55.bölüm

1.7K 94 140
                                    

Havaydı belkide soğuk olan. Canını yakan. Rüzgardı belki de böyle üşümesine sebep olan. Hiç bitmeyecek diye başlayan hayallerinin sonuydu belki de üşüten. Titremesinin sebebiydi belki de ensesinden giren rüzgar. Saçlarının uçuşmasını sağlayan.

Belki de sevgilisinin soğuk elleriydi böyle yakan. Tenine değdiğini düşündükçe yakan. Üşütse de kalbini yangın yerine çeviren. Belki de soğuk bakışlarıydı. Bilmiyordu. Terasın ortasında kapıldığı bu seldi belki donduran. Içinde kaldığı bu sel bir girdap olmuş yutuyordu onu. Taehyung nefes alamadığını hissediyordu. Nefes almak için içine daha fazla hava çekmek istiyordu. İstiyordu da imkan vermiyordu sanki ciğerleri. Patlayacak gibi hissediyordu kendini. Çıkmak için çabalıyor ama daha çok batıyor gibi hissediyordu.

Kendi elleri ile kurduğu bu imparatorluk bir anda gözünün önünde tuzla buz olmuş gibi dağılmıştı. Dağılan parçaların arasında oturuyordu. Bu imparatorluk yıkılmış da altında kalmış gibiydi. Tüm molozlar kalbinin üzerinde hakimiyetini kurmuş gibiydi. Çığlık atıyordu. Boğazı parçalanacak gibi çıkıyordu sesi. Sesine karşın duyan yoktu onu. Gören yoktu çabalarını.

Büyük bir depremin sonunda yıkılan hayatı ortasında oturuyordu. Gözlerinin önünü göremiyordu. Etraf toz duman olmuştu sanki. Gözleri acıyordu. Göremiyordu. Buğulanan gözleriydi belki de onu kör eden. Gözlerinden akan yaşlar yüzünü kirletmişti. Yıkılan hayatının tozu dumanını yüzünde taşıyordu. Masumdu belki göz yaşları. Ama o masum olduğunu düşünmüyordu. Onun kayıp gitmesine izin veren kendiydi belki de.

Hayatının en zor döneminde içine giren sevgilisi, yine en zor döneminde içinden çıkıp gitmişti. Taehyung kendini bu terasta çok yalnız hissediyordu. Tutunacak bir dal arıyordu. Bulabilirmiş gibi gözleri ile etrafı tarıyordu.

Belki de üzerinde taşıdığı pişmanlıklar vardı. Sevgilisine sahip çıkamadığı gün gibi yüzüne vurulmuştu. Taehyung kendinin yalnız kaldığını hissediyordu belki ama onu en başından beri yalnız bırakan kendi değil miydi? Yaşadığı pişmanlıklar ile dökülüyordu göz yaşları. Yaşadığı pişmanlık ile ağırlaşıyordu, çöküntünün altında kalan vücudu. Kalbi bunun ağırlığı altında eziliyordu.

Elinden bir şey gelmediğini düşünüyordu. Uzatsa tutacak kadar yakınında olan ellerin bir anda kaybolması Tae'ye hep imkansız gibi geliyordu. Tıpkı elini uzattığında tutan Jin gibi.

Yaşadığı tüm hayal kırıklıklarını bir kenara bıraktı Taehyung. Üzüntüsünü kırgınlıklarının hepsini bir kenara bıraktı. Şimdi önemli değildi onlar. Hiçbir şey sevgilisi kadar önemli değildi gözünde. Hiçbir şey onun kadar değerli değildi onun nezdinde. Tek nefes kaynağı elinden kayıp giderken diğerlerini önemsemedi Taehyung. Orada ne kadar oturduğunu önemsemedi. Soğuk rüzgarı ne kadar içine çektiğini önemsemedi. Üşüyen ellerini önemsemedi. Üşüdüğünde yeniden sevgilisine tutunmak için kalktı oturduğu yerden.

Bacakları o istemeden hareket etmişti. İstemese bile sevgilisine götüreceğinden emin gibiydi. Titremesine aldanmadı. Sadece kalbini takip ederken doğru yere ilerlediğinden emindi. Terasın kapısı sert bir şekilde açılırken Jimin kafasını odasından dışarı çıkarmıştı. Ama Taehyung kızarmış ve buğulanmış gözleri ile onu görecek halde değildi.

Jin'in odasının önünde geldi. Hep beklerdi. Hep içeriyi dinlerdi. Bu sefer herhangi bir adımda bulunmadı. Kapının kolunu bir anda indirirken kapı yine ve yine sesli bir şekilde açılırken; yatağının yanında kendi alevi içinde yanan Jin irkilmişti. Kapının girişinde gördüğü beden ile toplanıp elinin tersi ile yüzünü silmişti.

Tae, adımlarını hızlandırmış ve Jin'in çöktüğü yerin tam karşısında durmuştu. Bu kadar kolay bırakmayacaktı. Bu kadar kolay bitirmeyecekti. ''Kalk!!'' dedi. Sert sesi evin içinde yankılanırken Jimin kafasını dışarı çıkardığı yerden Jin'in odasına adımlamıştı. Bir faciaya daha göz yumamazdı.

FRIENDS🦋🍀🌈Where stories live. Discover now