29. Bölüm (DÜZENLENDİ)

4.9K 504 419
                                    

Düzeltilme tarihi; 10.10.2020
Instagram Hesabı; p.phoenix_girl
Medya benim millet. (Yıkıldım)

⚔⚔⚔

Kalbim maratona koşarcasına atıyordu. Hislerimi kaybetmiş ne yapacağımı bilemez şekilde ellerimin arasında ki küllere baktım. Gözümden bitmek bilmeyen göz yaşlarım külleri ıslatıyordu ama umurumda değildi.

O gitmişti... Hem de evladını veda bile edemeden gitmişti.

Bu Abros'un gözlerimin önünde ikinci ölüşüydü. Belki kulağa tuhaf geliyordu fakat canım ilkinden daha çok acıyordu. Bu sefer ölümüne ben sebep olmuşum gibi bir acı vardı içimde, tarif edemiyorum. Ben sanki onlara umut vermiştim, özellikle de Nick'e onu ikinci kere yetim bırakmıştım.

Acı tüm uzuvlarıma yayıldı. Kaderime yazılmış o acı, beni hiçbir hayatımda bırakmayacağına da yemin etmişti. Abros'un küle dönüşen bedenine son kez bakıp bacaklarımın titremesine aldırış etmeden ayağa kalktım. İlk adımı attığımda yürümeye yeni başlayan bir bebek misali yalpaladım ama durmadım, devam ettim. Herkesten uzaktaydım ve öylede kalmak istiyordum.

Titreyen bacaklarım emirlerime her ne kadar karşı gelse de dayanamıyordum. Ne kalbim ne de beynim bu olanlar dayanamıyordu. İlk önce yürüdüm, ne kadar zor olsa da yürüdüm sonra durup dayanamadan ayağımdaki ayakkabıları çıkartarak bir kenara attım. Toprağa temas eden ayaklarımı yavaşça oynattığımda havada beni kendime getirmek istercesine bir rüzgar akımı oluştu. Nafileydi. Bu saatten sonra kendime gelmek istemiyordum.

Yürümeye devam ettim. Kalabalıktan uzakta beni duyamayacakları, göremeyecekleri bir yerlere doğru yürüdüm. Her adımımda daha fazla hızlandım. Öyle ki bir süre sonra bana meydan okuyan rüzgarı hiçe sayarak koşmaya başlamıştım. Saçlarım dağılarak rüzgarla savrulurken bacaklarımda ki her kas gerilip bana ayak uydurmaya çalıştı.

Etrafımı çepeçevre saran müzik kulaklarımda vızıltıdan başka hiçbir şeydi artık hatta arkadaşlarımın gülüşüp konuşmaları bile beni kendime getirmedi. Sadece koştum. Nereye gittiğimi bilmeden, kimseye bakmadan ve kimseye görünmeden...

Tek amacım koşup uzaklaşmaktı.
Abros'un öldüğü yerden,
Küllerinin olduğu yerden.

O kadar hızlanmıştım ki geçtiğim ağaçlar bile hızımdan nasiplerini alarak savrulup bana değmeye cesareti olan dallarını kırıyorlardı. Kollarım çizikler, ayaklarım taşlar yüzünden kan içinde kalsa da koşmayı bırakmadım. Gerilip gevşeyen bacak kaslarım artık alışmıştı.

Uzun zamandır hiç koşmadığım kadar hızlı koştum. Kalbimin atış şekli bile benim için anormale döndüğünde, çoktan kuru gürültüden kurtulmuş olan kulaklarıma akarsuyun yaptığı o nahoş melodik sesler doluştu.  İşte o zaman nereye geldiğimi anlayarak derin nefesler eşliğinde kendimi durdurmak zorunda kaldım.

Saraya çok yakın olan, okulun yanında ki kimsenin uğramadığı ve akarsuyun en zayıf aktığı çimenlik yerdeydim. Güneş olmadığı için yapraklarını kapatmış çiçeklerin etrafında hiç olmadığım kadar kendimi kötü ve kirli hissediyordum. Çevremde kendini kapamış çiçeklerin çevresinde dolaşan minik uçuşan böcekler, geldiğimi fark ederek benden kaçıştıklarında nefesimi tuttum.

Amacım onları rahatsız etmek değildi ama etmiştim ve şu durumda bile o aptal böcekleri düşünmek kendi kendime sinir olmamı sağlıyordu. Nefes nefese kalmış olmama rağmen nefesimi bir süre tutarak çiçeklerin arasından yavaşça geçip akarsuyun aktığı ağaçların bir sarmaşık gibi birbirine dolandığı yere ilerledim. Çimler ayaklarımın altını gıdıklarken yüzümde tek bir mimik oynamadan üstümde ki kısa elbiseyi çevik bir hareketle çıkarttım.

ANKA KIZ (ASKIDA)Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ