24. Bölüm : Kimya

7.3K 330 44
                                    

Defne Özdemir

"Bak polis bey amcacığım, rica ediyorum." Görevli olan polis memuru beni kızların kötü bakışları eşliğinde odasına sürükledi. Her an kaçak gibi durmamdan olsa gerek koluma sıkıca sarılmıştı. Karakoldaki çoğu insanın, yüzüme aşina olduğuna emindim. Sonuçta az geldiğim yer değildi.

İçeri girdiğimde gözüme takılan ilk şey, deri koltukta oturan komiserdi. Buraya kadar bir sorun yoktu. Ancak, komiserin temizlik hastası komşumuzun oğlu kel Necati olmasını beklemiyordum. "Necati abi ?" dedim gözlerimi kırpıştırarak. "Defne ?" dedi o da bariz bir şok içinde.

Oldukça şirin bir şekilde gülümsedim ve hala kolumu tutan polis memuruna aldırmadan rahat bir tavırla elimi duvara yasladım. "Tamamen yanlış anlaşılma oldu ya. Biliyorsun beni, ben bunları yapacak kız mıyım ?"

Bana attığı oldukça ters bakışlar eşliğinde bir el işareti yaptı ve kolumu mengene misali kavramış olan polis memuru baş selamı vererek odayı terk etti. Kel Necati bana kınayan bakışlar attı ve otur anlamında çenesini ucu ile koltuğu işaret etti.

Boğazını temizledi ve gür bir sesle, "Anlat bakalım." dedi. Kendimi role adapte ettikten sonra elimi göğsüme koyarak isyan etmeye başladım. "Ufak tefek kavgalar başlatmış olabilirim ! Ancak, mahalleliyi birbirine katıp, beni kaçırdılar diyerek haber salmam ve arkadaşlarım ile uğraşmam beni karakolluk yapmaz ki ! Hem adamın çim biçme makinesi ile dalması tamamen kontrolüm dışındaydı."

Ciddi bir şekilde ayağa kalktım ve ellerimi sertçe masaya yasladım. "Azıcık eğlenmek dahi suç kabul ediliyorsa en büyük mahkum benim ! Ufak bir şaka yüzünden cezalandırılmayı reddediyorum. Gerekirse tüm İstanbul'u yakarım !" Sonrasında sakince ekledim.

"Hatice teyze nasıl ?"

Adam bana zekamı sorgular biçimde baktı ve bilgisayara bir şeyler yazıktan sonra bıkmış bir tavırla kapıyı işaret etti. Hiç bir şey olmamışçasına neşe ile dışarı çıkarken kapının önünde beni boğmak için hazırlanan bir gergedan sürüsü beklemiyordum. 

Trablusgarp ordusu mübarek

Dirseği ile karnıma baskı uygulayan karya, Açelya'da olabilir kimin kimde olduğundan emin değilim, "Ulan Defne." dedi sinirle." Kenarda kalmış olan Beste gülerek bize baktıktan sonra kendini üzerimize bıraktı.

"Altta kalanın canı çıksın."

***

Nihayet eve geldiğimizde yorgun düşmüş olan bedenimi yere bıraktım. Bir kaç kırığım olduğuna emindim. Uyuşmayan tek bir uzvum kalmamıştı. 

Yağız'ı, Bora'nın sevgilim olmadığı konusunda ikna etmek biraz zor olmuştu. Boralar ile baş etmek iki kat zordu. Ayaz'dan yediğim fırçanın ardından tek parça eve dönebilmiştim. Bu kadar çilenin sonunda bir daha böyle bir şey yapar mıydım ?

Kesinlikle evet.

Aşırı eğlenceliydi.

Açelya bağırarak koltuğa yığıldı. "Yarın ilk ders kimyaymış." Beste bezmiş bir şekilde göz devirdi. "Ne var bunda ? Ders işte." Açelya üzgün bir şekilde iç geçirdi. "Albert Thomas'ı araştırmam gerekiyordu." Karya suratını buruşturarak karşısındaki salak kıza baktı. "Benim zeka seviyesi düşük olan arkadaşım, Albert Einstein olmasın o ?" Açelya kaşlarını çatarak uzunca bir süre düşündü.

"Evet, o dediğinden."

Onların saçma konuşmasından sıyrılarak ebedi aşkıma ilerledim. FES -

Yeter lan, kitabın başından beri aynı espri. Yat zıbar.

***

"Kıçım yanıyor !" Yataktan sıçrayarak kalkan Açelya'yı görünce zafer ile sırıttım. Uykusunda su diye mırıldanmıştı ve ben ona acı sos koyduğum bardağın içinde su vermiştim. Abartılı bir biçimde evin içinde koşuyor, yandığını söyleyerek acı ile bağırıyordu.

Karya odaya girdi ve ikimize de ters bir bakış atarak "Hazırlanın" diye mırıldandı. Tarafıma pek muhterem küfürler eden Açelya'ya aldırmadan odama ilerledim ve üzerime elime geçen ilk şeyleri geçirdim. Siyah dar bir kot ve salaş siyah bir tişört olmuştu bu.

Kızlarla birlikte arabalara yerleştik ve hızlı bir şekilde okula sürdüm. Yoğun trafik nedeniyle yaklaşık 10 dakika gecikmiştik. Nihayet sınıfın kapısına geldik ve Açelya hiç beklemeden içeri girdi. Karşımızdaki öğretmen bize, 'Bu ne hal ?' temalı bakışlar atınca üzerimize baktım.

Bestenin çorapları farklıydı ve kombinin de acayip bir şekilde sırıtıyordu, Açelya'nın giydiği sweatin ters olduğunu yeni fark ediyordum. Ve benim saçımda toka bulamayarak kalemle yaptığım topuz vardı. Aramızdaki tek düzgün vatandaş, bizi hazırlanmamız için uyarak Karya idi.

Aslında her zaman ki halimiz. 

Arka sıralardaki boş yerlere geçtik. Yanımda oturan Açelya kafasını koyduğu gibi uyumaya başlarken, ben kendim için imkansız olanı deniyordum. 

Dersi dinlemek.

15 dakika sonra

Bana nobel ödülü verilmesini talep ediyordum. Çünkü ilk defa dersten bir şey anlamıştım. Anladığım bu önemli bilgi ;

Dersin kimya olduğuydu.

Bilim adamlarını seveyim senin, canım öğretmenim. Anladık, konuyu biliyorsun. Tamam en zeki de sensin. Ancak bizden ne istiyorsun ?! 

Hoca keskin bakışlarını Açelya'ya diktiğinde yutkunarak uyuyan kızın bacağına vurdum. Fakat hala tepki vermemişti. Hoca gülerek Açelya'yı kalemi ile dürttü. "Soruyu cevaplayacak mısın, güzellik uykunu tamamlamanı mı bekleyelim ?"

Açelya ani bir hızla başını kaldırdı ve uykulu sesi ile "Ders ne ?" diye mırıldandı. Arka sırada haince oturan Beste, "Matematik" şeklinde yanıtlamıştı. Açelya kendinden emin bir şekilde gülümsedi. "Cevap 8 hocam." Kimya hocası göz devirdi. "Son cümlemi sordum."

Açelya'nın gülüşü büyüdü. "Son cümleniz, 'Son cümlemi sordum'du." Hoca bıkkınlıkla nefesini verdi. "Bravo, ne kadar iyi öğrencisin sen ?!" Açelya elini göğsüne koyarak başını aşağı eğdi. "Teşekkürler hoca hanım."

Karya alnını ovdu sabır dilenir gibi. "Kekoya bağladı yine." Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdığım sırada kapı çaldı ve içeri o girdi.


Mafya Kızları ( Düzenleniyor )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin