08. Afallayış

3.7K 301 163
                                    

Mevsimlerden güz, takvimler yine seni vurmuş.

*
Bacaklarımı saran kumaşı tenimde hissederken bakışlarım aynadan yansıyan bedenimdeydi. Her zaman olduğu gibi özenle kaçınıyordum yansımamla göz göze gelmekten. Orada gördüğüm yabancıyı benimsemiş olsam da hiçbir zaman tam olarak kendim olduğunu kabullenemeyeceğimi biliyordum. Bunun için zaman lazımdı ve benim de fazla zamanım kalmamıştı. Rüya'nın parti teklifini kabul ettikten sonra derse girmiş ve okul çıkışı da hazırlanmak hemen evime gelmiştim. Üstümde dizimin üstünde biten siyah bir elbise vardı. Yanık tenimi gizlemesi için de ayaklarıma kalın ve tüm bacağımı saran simsiyah bir çorap geçirmiştim. Beynimin içinde çığlık çığlığa bir ses o partiye gitmemem gerektiğini söylese de geçmişimle yüzleşmem gerektiğini biliyordum. En son gittiğim partinin benden birçok şeyi çalmış olduğu aşikardı fakat Rüya'yı en derininden vurmak için önüme gelen bu şansı itemezdim işte.

Dudaklarıma siyah rujumu sürüp saçlarımı hafif dağıtarak boynumdaki kolyeye baktım. Elbisemin açıkta bıraktığı omuzlarıma inat boyun kısmı kapalıydı ve bu sayede kolyemi saklayabilecektim. Nedense onu çıkarmak istemiyordum, sanki onu çıkarırsam Giray ile aramdaki tüm bağı koparmış olacak gibiydim.

Kolyeyi elbisenin içine saklayıp ilk kez göz göze geldim yansımamla. Yumruklarımı sıkarken kulağımda uğultular yükseliyordu. Yüzümü ilk gördüğüm gün attığım çığlıklar kulaklarımı sağır ederken aynayı parçalayışım gözümün önünden gitmiyordu. Unutamadığım sahnelerden biri de o patlamada ayna parçalarının tenimi bulması ve yüzümü paramparça etmesiydi. Yüzümün bir kısmı yanmış olsa da eski haline dönmemesinin sebebi yanıklarla birlikte tenime saplanan o cam parçalarıydı ve yüzümü değiştirmiş olsam da bacaklarımda o günün izlerini hala taşıyordum. Nefesim bana yetmemeye başladığında kendimi hızla banyodan dışarı attım. Sarp salonda beni bekliyordu. Üstünde siyah bir kazak ve siyah bir pantolon vardı. Elindeki telefona dalmışken ayak seslerimi duymasıyla kafasını kaldırdı. Beni baştan aşağı süzerken küçük bir ıslık çalarak "Arada elbise giymeyi denemelisin." dedi. Gözlerimi devirdim.

"Hazırlığın bittiyse çıkalım," dediğinde kalkmıştı ve bakışları dudağıma kaymıştı. "Siyah ruj," dedi şaşkınca. "İddialı bir seçim."

"Oyalanmaya devam edecek miyiz?" dedim benimle uğraşmasını sonlandırmak adına. Yüzümü avuçlayıp alnını alnıma yasladı. Dokunuşu tanıdıktı. Onu hayatımda hiç görmemiştim açıkçası. Bir yıl öncesine dek Sarp diye bir adam yoktu hayatımda, yolda geçerken bile karşılaşmamıştık onunla. Ancak dokunuşu hep varmış gibiydi. Hep varmış, hep benimleymiş gibi. Bedenimi geri çekerken "Bana aşık olduğunu düşünmeye başlıyorum," diye alaya vurdum.

Bu defa göz deviren Sarp'tı. "Henüz o kadar kafayı yemedim, Mira." Eliyle kapıyı işaret etti. "Bir başkasına sırılsıkşam aşık bir kıza vurulmam ben," Beni süzdü. "Fakat güzel olduğun da inkar edilemez bir gerçek." Utandığımı hissettim ama bunun sebebi sözleri değil gözleriydi. Bacaklarıma bakıyordu ve bu bakışları iyi tanıyordum. O çorapların altındaki yanık teni çok iyi biliyordu çünkü. Ben yüzümün halini görmemiş olsam da bana güzel diyen bu adamın beni o halde görmüş olması bazen tuhaf hissettiriyordu.

"Yazık oldu," dedim kapıyı açarken. "Oysa ben seni parmağımda oynatmayı planlıyordum."

Güldü ve bu defaki içtendi. "Unuttuğun bir şey var, Mira. Beni parmağında oynatman için sana aşık olmam gerekmiyor." Asansöre bindi. Ben de yanına gittiğimde sıfıra basıp gözlerini aynadaki yansımamdan gözlerimle buluşturdu. "Çünkü ben her zaman emrine amade olacağım."

Kafamı mekanik hareketlerle salladım. "Bu sözlerle çok can yakmış olmalısın," Sarp elini öylesine sallarken asansörün kapısı açılmıştı. Koluna girdiğimde beraber apartmanın çıkışına yönelirken tuhaf bir ses çıkardı.

SOĞUK GİZWhere stories live. Discover now