''Gece ne oldu? Ne konuşmuş olabilirler?'' diye sordu Hobi. Yoongi'den olabildiğince uzağa oturmuş durumdaydı. Onun yüzüne bakmıyor, onu yok sayıyordu salonda.

''Bunu Tae'den öğrenmemiz gerek.'' Dedi kendisini aldırmayan sevgilisine Yoongi. Hobi'ye de büyük bir özür borçlu olduğunun farındaydı. Sonuç itibari ile ona da yalan söylemişti.

''Jin'in gittiğini düşünmüyorum. Eminim kafa dinlemek için gitmiştir bir yerlere. Endişe etmeyelim.'' Dedi Namjoon. Oturduğu yerden öne doğru eğilmişti.

''Ne demek endişelenmeyelim? Sen dün onun ne halde olduğunu gördün mü acaba? Nasıl bu kadar rahat konuşabiliyorsun aklım almıyor.'' Dedi Jungkook. Tek kaşını kaldırmış, çaprazında oturan Joon'a göndermişti keskin bakışlarını.

''Bak ben rahat falan değilim. Sadece kötü düşünmeyelim diyorum.'' Dedi Namjoon kendini açıklamaya ihtiyaç duymuştu.

''Düşünme ile olmuyor maalesef bu işler. Aklınız neredeydi ya? Madem saklayacaksınız, madem gizlemeye karar verdiniz; ona göre dikkatli atacaktınız adımlarınızı. Dongmin ne yaa?'' diye sordu Jungkook. Yine sinirleri tavan yapmış durumdaydı. Jimin sevgilisinin kolunda olan parmaklarını sıklaştırmıştı. Sakin kalmasına ihtiyacı vardı sevgilisinin.

''Jungkook, yeniden başlama istersen.'' Dedi Hobi. şimdi bunun sırası değildi. ''Namjoon haklı. Jin'in bir yere gittiği falan yok. Geri gelecek.'' Dedi Hobi. Mutfağa geçmişti. Herkesin kendine gelmesine ihtiyacı vardı. Mutfak masasının üzerinde gram dokunulmamış sofraya baktı. Küçük bir iç geçirme bıraktı.

Telefonu çalan Jimin, salonda bulunan sehpaya uzandı telefonunu almak için. Arayana bile bakmadan hemen cevapladı telefonu. ''Efendim.'' Dedi heyecanı ile.

''Jimin, geldi mi eve?'' diye sordu Tae. Telefonun diğer ucundan gelen ses, nefes nefese geliyordu.

''Hayır, henüz değil. Sen neredesin?'' diye sordu Jimin. Sırtını koltuğa yaslamıştı.

''Bilmiyorum, bakıyorum işte. Parklar, sahil ne bileyim. Nereye gitmiş olabilir aklım almıyor Jimin. Telefonu da kapalı.'' Dedi Taehyung. Arkasından geçen arabaların sesini duyabiliyordu Jimin.

''Tae, eve dön artık. Geri gelecek.'' Dedi Jimin.

''Onu bulmadan gelmek istemiyorum Jimin.'' Dedi telefondaki ses. Ağlamaya başladığı sesinden anlaşılıyordu.

--

Kendini bir banka bıraktı Tae. Gökyüzüne çevirdi bakışlarını. Sevdiğinin, sevdiği gökyüzüne. Bulutlar kapatıyordu güneşi. Kara bulutlar sanki bir sis bombası atılmışçasına etkisi altına alıyordu şehri. Yalnız hissediyordu Tae. Bu koca şehrin karmaşasında yalnız hissediyordu.

Sahile çevirdi bakışlarını. Havanın biraz olsun güzel olmasından faydalanan insanlarla dolmuştu. Yüzlerinde yaşadıkları anın etkisini görebiliyordu Tae. Birbirine sarılan sevgililer, top oynayan çocuklar vardı. Sanki bahar gelmiş gibi güneşe aldanan herkes hücum etmişti buraya. Havanın kapanması ile oynayan çocuklarına biraz daha zaman kazandırmak isteyen anne, babaları izledi Tae. Ağır, ağır toplanıyor olmalarına baktı.

Havın soğuk olması kendini hissettiriyordu. Ama bugün daha çok üşüyordu Tae. Sevgilisinin yokluğu yakıyordu canını. Aklının her zerresini meşgul eden endişe, artık tüm vücuduna yayılmış durumdaydı. Ne yapacağını bilemiyor, elinden bir şey gelmeden oturuyor olmak onu kahrediyordu. Jin'in daha önce böyle evden çıkıp gittiği günler olmuştu. Altı senedir buna defalarca şahit olmuştu Tae. Kafasını meşgul eden ne varsa atmadan dönmezdi eve. Her çıktığında haber verirdi ancak. Haber veremediği zamanlar, arar gelmeyeceğim derdi. Bu gidiş çok farklı olmuştu. Ne haber vermişti giderken ne de söylemişti nerede olduğunu.

FRIENDS🦋🍀🌈Where stories live. Discover now