Bölüm 17- Ben de rahatım

750 72 7
                                    

Yeni bolumle karsinizdayim. Umarim begenirsiniz ;)))))

"Kızım inat etme, uzan işte."

"Nilay teyze bir şeyim yok diyorum, dün ateşim vardı o kadar." Nilay teyze zorla pikeyi üzerime örtmeye çalışırken elini tuttum.

"Gerçekten iyiyim."

"Tamam kızım, aile doktorumuz da bir baksın. Gelir zaten birazdan. Dün ateşin varmış bugün miden bulanıyor. Öyle olması da mümkün değil diyorsun..." Değil zaten. Ne diyecektim kadına yemekleriniz midemi bulandırdı mı? Tövbe tövbe. İnsanların da boşu boşuna aklını aldım, heyecan yaptılar durduk yere. Ama o durumda gayet doğaldı yani hamile olduğumu düşünmeleri.

Nilay teyze çıktıktan sonra kapı çalınmadan açıldı ve içeriye kahkaha atmamak için dudaklarını birbirine bastıran Saner girdi. O yüz ifadesini gördükten sonra başımı diğer tarafa döndürdüm. Gelip yatağa oturdu.

"Tutma kendini, güleceksen gül artık." Böyle söylememle kahkaha atmaya başladı. Hatta bayağı bayağı. Gülerken başını ayaklarıma doğru eğmişti. Kaç dakika güldüğünü bilmiyorum ama sinirim bozulmaya başlamıştı. En sonunda dayanamayıp omzuna parmağımı bastırdım.

"Kes şuna artık, yeter güldüğün." Kendini durdurmayı başardıktan sonra başını kaldırıp bana baktı. Ama yuhh! Ağlamış mı o? Resmen gülmekten gözlerinden yaş gelmiş ya, böyle bir rezillik olamaz.

"Annem nasıl da sevindi ama.'yoksa...'"

"Nilay teyzeyle dalga geçeceğine sen kendi derdine yan. Nasıl da açıldı gözlerin öyle?" Kendini geriye çekip arkasına dayandı ve ayaklarını pikenin altına soktu.

"E ne yapsaydım? Dondum kaldım, dedim bu kızın sevgilisi de yok. Yoksa biz mi-" Kafasına bir tane geçirdim.

"Ne saçmalıyorsun sen?"

"Ne? Aklıma hiç yanlış anlaşılma falan gelmedi valla. Ciddi ciddi hamilesin sandım." Sinirle tıslayarak kollarımı önümde bağladım.

"Bu oyun çok uzadı artık." Yine omuzlarını düşürdü.

"Sıkıldın mı benden?" Başımı düşürdüğü omzuna dayadım.

"Sıkılmak değil de, elimize yüzümüze bulaştırmaya başladık. Ne zaman bitecek, yaniii ne zaman ayrılıyoruz diyeceğiz annenlere?"

"Öyle bir şey olmayacak." Başımı kaldırıp yüzünü görmeye çalıştım fakat başımı kaldırmamı engelleyip kendi başını da başıma dayadı.

"Ne demek öyle bir şey olmayacak? Bu oyunun mutlaka bir sonu var Saner. Ne yani hep yalan söylemeye devam mı edeceğiz? Neden ailene evli olduğunu söyledin ki?" Sol elimi avuçlarının içine aldı ve elimle oynamaya başladı.

"Annem çok üzülüyordu. Yaptığım zibidiliklere, gazetede çıkan haberlere... Burçini tanıyordu ve onun ailesine bazı sebeplerden dolayı çok minnettardı. Burçin benim yüzümden öldü Sıla. İnkar edemem, benim yüzümdendi. İki yıl öncesine kadar o kadar çok takmazdı annem ne yaptığımı. Ama o olaydan sonra yavaş yavaş uzaklaştık. Harunla evlendikten sonra ayrı evlerde yaşamaya başlamıştık ama hep görüşürdük. Harunla aram kötü olsa da her zaman gönlümü almaya çalışırdı. Ama o olaydan sonra..." Derin bir nefes aldı ve elimi sıktı.

"Öyle işte. Annemin yine eskisi gibi olmasını istiyorum ben. Bunun içinde en basit yol benim aşık olup evlenmemdi."

"Cidden bayağı basit bir yolmuş. Dalga mı geçiyorsun benimle? Anne ben evlendim deyip çıkıyorsun annenim karşısına. Ne kadar sevinmiştir kim bilir oğlu habersiz evlenince?"

"Ne yapsaydım peki? Bir baltaya sap olamazdım ben." Ha şunu bileydin. "Şirket mirket işini geçtim aşık mı olaydım? Ben, Saner Erdağ?" Doğru, bu şirket işinde başarılı olmandan daha düşük bir ihtimal. "Seninle evlendiğimi söyledim çünkü annem eninde sonunda kabul ederdi. Tahmin ettiğim gibi de oldu. Haftasında seni tanışmak için çağırdılar. Hem hiç de zor falan değil, seninle çok rahatım ben." Bayağı rahatsın canım, şu pozisyona bak. Şimdi içeriye Nilay teyze girse mutluluktan gözleri dolar kadıncağızın.

Derin bir nefes alıp başımı omzuna biraz daha bastırdım ve elimi avucunda döndürüp sağ elini tuttum.

"Biraz tuhaf olsa da ben de rahatım."

***

Vee dediğim gibi de oldu. Nilay teyze önde arkasında kır saçlı bir doktor biz o haldeyken içeriye girdiler. Nilay teyzenin yüzünü görmeniz lazımdı, kadın çok sevindi ya.

Neyse bindik arabaya, evimize gidiyoruz şimdi. Birazdan bugünkü felakete sebep olan o yola gireceğiz.

"Arabayı yavaş sür ne olur? Bu sefer üzerine çıkartırım." Birkaç saniyeliğine gözünü yoldan ayırıp bana döndü ve yüzünü buruşturdu.

"İğrençsin."

"Arabayı böyle kullanmaya devam edersen daha da iğrençleşeceğim." Hızı gözle görülür derecede düşürdü. Bu gidişle eve akşama anca varırız. Seslice ofladıktan sonra yüzüne baktım. Yola bakıyor ama bir yandan da pişkin pişkin sırıtıyor. İyi bakalım, gidelim böyle ağır çekimde.

Kaplumbağa misali ilerliyoruz. Zaten yoldan fazla araba da geçmiyor. Dedim fırsat bu fırsat.

"Saner ya!"

"Hı?" Hı ne hayvan!

"Bir şey soracaktım ben."

"Sor."

"Deniz hakkında."

"Hangi Deniz?" Bu da büyük bir gelişme değil mi? En azından 'Deniz kim' demedi. Yani Deniz diye biri var ki 'hangi Deniz' diye sordu. Ohh oh iyi.

"Hani ben iki yıl önce bir kafede çalışıyordum ya-"

"Deniz Kılınç mı?"

"Evet evet, o!" Kaşlarını çatıp düşündü bir süre sonra da iç çekip yine birkaç saniyeliğine bana döndü.

"Gazetedeki haberi mi görmüştün?" Seslice yutkundum daha doğrusu yutkundum mu bilmiyorum. Boğazımda bir yumrunun hareket ettiğini hissettim ama.

"Sen de mi gördün yani bir ay önce..."

"Bir ay olmuş mu?" Cevap vermeden durup yüzündeki ifadeyi çözmeye çalıştım. "O zamanlar Denizle aran iyiydi yani... ziyarete gitmek ister misin?" Başımı arkaya dayayıp birkaç saniye düşündüm.

"Ailesini ziyarete gitsek? Beraber." Yoldan gözünü ayırmadan başını salladı.

"Gidelim." Sesli bir şekilde nefesini verdi. "Tabi öncelikle şu lanet yolu geçip eve gidebilmemiz gerekli. Bunun içinse benzin..."

BÖLÜM SONU

Elini Tutabilir Miyim?Onde as histórias ganham vida. Descobre agora