31. BÖLÜM: "İNTİKAM"

9.7K 635 174
                                    

"beni otoparkta bekleyebilirsin." dedi erez havlusunu çıkarırken. "on dakika içinde duş alıp geleceğim."

"hayır." dedim ve tahta iskemleye oturdum. "burada beklesem daha iyi."

erez başını yana doğru eğip gülümsedi ve etrafı kolaçan ettikten sonra yaklaşıp saçlarımın arasına küçük bir öpücük bıraktı.

"pekala hızlı olmayaca çalışacağım." deyip duşların olduğu tarafa doğru yürüdü.

açıkçası biraz gergindim. babamla iki çift laf etmeyi bırak yüzünü görmek bile istemiyordum ama ablamı ve ela'yı özlemiştim. ayrıca erez için de annesini görmek iyi olabilirdi. gerçi anladığım kadarıyla çokta birbirlerine bağlı değillerdi. erez daha çok babasıyla iyi anlaşıyormuş ama o öldükten sonra annesine sığınmak zorunda kalmış gibi bir izlenim yaratmışlardı benim için. yine de annesini gördüğüne sevineceğinden emindim.

"efla." tanıdık seslenişi duyduğumda arkama baktım. dominic uzun süre koşmuş gibi nefeslerini düzene sokmaya çalışıyordu.

"aiden'a bir şey oldu. sanırım astım atağı tuttu nick seni çağırıyor."

alnım kırıştığında aklıma geçen sene yaşanan olay geldi. aiden nick'in kollarında ölmek üzereyken bana bakmıştı. her şey o sikik emmet'ın suçuydu ama o zamanlar hiçbirimiz aiden'ın astım hastası olduğunu bilmiyorduk. telaşla ayağa fırladığımda benim de ciğerlerimdeki hava çekilip alınmış gibi hissettim.

dominic'e doğru koştum ve birlikte koridora yöneldik. ardından iki kat yukarı çıktık. tam onu takip ederek sağ tarafa dönüyordum ki birkaç kol tarafından tutuldum ve karanlık bir odaya çekildim.

biri beni sandalyeye oturturken diğer iki kişi bedenime kalın urganlar doluyordu. bense nefessiz kalmış bir şekilde çırpınıyordum ama hala neler olduğunu idrak edememiştim. kafam bir anda bulanmıştı. geçmişte yaşanan kötü bir anı yüzünden zayıf düşmüştüm. etrafımdakilerin yüzünü göremiyordum ama miles'ın çirkin tütün kolonyasının kokusunu alabiliyordum. o an... anladım.

"miles? bırak lan beni. bırakın beni!" daha çok çırpındım. "miles böyle bir şey yapmanın sonuçlarını biliyorsun değil mi? bu kadar cesur musunuz gerçekten? hepinizi kendi ellerimle öldürürüm ve gözümü bile kırpmam. o çocuğun kılına zarar gelirse önce senden başlarım miles duydun mu beni? duyduğunu biliyorum! bırak beni korkak herif! daha yüzünü görmeme bile cesaret edemiyorsun."

ses tonum soğukkanlı olsa bile için için yanıyordum.

dominic bana ihanet etmişti! erez'i korumak için yardım ettiğini sanarken gidip dimitri piçine yardım etmişti. beni sırtımdan vurmuştu. gözyaşlarım boğazıma doğru tırmandığında dominic'e ya da beni bağlayan aptallara kızamıyordum bile. hissettiğim tek şey korkuydu. erez'e ulaşmanın bir yolunu bulmak zorundaydım. hayatımda hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim...

miles ve diğerleri karanlık odadan çıkıp kapıyı sıkıca kilitlediler. artık yalnızdım ve ne yapabileceğimi düşünmek için çokta uzun vakitlerim yoktu. elimi kımıldatmaya çalıştım. kalın ipe sürtünerek alanı genişletmek için hırsla debelendim. canımın yandığını biliyordum ama bunu hissedemiyordum. korku ruhumda o kadar yer kaplamıştı ki başka bir şeyi hissetme yetimi kaybetmiştim sanırım.

sonunda kemerime ulaşıp çakımı çıkardığımda saatler geçmiş gibi hissettim. umarım sandığımdan daha kısa sürede yapmışımdır bu işi diye düşünerek bileğimdeki ipleri kesmeye başladım. bileklerim serbest kaldığında gövdemdekilerden de kurtuldum ve hızla ayağa kalktım. yüzüm alev alev yanıyordu. kapıya doğru ilerleyip çakının ucuyla kilidi zorlamaya başladım. bir yandan da ayağımla iterek açılması için debelenmeye devam ediyordum. sonunda kapı açıldı.

elimdeki çakıyı kapatıp kemerime geri koymayı akıl edebilmiştim ama sanki bilincim tamamen kaybolmuş gibi hissediyordum. koştum. sadece koştum. erez'i dakikalar önce bıraktığım yere ulaşana kadar...

duşlar şimdi kalabalıktı. tüm okul koridorda toplanmış gibiydi. sürekli konuşup duruyorlardı ve bu okkalı bir uğultu olarak kulaklarımın zonklamasına neden oluyordu. kalabalık ortamı yararak ilerledim. beni gören herkes hüzünlü bakışlar atıyor ve hızlıca yol veriyordu. kapısı açık olan duşa ulaştığımda yere çökmüş nick hızlıca ayağa kalktı ve üzerime doğru yürüyüp beni bir iki adım uzaklaştırdı.

"doktorlar ilgileniyor. görmesen daha iyi hadi gel."

ne diyordu bu çocuk? ne doktorundan bahsediyordu? soğukkanlılıkla beni tutan ellerinden kurtuldum ve duşun kapısına kadar yürüdüm. ama sanki yerçekimsiz ortamda süzülüyormuşum gibiydi. ayaklarımın yere bastığını hissetmiyordum. artık tamamen hissizleşmiştim.

önce aiden'ı gördüm. duvara yaslanmış ve soğuk fayansın üstüne oturmuştu. kucağında biri yatıyordu.

benim güzeller güzeli sevgilimdi ve uyuyordu. tamamen çırılçıplaktı. doktorlar üzerine eğilmiş bir şeyler yapıyorlardı ama anlayamıyordum. neden çıplak bir şekilde duşun içinde uyuyakalmıştı küçük?

sonra biraz daha eğdim başımı. gövdesini gördüm. artık açık sarı bir tene sahip değildi. kırmızıya boyanmıştı göğsüne kadar. kolları kıpkırmızıydı. ona hiç yakıştıramadım bu fazla kırmızılığı. doktorların ilgilendiği yeri gördüm sonra, kırmızının kaynağını...

bilekleri kanıyordu küçüğümün. o an geri geldi bilincim, keşke gelmeseydi.

EFLA | BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin