"Duş almak ister misin?" diye sorduğunda nedense içimde saçma bir heyecan yükseldi. Libido dedikleri şey bu olsa gerekti.

"Teşekkür ederim, kuru giysiler yeterli olur."

"Peki, sen bilirsin."

Dolabını açıp kıyafetlerini karıştırdı. "Ama ben duş alacağım. Sen de giyindikten sonra aşağı, çocukların yanına inebilirsin istersen. Beni beklerken canın sıkılmasın."

Elinde bir eşofman, hoodie ve çorapla bana döndü. "Ayakların da sırılsıklam olmuştur." Elindekileri bana uzattıktan sonra banyoya girdi. Kısa bir süre sonra elinde havlu, saç kurutma makinesi ve bir çift terlikle geri döndü. Terliği yere bıraktı.

Havluyu alıp saç kurutma makinesini bıraktım. "Havlu yeterli."

Bir şey söyleyecekti ama vazgeçti. Hediye yığınını işaret etti. "Islak kıyafetlerini koyabilmek için oradan bir şeyler alabilirsin. Hatta istersen hepsini içindekilerle birlikte alıp götürebilirsin. Ben kendimi hemen duşa atıyorum."

Kaan duşa girdiğinde üstümü değiştirdim. Eşofmanın belini iyice sıkıp paçalarını kıvırmak zorunda kaldım. Ayakkabılarımı çıkarıp, Kaan'ın kırk üç numara terliklerini giydim. Argo üyeleri ile tanışmak için bundan daha çirkin göründüğüm bir an olabilir miydi acaba? Tuhaf bir şansım vardı. Argo üyeleri ile tanışabilecek kadar şanslı, onlarla tanışırken en çirkin halimde olacak kadar şanssızdım. Aslında beni içten içe rahatsız eden asıl şey diğerlerinin beni böyle görecek olmasından çok Kaan'ın görecek olmasıydı.

Islak kıyafetlerimi koymak için, hediyelerin arasından en az lüks olanı seçmeye çalıştım. Bu pek mümkün değildi ama Gucci'lerin, Prada'ların, Chanel'lerin ve tüm o diğer aşırı pahalı markaların arasından en uygun olanı seçmeye çalıştım.

Havluyla saçlarımı kuruturken aynanın karşısına geçip kendime baktığımda inanılmaz ama gerçek olan asıl olayın farkına vardım. Kaan'ın odasında, Kaan'ın kıyafetlerinin içindeydim. O inanamama hali geçtikten sonra aklıma gelen şeyle kıkırdadım. Saçlarımın da ıslak olduğunu hesaba katarsak yanlış anlaşılmaya son derece açık bir durumdaydım.

Havluyu düzgünce bırakıp aşağı inmek için kapıya yürüdüm. O sırada gözüm deftere takıldı. Hızlıca bir göz atsa mıydım acaba? Kaan gerçekten de söylediklerimden ilham alıp söz yazmaya başlamış mıydı görebilirdim.

Masaya doğru bir adım attım ama o anda durup vazgeçtim. Kaan belli ki herkesin gözlerinin hayatının üstünde olmasından sıkılmıştı. Eğer bunu yaparsam, o bilmese bile ben vicdanen rahat olamazdım. Nasıl olsa birkaç ay sonra öğrenecektim.

Odadan çıkıp aşağı indim. Bu sefer daha sakin olmalıydım. Derin nefesler alıp verdim. Onlar da Kaan gibiydi, abartılacak, heyecan yapacak bir şey yoktu.

Merdivenden inerken eve girdiğimiz andaki gibi bir curcunaya ineceğimi düşündüm ama salon sessizdi. Oyun oynamayı bırakmış, üçü birlikte oturmuş bira içiyorlardı. Salona girdiğimi fark ettikleri anda üçünün de bakışları bana döndü. Kaan'ın üzerime aşırı büyük gelen kıyafetleri yüzünden olsa gerek, ikinci bir şok dalgasıyla baktılar bana. Beni davet etmedikleri için ben de yanlarına gitmekte tereddüt edince ayakta dikili kalakaldım. Onlar bana baktı, ben onlara baktım... O anda tuhaf bir an yaşandı. Tam kaçmayı düşünürken Murat ayağa kalktı.

"Gelsene, neden orada bekliyorsun?" dedi tüm sevimliliğiyle gülümseyerek. "Bu arkadaşların kusuruna bakma. Az önce oyunda onları madara edişimi hazmetmeye çalışıyorlar hâlâ."

Murat, geçtiğimiz aylarda yapılan bir ankette dünyanın en sevimli ünlüsü seçilmişti. Dalgalı kumral saçları, ela gözleri, iki yanağında birden bulunan gamzeleri ve kocaman gülümsemesinin yanında karakter olarak da çok sevimliydi. Kendini tuhaf kılıklara sokmaktan -mesela havalimanında maymun kılığında birini görürseniz o kişi kesin Murat'tır- tuhaf taçlar ve aksesuarlar takmaya -prenses tacıyla sahneye çıktığı olmuştu- acayip kıyafetlerle dışarı çıkmaktan her türlü rezilliği yaparken video çekip paylaşmaya kadar bir sürü şey yapmıştı şimdiye kadar. Ama aynı zamanda gerçek bir kalp kıran sıralamasında Kaan'dan sonra hemen ikinci sırada yer almıştı.

İLHAM PERİSİWhere stories live. Discover now