34. Ölenler De Yaşar

2.1K 226 53
                                    

En güçlüler, en zayıf olduğunu sananlardır.

*

Ertesi sabah uyandığımda, Onur ile hazırlanıp çıkmış ve diğerlerine hiçbir şey yansıtmamak için tüm gün normal davranmıştım. Ancak okul çıkışı beraber vakit geçirmeyi teklif ettiklerinde her ne kadar itiraz etmek istesek de Onur da ben de bunun şüphe çekeceğini bildiğimiz için planı şimdilik rafa kaldırma kararı almıştık.

Giraylar'ın isteğiyle geldiğimiz kafede sıkıntıyla etrafa bakınıyordum. Buraya Mira olarak yaşadığım zaman dilimde de sayılı kez gelmemize rağmen hiçbir zaman içim ısınmamıştı ancak bugün daha da boğucu geliyordu duvarları. Sebebi stresimdi muhakkak ki.

"Bir sorun mu var?" dedi Sarp, bendeki gerginliği fark ettiğinde. Gülümsemeye çalıştım.

"Hayır, yok."

Onur bana bakıp dişlerini gösterdi. "Her zamanki Derin işte."

Giray ikimize de anlamsız birer bakış attı. Bugünlerde o da dalgındı. Sanırım ondan köşe bucak kaçmam ve bazen de ona bir nefes kadar yakın olmam kafasını karıştırıyordu. Benim bu dengesizliklerimin onu kırdığını görebiliyordum ama ben de ne yöne gidersem gideyim çaresizken ona bir fayda sağlamamın imkanı yoktu.

Onur telefonunu kurcalamaya başlarken gözlerimi kıstım. Öyle rahat davranıyordu ki bazen kafasını kırmakla ona hayran olmak arasında gidip geliyordum. Onur'un bu denli soğukkanlı olabileceğini asla tahmin etmezdim ama işte, hayatın ne getireceği belli olmuyordu.

Esnedim. Bu hareketimle beş çift göz bana baktığında elimle ağzımı kapattım ve geriye yaslandım. "Ben sıkıldım."

"Birinin bunu söylemesini bekliyordum." diye ayağa kalktı Ulaş. "Hadi gidelim." Elini bana uzattığında sırıtarak parmaklarımı büyük avcuna yerleştirdim. Duru ve Sarp da kalktığında Onur telefonuyla oynamaya devam ediyordu. Sarp elini ensesine götürüp Onur'u kaldırdı. Giray da ayaklandığında hepimiz bu atmosferden kurtulmak için can atarken neden hiçbirimiz gitmek istememişti anlamıyordum. Ulaş elini çektiğinde bir an boşlukta hissetsem de koluma giren Duru bu boşluğu kapatmıştı.

Birlikte benim evime geçtiğimizde Onur her zaman uzandığı koltuğa atladı. Duru ve ben tekli koltuklara yerleşirken Onur'un karşısındaki üçlü koltuğa da Giray, Sarp ve Ulaş yerleşmişti. Bir süre öylece durduğumuzda Onur bilgisayarını açtı. "Şifrelerin yüzde seksenini çözdüm ve silinen bazı dosyaları kurtardım," dedi biz konuşacak bir konu bulamadığımızda. "Açmak için sizi bekledim ama."

"O halde ne bekliyoruz," diyerek ayaklandı Duru. O Onur'un yanına giderken Onur bacaklarını çekerek doğruldu. Normal bir oturuş pozisyonuna geçtiğinde yüzünde ciddi bir ifade oluşmuştu. Hepimiz etrafına toplandık. Onur dizlerinin üstüne koyduğu bilgisayarda hızla işlemler yaparken gözlerim parmaklarını takip etmekte zorlanıyordu. Birkaç tıklamanın ardından masaüstüne girip bir klasöre tıkladığında Onur, hepimiz pür dikkat ekrana bakıyorduk. Klasörün içinde onlarca yeni klasör bulunurken Onur rahat bir tavırla birine tıkladı. Dosya açılırken Onur iç çekerek gözlerini bize çevirdi. "Öldürdüklerini belgelemiş." diyerek yüzünü ekşitti. Geri gelip farklı bir klasörü açtığında ekranda bir dosya belirdi. Onur dosyayı açıp içine baktığında hüsranla kaşlarını çattı.

"11 Mayıs 2004" Onur'un kaşlarının arasındaki derin çizgiye bakarken bakışları beni buldu. "Burada sadece bir tarih var."

"Bir tarih ne işimize yarar ki?" diye sordu Sarp.

"Bu tarih," dedi Giray şaşkınca. "Benim... Doğduğum ay ve gün."

Onur'un çatık kaşları düzeldi. Gözleri pırıldamaya başlarken Giray'a döndü. "11 Mayıs 2004'te ne oldu Giray?"

SOĞUK GİZWhere stories live. Discover now