38. BÖLÜM: "ŞİFA"

9.3K 640 98
                                    

"işte burası." diye fısıldadı gözleri parıldarken. taksiciye kenara çekmesini rica ettim ve adam anında söylediğimi yaptı. ödemeyi yapıp arabadan inerken kalbim çok hızlı atıyordu. erez'in arabadan çıkmadan önce tereddüt ederken ne kadar gerileceğini ve içindeki korkuyu aşamadığı için kendine sinirleneceğini biliyordum.

yolculuğumuz aynen böyle geçmişti. sırayla bindiğimiz taksi, uçak, otobüs ve bir kere daha taksi yolculukları arasında geriliyor, sokağa adım atmaktan, dışarıda var olmaktan duyduğu korku yüzünden yüzündeki bütün kan çekiliyordu. buna birde kendine olan kızgınlığı eklendiğinde yüzündeki ifadeyi görmek... kalbimi yerinden söküyordu sanki. korkak olduğunu düşünüyordu hatta dahası bunu hayatının sonuna kadar aşamayacağını sandığı için iyice öfkeleniyordu. bunu tavırlarından, yüzündeki acı çeken ifadeden anlayabiliyordum.

benim yüzümdendi. onu koruyamamıştım. aşık olduğum insanın hayatı bir ahmakla girdiğim sidik yarışı yüzünden mahvolmuştu.

yavaşça arabadan inerken daha normak görünüyordu ve bu beni şaşırttı. tahmin ettiğim gibi allak bullak bir yüz ifadesi yerine heyecanlı bakışlarıyla karşılaştım. gözlerini eski evine dikmiş, içindeki heyecanı ve mutluluğu saklamaya çekinmeden derin nefesler alıyor ve hafifçe gülümsüyordu.

büyük valizi alıp eve doğru bir mıknatısla çekiliyormuş gibi zahmetsizce yürüyen erez'e katıldım. içime oturan bir şeyin yavaşça hafiflediğini hissediyordum. benim güzel bebeğim aylar sonra ilk kez dışarıda olmayı sorun etmiyor gibiydi...

iki katlı müstakil evin ziline bastığında yüzü kızarmıştı ve bunun sebebini çok iyi biliyordum. sevdiği birini göreceği zaman özellikle onu gerçekten özlediyse kızarırdı erez. heyecanı ve başka bir sürü yoğun duygusu birbirine karışır güzel yanaklarından dışarı çıkardı.

kırlaşmış saçlarıyla ve çizgilerle dolmuş yüzüyle dahi gencecik bir kızdan daha güzel daha zarif görünen kadın kapıyı açtığında erez'in kime benzediğini nihayet anlamıştım. babaannesinin erkek versiyonu gibiydi resmen. aynı ince ve güzel yüze, mavi gözlere, sevimli burun ve dudaklara sahiptiler. erez kendini babaannesinin kollarına attığında hiç beklemeden yüzünü boynuna gömdü. bunun kendini tutamayıp ağlarsa diye bir tedbir olduğunu biliyordum. ağladığını göstermemek, ya da ağlamamak için kendini sıkarken takındığı yüz ifadesini gizlemek için...

"güzel kuzum benim hoş geldin." dedi kadın titreyen ses tonuyla. erez'i içeri doğru çekti kollarından ayırmadan. ben de arkalarından yürüyüp valizi kapının kenarına bıraktım ve kapıyı kapattım.

sıcacık oturma odasına doğru ilerlerken erez yavaşça geri çekildi. kadın kolunu onun beline sardı ve boşta kalan eliyle de benim sırtımı sıvazladı.

"sende hoş geldin oğlum."

nazikçe gülümsedim.

"hoş bulduk."

akşamın geri kalanı babaannesinin erez'e zorla da olsa bir sürü yemek yedirmesiyle (bundan gerçekten çok memnun kalmıştım) ve babaannesinin dizine yatıp kedi gibi kıvrılmasıyla geçti. nazife sultan (erez ona öyle diyordu) saatlerce torunun saçlarını ve yüzünü okşadı. bense bir köşede oturup sevdiğim çocuğun huzur bulmasına tanık olmanın mutluluğunu yaşadım doya doya. aylardır hiç bu kadar rahat görünmüyordu yüz hatları. hep çatık olan kaşları ve çizgilerle dolup taşan alnı yok olmuştu sanki sonsuza kadar. şimdi gözlerini bir kuş tüyü kadar hafifçe kapatmış nazife teyzenin onu rahatlatmasına izin veriyordu. gece yarısına doğru hafifçe horlamaya başladığında kendimi tutamayıp gülümsedim. o kadar huzurlu bir uykuya dalmış gibi görünüyordu ki... ağlamak istiyordum. meleğim sonunda daha iyiydi.

"yolculuğunuz nasıl geçti?" diye sordu nazife teyze birdenbire. yavaşça irkilip yüzüme yapışan gülümsemeyi silerek ciddileştim ve zorla da olsa gözlerimi erez'den çekip kucağında yattığı kadına yönelttim.

"gayet rahat. erez aktarmalarda biraz sorun yaşadı ama ben yanındaydım o yüzden sakin kalabildi."

acaba babaannesine ne kadarını anlatmıştı? yaşadığı her şeyi biliyor muydu? aylardır evden çıkamamasına sebep olan şeyi ve bu şeyin en büyük suçlularından birinin ben olduğumu? beni biliyor muydu peki? torununa karşı duyduğum kalbimi acıtacak kadar büyük aşkı biliyor muydu? ya da bilseydi... çok kızar mıydı acaba? ama neden kızılırdı ki böyle bir şeye? erez'i hiç kimseyi sevmediğim kadar çok sevmek suç sayılır mıydı? onsuz nefes alamamak elimde değildi ki...

güzel kadın öylece beni izledi bir süre. konuşmuyordu ve konuşmadıkça daha da gerilmeme neden oluyordu.

"çok mu seviyorsun torunumu?" diye sordu kelimeleri toparlamayı başarınca. istemsizce nefesimi tuttum. konuşmaya kalkarsam sesimin çıkmayacağından korktuğum için başımı sallayarak onayladım.

biliyordu. bu sorunun altında yatan anlam belliydi. erez ona bizi anlatmıştı.

"saatlerdir gözünü bile ayırmadın üstünden. su içmek için bile kalkmadan öylece oturdun. bu kadar mı çok?"

"aylardır bunu bekliyordum efendim." dedim sesimi anlaşılır tutmaya çalışarak. "erez'i iyi görmeyi bekliyordum dalmışım o yüzden."

nazife teyzenin dudakları titredi. kendisiyle vermeye başladığı savaşı gördüm bir anlık. ama bu savaşın sebebini anlamam mümkün değildi. bana olan sinirini mi saklamaya çalışıyordu yoksa erez için üzüldüğünden ağlamak üzere miydi?

"ona zarar veren çocuk... senin eski arkadaşınmış öyle mi?"

bana olan sinirini bastırmaya çalışıyor olmalıydı. o da beni suçluyordu ve haklıydı... bastırmakla uğraşmayıp tüm öfkesini kusmalıydı aslında. ben bunu hak ediyordum.

"arkadaşım denemez sadece ortak arkadaşlarım için görüştüğüm biriydi ama benden hep nefret ediyordu." dedim açıkça. nazife teyze yavaşça başını salladı.

"erez'e aslında sana zarar vermek için saldırdı." dedi. bu bir soru değildi. sadece bildiğini belli etmek istemiş olmalıydı.

"onu korumak için çok uğraştım. b-ben gözümü bir saniye üstünden ayırmadım ama olayın yaşandığı gün tuzağa düşürüldüm. nazife teyze ben..."

"hişt biliyorum biliyorum. sakin ol evladım. konuyu açmamın sebebi canını sıkmak değil aksine bilmelisin ki senin hiçbir suçun yok. kendini daha fazla suçlamanı istemiyorum bu yüzden biliyor olmama rağmen senden de duymak istedim. o adi çocuğun erez'e yaptıkları yenilir yutulur değil ama senin sayende bir şekilde yaşamaya devam etti torunum. başka birinin yapacağı bir fedakarlık değil bu ancak gerçekten çok seven biri hiç bırakmadan, usanmadan aylarca dört duvar arasında kalıp şifa olmaya çalışır bu kadar. sen erez'e şifa olacağım derken kendini unutmuşsun oğlum bunu gözlerinde gördüm. hayatının tamamını onun iyi olmasına bağlamışsın. sana yalnızca teşekkür edebilirim. o bencil yarım akıllı annesinin elinde heba olurdu erez. eğer sen sevmeseydin kim severdi oralarda benim kuzumu?"

dolan gözlerimle savaşmadım. aylar sonra ilk kez ağlamaktan çekinmedim çünkü erez bilmeyecekti. o uyurken ağlayabilirdim ancak çünkü bana güzel mavi gözlerine baktığı her seferinde güçlü birini gördüğünden emin olmak zorundaydım.

"aranızdaki gönül meselesinden haberim var ve rahatsız olmuyorum. benim yaşımdaki çoğu insan farklı tepki verirdi biliyorum ama erez burada yaşarken de farkındaydım. onun hangi yoldan gideceğini, yaratılış şeklinin farklı olduğunu biliyordum. ayrıca cahillikten çok uzak büyütüldüm. bir cumhuriyet gazisi ve onun cumhuriyet öncüsü karısı tarafından... hiçbir zaman dümdüz bakmadım dünyaya. yani korkma size karşı olmak bir yana dursun sitemli bile değilim. hatta birbirinizi bulduğunuz için mutluyum."

ellerimle yüzümü kapatıp derin nefesler almaya çalışırken yüzümü dizlerime doğru eğdim. ne kadar ağlamaya ihtiyacımın olduğunu ancak şimdi fark etmiştim...

"teşekkür ederim..." diye fısıldadım zorla. "çok teşekkür ederim nazife sultan."

her şey için. güzel bebeğimi iyi ettiğin için en çokta...

EFLA | BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin