası bendeydi. ayrıca bu bir geri ödemeden çok kendi isteğimle de alakalıydı tabii ki. efla'yı mutlu görmek hele bu benim sayemde olduysa deli gibi mutlu olmamı sağlıyordu.

"selam." dedim ve sıkıca sarıldım tuna'ya. o da bana en samimi tavrıyla karşılık verdi.

"diğerleri nerede?"

"nicholas şurada telefonla konuşuyor." dedi kenarıda dikilen uzun boylu çocuğu gösterdiğinde. tanrım nick'i bu kadar çok özlediğimi bilmiyordum şu ana dek.

"kızlar ve aiden da lavaboya gittiler."

"şey... efla zeynep'e evlenme teklifi ettiğini söyledi çok sevindim. aranızdaki ilişki ne çabuk ilerledi böyle."

"aslında çabuk değil ama siz uzaktaydınız ya ondan öyle geldi sanırım."

haklıydı. bir buçuk yıldan biraz daha fazla bir süredir kendimden başka hiçbir şeyle ilgilenemeyecek kadar kötü durumdaydım. herkesten uzaktaydım. hatta üç beş ay öncesine kadar yanı başımda olan efla'dan bile uzakta gibi hissediyordum. buruk bir şekilde gülümsedim.

"heyyyy minik çocuk!" diye bağırdı nicholas ingilizce bir şekilde. hızlı adımlarla yürüyüp bana sarıldı.

"seni görmek çok güzel nick."

"seni de öyle." dedi kocaman gülümsemesiyle.

zeynep, berna ve aiden da geldiğinde kadro tamamdı. aiden ile yarım saat boyunca sarılıp ayrılamadık. açıkçası biraz ağladı ve dürüst olmak gerekirse ben de ağladım. onu gerçekten çok özlemiştim. hiç kimsemin olmadığı bir zamanda en yakın arkadaşım olan tek çocuğu.

çıkışa doğru yürürken uber çağırıp beklemeye başladık. çok şükür hemen geldi de efla'yı daha fazla bekletmeyecektim. şu anda kendi kendine delirdiğini biliyordum. evde dört dönüyor, benim tek başıma dışarı çıkmış olmamı hazmetmeye çalışıyor olmalıydı. korkuyor olmalıydı.

eve vardığımızda çatıya çıkıp geçen hafta buradan bir arkadaşıma ayarlattığım kocaman (gerçekten kocaman) koliyi aldık ve kapının önüne indirdik. herkesi içine sokup upuzun bir kurdaleyle paketledim ve bu sırada kıkırdamadan duramıyordum. insanları hediye paketine koymak beklediğimden daha eğlenceli bir şeydi.

"biraz kayar mısın?" diye fısıldadı berna ingilizce bir şekilde. aiden kıkırdadı.

"memnuniyetle. şöyle iyi mi? hah sevgilime iyice yapıştım harika bir an."

herkes aynı anda kahkaha atmaya başladığında ben de çok gülmek istiyor olsam da onları susturdum ve kapıyı çaldım. efla bir dakika sonra açtığında yüzünde karmaşık bir ifade vardı. korktuğunu bana belli etmemeye çalıştığını biliyordum ama eve döndüğüm için rahat bir nefes aldığınında farkındaydım.

"hoşg- bu da ne?"

"sana kargo gelmiş." dedim ve omuz silktim. efla iyice kafası karışmış bir ifade takınıp neler olduğunu anlamlandırmaya çalıştı.

"açsana." dedim kurdelenin ucunu göstererek. uzanıp çekti ve kolinin dört kenarı iki yana açıldı. böylece çocuklar ortaya çıkmış oldu.

efla'nın yüzünde oluşan ifade... işte her şeyimi bunun için feda edebilirdim. o kadar güzel oluyordu ki mutluyken.

"selaaaam!" diye bağırdı nick. tuna herkesten önce davranıp kardeşinin kollarına attı kendini. efla o kadar sıkı sarıldı ki karşısındaki çocuğa kalbim göğüs kafesime sığmadı taştı birden. kendimi tutamayıp ağlamaya başladım.

benim yüzümden ayrı kalmışlardı. efla her şeyden ama her şeyden vazgeçmişti ve tek sebebi bendim. evini arkasında bırakmıştı, okulunu, ablasını, en değerlisi olan yeğenini, arkadaşlarını... sırf düzeleyim diye beni buraya getirmişti ve bir kez bile surat asmamış, ingiltere'yi özlediğini bile söylememişti. ki ben özlediğini gayet iyi biliyordum.

hayatımda hiçbir zaman bu kadar özel bir şekilde ve bu kadar çok sevilmemiştim. hayatımda hiç kimseyi efla gibi sevmemiştim de. o ve ben tanrı tarafından birbirine gönderilmiş iki insandık sanki. hayatımızın amacı buydu; birbirimizi bulmak, sevmek, sahip çıkmak, mutlu etmek.

herkes salona geçtiğinde mutfağa koşup dün akşam hazırladığım şeyleri dondurucudan çıkardım. efla bulamasın diye buraya koyup derecesini düşürmüştüm ve böylece donmadan korunmuşlardı.

ben yemekleri hazırlarken berna ve aiden yardım ettiler. efla da içeriden seslenip yardım teklifinde bulundu ama ona doğum günü çocuklarının iş yapmayacağına dair yazısız bir kural olduğundan bahsettim. şu anda sadece nicholas ve tuna ile oturup sohbet etmek istediğini gayet iyi biliyordum çünkü.

kahvaltı sofrası (eh daha çok brunch diyelim) o kadar zengin görünüyordu ki istediğimi başarmış olduğuma sevindim. bir tek kuş sütü eksikti gerçekten. oturup yemeklerimizi yerken tunahan ve zeynep'i tebrik ettik. bize kız isteme töreninde yaşanan absürt hikayeleri anlattılar ve masadaki herkes katıla katıla güldü.

bir aralık efla ile göz göze geldik. gözlerinin içi gülüyordu resmen. bana kısaca bir öpücük atıp minnettar bir tavırla gülümsedi.

akşama kadar bir saniye bile sessizlik olmadan devam etti sohbet. o kadar çok şey birikmişti ki anlatılacak. yediden sonra sahile inmeye karar verdik. markete uğrayıp bir sürü cips ve içecek aldık -efla son anda benim için çikolata aldı ama görmediğimi sandı- ve moda'nın geniş çimenlerine serildik.

gündoğumuna kadar orada kaldık. herkes halinden çok memnundu ve kimse kalkalım demedi. efla'nın bacaklarının arasında oturmuş sırtımı göğsüne yaslamış bir pozisyondayken ben asla kalkalım demezdim zaten. kalbi çok güzel atıyordu bu gece. yüzü sürekli gülüyordu. elleri sıcacıktı soğumaya başlayan havaya rağmen.

ve ben... her şeyine aşık olduğum bu adamı hak edecek ne yaptığımı sorgulamaktan alamadım kendimi.

sabaha doğru herkesin kendi arasında sohbet etmeye bir aralık kulağıma eğildi hayatımın aşkı. önce kulağımın arkasına kokulu bir öpücük kondurdu sonra;

"teşekkür ederim." diye fısıldadı .

"asıl ben teşekkür ederim mutlu olduğun için." deyip başımı arkaya çevirdim ve çenesinin altından öptüm. gözlerimiz birleştiğinde birbiri için yanıp tutuşan iki koz parçası birleşmiş gibi hissettirdi.

"seni seviyorum küçük."

"seni seviyorum."

BİR SONRAKİ BÖLÜM FİNAL ÜHÜHÜHÜHÜHÜ

EFLA | BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin