Bölüm 2- Oyun

3.3K 222 16
                                    

Tanışamadım! Belki de tek şansım vardı ve ben onu kaybettim. Böyle mi olmak zorundaydı ya? Hayır ne işi vardı benim Denizimin o sarışın yellozun yanında? Yatağın içinde tepinip aniden doğruldum. Hadi onu geçtim neden Saner benim üzerime düştü? Saner ya, iki yıl bana düşman olan adi şey! Bir de aptal aptal 'yoksa tanışıyor muyuz' demez mi? Tövbe tövbe ya! Hayır benim nerem o yattığı sürtüklere benziyorsa! Nerden tanıyacağım ben seni be! Öfkeden saçlarımı yolarcasına çektim. Onun yüzünden tüm gecem mahvoldu ya! Hayır belki biraz sonra Denizle çarpışacaktım ben, o garson bozuntusu nerden çıktıysa?

Zar zor kendimi Saner itinin altından kurtarıp hemen bizim çocukların yanına dönmüştüm. Sonrasında da Hasreti ve Onuru yalvara yalvara gitmeye ikna etmiştim. Yok Onur bey ortamı çok sevmiş, etraf çıtır kız kaynıyormuş; bu oğlan kısmısının hepsi aynı ya! Valla çocukluk arkadaşım olmasa geçirmiştim yüzüne bir tane. Allahtan Hasretçiğim fazla naz yapmadı da ayrıldık o bardan. Artık ne düşündüyse, belki de Sarpla ilgili bir şey sanmıştır. Ah ya, o zamanlar Deniz için değil Sarp için gözyaşı döküyordum. Düşünebiliyor musunuz, beni aldatan biri için? Tam o anda Deniz kurtarıcım gibi girmişti hayatıma, ne zaman depresyona falan girsem türlü şaklabanlıklar yapar beni güldürmeyi enine sonunda başarırdı. Hatta bir keresinde beraber Sarpı kıskandırma operasyonu bile düzenlemiştik.

Telefon sesi! Hayır bu ne ya, sabahın köründe kim bu dengesiz? Ekrana bakmadan telefonu açıp kulağıma dayadım.

"Efendim."

"Neredesin sen?" Duyduğum sesle telefonu kulağımdan ayırıp ekrana baktım. Kimin aradığına değil ekranın hemen üzerindeki saat ve tarih bölgesine. 2014. Ahhh! Bu kadar çabuk dönmeyi cidden beklemiyordum.

"Ne istiyorsun?"

"Bozma benim asabımı kızım, neredesin dedik!"

"Yataktayım, ne?" Başımı sıkıntıyla iki yana salladım. Sabah sabah işkence gibi yemin ediyorum.

"Unuttun de mi kaplumbağa? O kadar mesaj attım unutma diye." Oflama sesini duyduğumda sinirle dişlerimi birbirine bastırdım. Sanki keyfimizden unutuyoruz be! Hem bana nasıl hesap soruyor bu it ya? Daha dün gece ya da iki yıl önce aman her neyse ya, yaptığı dingilliği unutmuş değilim!

"Unutmuşum işte, kısa kes de söyle!" Sevmiyorum ben bu çocukla konuşmayı ya, fazla itici bir karakteri var bence. Sapık, serseri, fazla umursamaz, bencil... Say say bitmez yani.

"Of kaldır kıçını da hazırlanmaya başla o zaman. Geliyorum seni almaya."

"Nere-" O iğrenç dııııttt sesini duyduğumda iğrenerek elimdeki telefona baktım. Yüzüme telefon kapatılmasından nefret ettiğimi söylemiş miydim? Veee ben biraz önce bu sinir bozucu davranışı bana en çok yapmış kişiyle konuştum.

Beni almaya geliyor. Bu demek ki o ve ben, biz demek hiç içimden gelmedi, bir yere mi gidiyoruz. Aynı yere? Kıyamet alametleri bunlar.

***

Kapı çaldığında ayaklarımı yerde sürüyerek oturduğum koltuktan kalktım ve kapıya ilerledim. Basit bir şort ve tişört giymiştim, saçımı tarama gereği bile duymadığımdan tek elimle önüme düşen saçları geriye ittirdim ve kapıyı açtım. Kapıyı açtığımda muşmula gibi bir suratla karşılaşmayı beklediğimden Saner beyin yüzündeki pek seksi gülümsemesini görmem gözlerimi iri iri açmama sebep olmuştu.

"Neye gülüyorsun sen?" Dişlerimi birbirine bastırarak konuştuğumdan sesim boğuk çıkmıştı. Bu gülümseme kesinlikle hayra alamet değildi ki en son bu gülümsemesini gördüğümde beni kış gününde buz gibi havuza ittirmişti.

"Bana bak! Ne kadar uyuzluk yaparsan yap ben bugün çok mutluyum, tamam mı?" Bıkkınlıkla başımı salladım.

"Tamam." Arkaya doğru eğilip ayakkabılığın üzerinden çantamı ve telefonu alıp kapıyı kendime çektim. Hala uyuzluğumu sürdürüyordum evet ama en yakın arkadaşımızı kaybedeli daha bir ay geçmişti ve böyle gülümseyebilmesi cidden sinirimi bozuyordu. Merdivenlerden inip apartmandan çıktığımızda bir kez daha geriye baktım. Sahi neden bu çocuk taaa üçüncü kata kadar çıktı ki, hem de asansör olmadığını bildiği halde? Çaldırsa yeterdi bence. Omuzlarımı silkip Saner beyin göz alıcı arabasına doğru yürüdüm. Hayır kapımı falan açmasını tabi ki beklemiyordum ki zaten yapmadı ama en azından ben daha arabaya binmeden arabayı çalıştırmasa iyiydi yani. Tabi ki kemerini takmamıştı ve bana da öyle bir ikazda bulunmamıştı. Çok da umurumda değildi hani. Öylesine yaşayıp gidiyordum ben!

En az yirmi dakikadır yolda olduğumuzdan ve çıt dahi çıkarmamamdan sıkılmış olacak ki uzanıp radyoyu açtı. Radyoda hangi dil olduğunu anlamadığım slow bir şarkı çalmaya başladığında neredeyse yarım saatlik yolculuğumuz boyunca ilk defa ağzımı açtım.

"Nece bu?" Gözlerini yoldan ayırmadan cevap verdi.

"Bilmem." Cidden ben bunu çekmek zorunda mıyım ya? Sınanıyor muyum ki? Sıkıntıyla tüm nefesimi dışarıya verip koltuğa biraz daha gömüldüm.

Az gittik uz gittik, bildiğin şehirden falan çıktık yani. En sonunda durduğumuzda başımı eğip camdan dışarıya baktım. Devasa bir evin ( ev?) önünde durduğumuzda başımı çevirip Saner'e o malum soruyu sordum.

"Neredeyiz biz ya?" Başını yana eğip şirince gülümsemeye çalışarak konuştu ki şirinliğin yanından bile geçmiyor, artık ne kadar sevmediğimi anlayın çünkü bu gülümsemeyi başka bir kız görse dibi düşmüştü.

"Seni çok seveceklerine eminim." Kim sevecek beni ya, kim? Sinirle kapıyı açtım ve kendimi dışarı atıp kapıyı çarparak kapattım. O da arabadan inip yanıma geldi ve elini omzuma koydu.

"Bu kadar stres yapma kaplumbağa?" Hay sana da kaplumbağana da!

Öne geçip yürümeye başladığında ben de onu takip etmeye başladım. Evi sadece filmlerde ve Denizimin evinde gördüğüm mini etekli hizmetçilerden biri açtı. Evin içine girdiğimde oldukça lüks döşenmiş bir salonla karşılaştım. Allah belanı versin Saner! Bir tipime bak bir de şu salona bak ya. Öksürük sesiyle bana doğru gelen kırklı yaşlarında ve çift olduklarını tahmin ettiğim iki kişiye döndüm. Yüzüme zoraki bir gülümseme yerleştirdiğimde fazla karizmatik ve fazla uzun olan ki resmen yüzüne bakacağım diye boynum tutuldu, adamın elini sıkıyordum.

"Hoş geldin kızım." Hım, giriş güzel. Fazla samimi fakat güven verici. "Sonunda seninle tanışabildik. Bizim keratanın eşiyle tanıştıracağı günü dört gözle bekliyorduk." Ama yuh! Ne eşi be? Allah cidden beleni versin Saner! Kaşlarımı kaldırıp Sanere baktım. Yüzünde yine aynı piç gülümsemesi vardı. Öldün sen it!

BÖLÜM SONU

Elini Tutabilir Miyim?Where stories live. Discover now