50. Final

4.1K 255 382
                                    

Merhaba. Hala inanamadığım bir şekilde aşırı hızlı bir başlangıç ve sonla hikayeyi bir ay kadar hatta ondan daha kısa bir sürede bitirdim. Ne diyeceğimi bilmiyorum, açıkçası yazarken duygulanmadım desem yalan olur. İyi kötü bir yerlere taşıdım kurguyu, ilk kez bu kategoride yazdığım için beceremediğim yerler mutlaka olmuştur ama umarım bir nebze de olsa hissettirebilmişimdir bazı şeyleri. Okuduğunuz, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Sınavım vardı ve aklım bu kurguda ve sizdeyken o sınava giremezdim bu yüzden böyle hızlı davranmak zorunda kaldım ama değdiğine inanıyorum. Diyecek çok da bir şey yok aslında.

Beş prolog hazırlamayı düşünüyorum. Sırasıyla Onur, Ulaş, Giray, Duru ve Aral için. Onları da en kısa sürede yayımlamayı düşünüyorum. Ve buruk bir son olduğunun farkındayım ama bazı şeyler nasıl başlarsa öyle biter. Bu hikaye de Mira'nın ölümüyle başlayıp Derin'in ölümüyle de bitti. Çok fazla ölüm oldu belki ama kendimi karakterler yerine koyunca olması gereken buymuş gibi hissettim. Üstelik pek mutlu sonlar yazmayı da beceremem, bilirsiniz.

Neyse, keyifli okumalar.

*

Bazı hikayeler başladığı gün biter.

*

10 Yıl Sonra

Ulas Kaya

Hayatın bazı dönüm noktaları vardır. Bu noktalarda hiç olmadığımız birilerine dönüşür, kazandığımız ve kaybettiğimiz her şeyi sırtlanarak geleceğe yöneliriz. Bazen acıdır, bazen keder, bazen hüzünlü bir tebessüm bazen de mutluluktur hayat. Bir kalıba sıkıştırılamaz, hiçbir kavramla özdeşleştirilemez. Eğer denenirse insana birçok kayıp yaşatır. Bize yaşattığı gibi.

"Ulas Bey, lütfen kemerinizi bağlayın. İniş yapıyoruz."

Elimdeki fotoğrafı inceleyen gözlerimi bana seslenen hostese çevirdiğimde onu onaylayan mırıltılar çıkararak iniş için hazırlandım ve yeniden fotoğrafa baktım. Altı arkadaş, bir okul çıkışı çekmiştik bu fotoğrafı. Duru, ben ve Onur'un arasındayken her şeye rağmen gözleri ışıl ışıldı ve gülümsüyordu. Elleriyle kafamıza yaptığı işarete gülerken biz de ona aynı şekilde karşılık vermiştik. Yüzünde öyle naif bir tebessüm vardı ki onu son gördüğümde bakışlarındaki kırgınlığı okumuş olmasaydım onun bu gülüşünün hiçbir zaman solmayacağına inanırdım. Önümüzde hafif çömelip Mira'nın boyuna ulaşmaya çalışan iki koca sersem vardı. Aral onu korumacı bir edayla sarmışken Mira ve Ulaş birbirlerine öyle güzel bakıyordu ki tüm yalanlar yaşanmamış gibiydi. Ulaş'ın yüzünde onda görmeye hiçbir zaman fırsat bulamadığım o huzurlu gülümsemelerinden biri vardı. Mira ise ona bakarken daha çok minnettar gibiydi. Parmaklarım yüzünde gezindi. İzmir benden onu da almıştı, bense yıllar sonra bu şehre gelmiştim ve nasıl hissettireceğine dair herhangi bir fikrim yoktu.

Senelerdir İstanbul'da yaşıyordum. Üniversite sınavını ikinci sene kazanıp İstanbul'a okumaya gitmiş ve üniversite bitince de ikizimin benim için hazırladığı temiz hayatımı yaşamaya başlamıştım. Ulaş her zaman düşüncesiz duran bir adam olsa da benim için her şeyi düşünmüştü. İstanbul'a gittiğim ilk yıl bir yurtta kalmıştım, yazın çalışmak için yurt kapandığında kendime bir yer aradığımda ise bir avukat beni bulmuş ve Ulaş'ın benim için yıllarca biriktirdiği parasıyla satın aldığı bir evi, bir arabayı ve orta düzeyde büyütüp ben karşısına çıkana kadar avukatına teslim ettiği bir şirketi olduğunu söylemişti. Başta bunu reddetsem de bunun o adam ve servetiyle hiçbir alakası olmadığını, Ulaş'ın annemizin üstündeki evi bana verdüğini öğrenerek rahatlamıştım. Onun sayesinde yepyeni bir hayata kucak açarken geçmişimi geride bırakmayı da zamanla öğrenmiştim. Bunun için yaklaşık iki yol boyunca psikolojik destek almıştım üstelik. Yıllar önce, sevdiğim kadın o ameliyattan sağ çıkamadığında hayat durdu sansam da her şey onun dediği gibi devam etmişti, devam etmek zorundaydı. Onur ve Aral ile de yollarımızı ayırmıştık. Çoğu kez telefonda görüntülü olarak görüşsek de yıllardır birbirimizle buluşmamıştık işte. Belki cesaretsizliğimizden belki de her şeye rağmen ayrı kalmaya cesaret edebildiğimizden.

SOĞUK GİZDonde viven las historias. Descúbrelo ahora