Bölüm 26- Sen hangisini tercih edersin?

762 70 11
                                    

Sıla

Bir yandan dolabımı boşaltmaya çalışırken diğer yandan durmadan akan gözyaşlarımı siliyordum. 'Özür dilerim','Beni affet' gibi şeyler iyi hoş da çok kırıcıymış be.

Bu sabah gözlerimi yeniden 2012 ye açtım. Denizin karşısına çıkacağım diye büyük bir heyecanla süslendim püslendim. Tabi bunda Denizin 2014 yılında hala yaşadığını öğrenmemin de büyük bir katkısı vardı. Saner o gece daha fazla açıklama yapmadı ama ben gönül rahatlığıyla yumdum gözlerimi, Sanerin kolları arasında. Uyandığımda Saner yoktu, dedim uğursuz camış. Sonra anladım 2012 de olduğumu.

En son gelişimden üç ay geçmiş. Denizle daha samimiyiz, Yamaçla da öyle. Yamaç birkaç kere terslemişti beni ama çok üstünde durmamıştım ama biraz önce söylediği sözler. Benim en değerli varlığıma dil uzattı, babama. Şimdi neden onunla küs olduğumu anlayabiliyordum. Babama dil uzatılmasına asla katlanamazdım çünkü, hatta ben o dili kopartırdım. Bayağı da çabaladım gerçi ağzının payını vermek için. Kafeyi inlettim resmen, Deniz kollarımdan tutup beni sakinleştirmeye çalıştı fakat nafile. Sonra da çarptım yere önlüğü, personel odasında dolabımı boşaltıyorum şimdi. Bir daha o çocuğun yüzünü görmek istemiyorum ben.

Dolapta kalan son parçayı da çantaya tepiştirip derin bir nefes aldım. Harbi malsın Sıla. Babanı duyunca gözün döndü, devreler yandı. Yine düşünmeden hareket ettin. Çocuk dedi ya 2014 de 'uzak durman için yaptım, o kafede çalışma diye yaptım' diye. Off ya! Boşu boşuna o kadar bağırdım çağrdım. Neden istemiyor ki benim o kafede çalışmamı? Neden?

Çantayı omuzlayıp kafenin içine doğru yürüdüm. Her zaman bulunduğu tezgah arkasında değildi. Belki de nefes almak için bu saatlerde boş olan terasa çıkmıştır diyerek o tarafa ilerledim. Teras kapısını açtığımda o sesler kulağımı doldurdu.

"Gülme Deniz. Ben, biz acı çekerken böyle gülme! O kızdan uzak dur! Sana iyi gelen herkesten uzak dur! Emin ol ben de izin vermeyeceğim. Öyle ya da böyle uzaklaştıracağım onları senden!"

"Fazla bencilce değil mi? İstemiyorum ben, intikam falan istemiyorum. Nereden geldiysen yine oraya geri dön Yamaç, defol!"

"Ben istiyorum! Ve ben intikamımı alıncaya kadar hiçbir yere gidemem. Sen de öyle!" Denizin küçük bir kahkaha attığını duydum.

"Giderim veya gitmem. Bu benim verebileceğim bir karar."

"Değil! Bize böyle kolay sırtını dönemezsin."

"Eylülü yanında görünceye kadar kim olduğunu anlamamıştım Yamaç. İyi ki de anlamamışım. Yoksa çoktan gitmiştim." Konuşma bittiğinde hızla terastan aşağıya inen merdivenlere yöneldim. Kesinlikle yakalanmak istemiyordum. Deniz ve Yamaçın kavgasına şahit olmuştum ve bu kavganın Sanerin bahsettiği intikam meselesinden kaynaklandığını anlamıştım. Ne yani Yamaç bu yüzden mi kavga çıkarmış? Denizin gülmesine sebep oluyorum diye mi?

Basamağa attığım adım boşluğa denk gelince dengemi kaybettim, merdivenlerden yuvarlanmaya kendimi hazırlayıp gözlerimi kapattığım sırada bir el buna engel oldu. Gözlerimi aralayıp bu elin sahibine baktım. Deniz! Gözlerinde korkuyla bana bakıyordu. Öfke görmeyi beklerdim ama korku vardı, acaba benim için miydi o korku?

"Dikkat et." Beni kendine doğru çekmesiyle bedenine yapıştım ve o tanıdık kokunun beynimi ele geçirmesine izin verdim. Omuzlarımdan tutup beni kendinden biraz uzaklaştırdı ve gözlerime baktı.

"İyi misin?"

"Ahh, iyiyim. Az kalsın düşüyordum, senin sayende kurtuldum."

"Biraz önceyi kastetmiştim Sıla." Yamaçla olan kavgamı hatırlayıp başımı salladım.

"Bir anlık öfkeydi. Çoktan unuttum bile." Buruk bir şekilde gülümsedi.

"Bu işe geri döneceğin anlamına mı geliyor?" Gözlerinden ne hissettiğini anlamaya çalıştım ama en kolayı direkt sormaktı sanırım.

"Sen hangisini tercih edersin?" Dudakları aralanırken acaba tuhaf bir soru muydu diye düşünmeden edemedim. Umarım yanlış anlamamıştır.

"Seninle aynı yerde çalışmayı seviyorum Sıla. Ama sanırım gitmen daha uygun olur." Başımı salladım ve mahsuscuktan dudaklarımı sarkıttım.

"Ahh evet, bu kavga işine geldi desene." İçten bir şekilde gülümseyip yanaklarımı baş ve işaret parmaklarının arasına alıp sıktı.

"Yüzünü görmeye katlanamadığımı mı düşünüyorsun?" Yüzünü yüzüme yaklaştırarak fısıldadı. "Bu yüzü çok seviyorum ben. Sadece Yamaçın huysuzluk yapmaya devam edeceğini düşündüm. Bence iş haricinde de görüşebiliriz biz." Gülümseyerek başımı salladım.

"Tamam o zaman, hafta sonu bir piknik planı var. Arkadaşlar falan toplanıyoruz ve sen de benimle geliyorsun." Yeniden başımı salladım.

"Şimdi işe dönmem gerek izninle. Akşam ararım."

Deniz yanımdan ayrıldığında hala aptal aptal sırıtmaya devam ediyordum. Deniz? Piknik? Ahh sonunda işler yoluna girmeye başladı değil mi? Yeniden Denizle en yakın arkadaş olabiliriz.

Bir dakika! Bu piknik... şu kaplumbağa olayındaki piknik olamaz değil mi? Ahh hayır ya, yine mi rezil olacağım?

BÖLÜM SONU

Elini Tutabilir Miyim?Where stories live. Discover now