37. BÖLÜM: "ÇÖZÜM"

9.1K 631 25
                                    

"gidip fast food gömelim?" diye sordu aiden.

"eve sipariş edebiliriz."

"bowling oynayalım?"

"hiç sevmem."

"bilardo?"

"aiden istemiyorum."

"o zaman arabayla birkaç kilometre gidip geri dönelim. evden çıkmış ol bari." dedi aiden usanmış ses tonuyla. erez gözlerini devirip bana kaçamak bir bakış daha attı.

"nicholas sevgilini susturur musun rica etsem?" diye sordu bakışlarını tam yanımda oturan nick'e çevirirken.

"sevgilimle aynı fikirdeyim." dedi nickholas çekingen bir tavırla. ellerini iki yana kaldırıp teslim olmuş gibi yaptı.

yaz tatilinin ilk hafta sonu arkadaşlarım bana yardım etmek için evimize gelmişlerdi. evet evimize dedim, artık erez ile paylaştığımız küçük bir evimiz vardı. her şeyden uzakta. herkesten uzakta.

iki ay önce erez'in artık hiç evden çıkmayacağını kabullendiğimde babamla aynı evde yaşamaya devam etme fikri sinirlerimi oynatmaya başlamıştı. ayrıca erez'in annesi de bebeğimin iyileşmesine hiç yardımcı olmuyordu. sürekli ağlıyor, erez ile iletişim kurmayı bir türlü beceremediği için ya da genel olarak ne konuşacağını bilmeyen bir kadın olduğundan sürekli o günü soruyor, ona anlatırsa rahatlayacağını filan sanıyordu. erez ise hiçbir zaman annesiyle dertleşen bir tip olmamıştı. ihtiyacı olan şey babasıydı ama o da aramızda değildi. benim de ihtiyacım olan annemdi ve bir babaya sahiptim. hayat ne tuhaftı... ertesi gün ani bir kararla şehrin öbür ucundan ev bakmaya başladım ve küçük bir yatak odasına ve mutfağıyla birleşik bir oturma odasına sahip olan bu küçük ama yeni ve masrafsız evi buldum.

fikrimi erez'e açtığımda direkt kabul etti çünkü o da evin içinde bir is bulutu gibi dolanan babam ve benim aramdaki gerginlik bulutunun farkındaydı. (ayrıca benim yanımda olduğu müddetçe geri kalan hiçbir şey umurunda olmuyordu.) erez'in yaşadığı her şeyin temel sorumlusu babamdı. ona defalarca kez erez'i o okula göndermemesi gerektiğini söylemiştim ama beni dinlememişti. babam beni hiç dinlemezdi. yüzünü her gördüğümde ona olan nefretim ve öfkem artıyordu ama erez daha da gerilip üzülmesin diye ağzımı da açamıyordum.

neyseki tamamen kurtulmuştum/k. iki aydır yaşadığımız bu küçük ev hayatım boyunca bulunduğum en huzur barındıran yerdi. bebeğim günden güne daha iyi oluyordu. ilk zamanlarda bir daha yüzü hiç gülmeyecek, hayatı boyunca mutsuz bir insan olacak diye kendi kendime anksiyete atakları geçiriyordum ama artık daha iyiydi. gülüyordu hatta kahkaha bile atıyordu zaman zaman. eh olayın üzerinden yarım seneden biraz daha fazla zaman geçtiği için bunlar normaldi. ama insanlarla büyük problemleri oluşmuştu kuş kalpli küçüğümün. korkuları vardı. eski evimizden buraya geldiğimiz gün arabadan inip apartmanın kapısına kadar yürüdüğü o küçücük zaman diliminde bile tir tir titremişti.

terapistiyle bile skype üzerinden görüşüyordu ve artık buna bir dur demenin zamanı gelmişti. yavaş yavaş da olsa dışarı çıkması, dünyadan korkmamaya başlaması şarttı. yoksa hayatını nasıl yaşayacaktı? buna katlanamıyordum. erez'in gençliğini dört duvar arasında geçirmek zorunda olması fikrini kaldıramıyordum.

bir çözüm yolu bulmak zorundaydım.

"erez?"

"efendim?" diye sordu ürkek bakışlarıyla. bu konu her açıldığında aynı şekilde bakıyordu bana. sanki sabrım taşacakmış ve ona bağıracakmışım gibi düşünüyordu bence. bunu bakışlarından anlayabiliyordum.

nasıl sinirlenilirdi ki bu kadar küçük ve güzel bir şeye?

"türkiye'ye gidelim mi? babaannenin yanına?"

EFLA | BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin