49. Bitti

2.8K 217 90
                                    

Her merhaba, bir vedanın habercisidir.

*

Dizlerimi kendime çekmiş yatağımın üstünde otururken kafamda sayamayacağım kadar büyük boşluklar, kalbimde anlatılması imkansız yaralar vardı. Beynim olanları algılamak istemiyordu.

Duru ve Ulaş öleli kırk iki saat olmuştu. Nasıl hissetmeliydim bilmiyorum, hissetmeyi bile hatırlamıyordum aslında. Duru benim geçmişimin en masum ve en temiz parçasıydı. Onunla öyle güzel anılar biriktirmiş ve o hayat dolu kızın neşesine o kadar çok tanık olmuştum ki ölmüş olduğuna, dahası kendisini öldürmüş olduğuna hala inanamıyordum. Ulaş'ı bu kadar sevdiğini de bilmiyordum üstelik.

Hiçbir zaman Duru'nun yaşamaktan bıkacağını düşünmezdim eskiden. O hep, deli dolu bir kız çocuğuydu gözümde. Çocukken babamın kafesinin duvarlarına beraber el izlerimizi bıraktığımız, diğerleriyle tanıştığımızda Onur'un sırtından inmeyen kız. Onun neşesini gün geçtikçe körelten bizlerdik. Hayalet ölse de peşinden iki kişiyi daha sürüklemişti. Canımın iki parçasını. Odamın kapısı açıldığında Onur'un siyah takım elbisesiyle karşımda durduğunu gördüm. Benim de üstümde siyah bir pantolon ve siyah bir gömlek vardı. Onları saygıyla uğurlamaya karar vermiştik. Bugün gömüleceklerini bildiğim için yatağımdan kalktığımda tekerlekli sandalyemi başucuma getirip oturmama yardımcı oldu Onur. Yüzünde hiçbir ifade yoktu. O gün ameliyatım ertelenmişti. Daha sonra Ulaş'ın tüm organlarını bağışladığını öğrendiğimizdeyse bir süre Duru'nun cenazesini morgda bekletme kararı almıştı ailesi. O polis de ölmüştü üstelik. Onlar beraber ölmüşlerdi, beraber de gömülmeyi hakediyorlardı zira.

Odadan çıktığımızda takım elbisesiyle oturan Giray ve Aral da bizi bekliyordu. İkisinin de hali perişan olsa da kusursuz bir güzellikleri vardı şu an için. Gözlerim Giray'ın yarasına takıldı. Ona bakmak, alışkanlık haline gelmişti. Atlatmasının zor olduğunu biliyordum, hepimiz aynı durumdaydık ama onun kaybı çok daha ağırdı. Kısa zamana o kadar çok ölüm sığdırmıştık ki artık hangimizin diri olduğunu bile bilemeyecek haldeydim. Aşağı indik beraber. Kapıdaki iki cenaze arabasına tabutlar koyulurken dudağımı dişledim. Ağlamayacaktım, ağlamak yoktu.

Aral arabasıyla bizi mezarlığa götürdükten sonra aşağı indi. Beni, binerken katlayıp bagaja koyduğu sandalyemi açarak onun üstüne yerleştirdiğinde Duru'nun annesi teslim almıştı. Ona sımsıkı sarıldığımda beni suçlamasını istiyordum çünkü suçlu bendim ama o sadece "Kızım gitti, kardeşin gitti Mira!"diye ağlayıp bana sarılmakla yetindi. Cenaze arabaları da geldiğinde okuldaki herkes son defa buradaydı. Ulaş'ın bizden başka kimsesi yoktu ve onu gömerken yalnız kalmasını istememiştik. Mezarı Aras'ın yanındaydı. Doktorlar yaralanmasa bile birkaç gün önce aldığı bıçak darbesinin onu zaten öldüreceğini söylemişti. Ölüm dile getirilmesi o kadar kolayken hazmedilmesi öyle zor bir kelimeydi ki tüm duygularımı tepetaklak etmişti. Önce Ulaş'ın tabutunu getirdiler. Kimsenin yardım etmesine izin vermiyordu babam ve üç arkadaşım. Onun tabutunu bıraktıklarında sıra Duru'nunkine gelmişti. Onur'un en öne gidip tabutu omzuna almasını izledim. Gözlerim dolmuştu. Kafama yine kara bir eşarp takmışlarken tüm öğrenciler de bizim gibi takım giymişlerdi. Gözümden bir damla yaş daha süzülürken Onur'un kız kardeşi yerine koyduğu Duru'yu son defa omuzunda taşıdığını bilmek, kalbimi acıtıyordu. Onun tabutu da önümüze geldiğinde ilk önce Ulaş'ı koydular Aras'ın hemen yanındaki çukura. Giray, kardeşinin üstüne ilk toprağı atarken ağlamaya başlamıştı. Halaları Melek Hanım fenalaşırken Onur, Aral ve babam da aynı şekilde ağlıyordu. Ulaş'ın mezarı bittiğinde yavaşça Duru'nun tabutunu açtı babam. Herkes dimdik durmuş ona bakıyordu. Kefene sarılmış cansız bedeni tabuttan çıkarıldığında sandalyemi öne sürerek yüzüne baktım. Teni bembeyaz olmuştu ve dudakları mosmordu. Gözleri kapalı olsa da göz altları da şişliklerden nasibini almıştı. Burnumu çektim. Onu da mezarına yerleştirdiklerinde ilk toprağı babası attı üstüne. Sonra babam, sırayla Onur, Giray ve Aral da birer toprak atıp küreği başkasına verirken onu da hapsettiler toprağa. İmam duasını okuyup gittiğinde babama veda ederek ondan Duru'nun ailesini ve Melek Hanımı götürmesini istedim. İtiraz edecek hali kalmamıştı onun da. Bir kızını gömmüştü toprağa. Nasıl iyi kalabilirdi ki?

SOĞUK GİZWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu