1.Bölüm

13.1K 438 59
                                    

Hatırlıyorum, aslında bakarsanız hiç unutmadım. Bir bayram sabahına uyanır gibi uyanmıştım, yeni evimize taşındığımız o gün. İşin komik kısmı evde ki en mutlu kişi bendim. Babamın işi nedeniyle şehir şehir geziyorduk ve babam bu sefer bir apartman dairesinde yaşayacağımızı söylediğinde annem gözyaşlarına hakim olamamış, abim on günlük evlenme sözü verdiği 14 yaşındaki sevgilisini terk etmek ve ablamda okul başkanlığı adaylığından çekilmek zorunda kalmıştı. Ben? Ben ne mi yapmıştım? Koşarak beyaz ayakkabılarımı ve en sevdiğim pembe pileli elbisemi giyerek dışarı fırlamıştım. Ne kadar erken veda o kadar iyi!

''Biz taşınıyoruz kendinize iyi bakın!'' diye arkamı döndüğümde yaşımın küçüklüğüne rağmen dik duruşumu bozmamıştım. Arkamda bana üzgün gözlerle baktıklarına emindim. Sonuçta ben de onları çok özleyecektim ama yapacak bir şey yoktu. Önce mısır sonra da havuç miyavladı. İşte bu geriye bakıp gözlerimin dolması için son noktaydı. Yaşadığımız yerde tek arkadaşlarım bu iki kediydi ve ben artık insanlarla arkadaş olma evresine geçmek istiyordum. Aslında hayvanları sevmediğimden değildi, anlamadığım bir şekilde onlar beni sevmiyordu. Günler hızla birbirini kovalarken bulunduğumuz yerden taşındığımız gün sonunda gelip çatmıştı. Annem gideceğimiz yerdeki komşularının nasıl insanlar olacağı konusunda oldukça endişeliydi. Babam her zaman ki gibi sessizliğini korurken abim ve ablamın da üzgün oldukları yüzlerinden anlaşılıyordu. Yine... En mutluları bendim. Sanırım o gün başıma geleceklerden habersiz yeni evimize taşınırken, biri bana gelecekten bahsetseydi bırakın evimden taşınmayı odama kendimi zincirleyerek ölmeyi tercih ederdim. Kucağımda dedemin bana aldığı kahverengi oyuncak maymunla yeni evimizin kapısının önünde dikiliyordum. Herkes aşağıdan eşya taşırken bir sağa bir sola kaymak zorunda kalsamda ne içeri giriyordum ne de oradan tamamen çıkıyordum. İşte her şey o an da oldu. Başımın... Hatta hayatımın belası geldi ve omzumdan dürttü.

''Sen kimsin?'' diye soran çocuğa döndüğümde benden uzun olduğunu fark etmem zaman almamıştı. Siyah saçları ve yemyeşil gözleriyle kaşlarını çatmış öylece bana bakıyordu.

''Biz bu eve taşınıyoruz.'' dediğimde küçük parmağımla evi işaret etmiştim. Önce eve sonra bana baktı. Kucağımdaki maymuna öyle bir sarılmıştım ki oyuncak haliyle o bile can çekişiyordu. İsmini bilmediğim o çocuk kısa bir süre sessiz kalıp arkasını dönüp gitmişti. Sanırım hiç arkadaşım olmadığı için nasıl konuşulması gerektiğini bilmiyordum. Ablamın beni eve doğru iteklemesiyle zor da olsa içeriye girmiştim. İlerleyen saatler babam ve abimin kaba eşyaları annem ve ablamında temizlik yapmasıyla geçmişti. Hala yerleştirilmemiş tek tük eşyalar vardı ama bugünlük bu kadar yeterli diyip annem işi gücü bırakmıştı. Yemek yiyeceğimiz zaman ard arda çalan kapılar şimdiden komşular konusunda ne kadar şanslı olduğumuzu gösteriyordu. Kapı tekrar çalınca en son ben fırladım. Annem o sıra ilk başlarda buraya taşındığımız için babama kızsada şimdi ne kadar iyi yaptığını, ayaküstü tanıştığı insanların çok iyi olduğunu söyleyip duruyordu. Kısa boyuma rağmen parmak ucumda yükselerek açtığım kapıda güler yüzlü ve yemyeşil gözlü bir kadın gördüm. Elinde tuttuğu koca tepsiyle bana bakıyordu.

''Anneni çağır bakayım bu çok ağır taşıyamazsın sen.'' dediğinde annem çoktan kapıya yaklaşmıştı.

''Ne zahmet ettiniz çok saolun.'' diye gülümsemiş ve beni kibarca yana iteklemişti. O sırada hemen karşıdaki dairenin kapısının açık olduğunu fark ettim. Merakım artarken aralık kapıdan çıkan çocukla gözgöze gelmiştik. Bu sabah bana kim olduğumu soran çocuğun ta kendisiydi!

''Olur mu hiç öyle şey! Sabahtan beri yorgunluktan öldünüz zaten. Daha yeni çıkarttım fırından sıcak sıcak yiyin.'' dedi içtenlikle. O sıra gözü bana takıldığında tepsiyi anneme verip saçlarımı okşamıştı şefkatle.

''Allah bağışlasın ne güzelsin sen öyle! Benimde senin yaşlarında bir oğlum var arkadaş olursunuz.''

Annemin yüzünde her saniye artan gülümseme yüz felci olmasına sebep olacaktı neredeyse. Kadının bu sözü üzerine hemen arkasında çatık kaşlarıyla bana bakmaya devam eden çocuğun ise benimle arkadaş olmaya niyeti olmadığı belliydi. Onlar vedalaşıp kapılarını kapatırken çocuk bana bakarak birşeyler söylemişti. Bir şey söylediğine emindim ama onu ne yazık ki duymamıştım.

Ertesi gün yine en sevdiğim elbilselerimi giyerek dışarı fırladığımda arkadaş edinmeye kararlıydım. Merdivenlerden üçer beşer inerken fazla uçmuş olmalıyım ki kendimi beş basamak kala yerde buldum. Ellerimi acıyla yerden kaldırırken gördüğüm ayakkabılarla şaşlınlıkla kafamı kaldırdım. Yine! Yine! O çocuk alayla gülümseyerek önümde duruyordu ve ben düşe düşe tam da onun önüne düşmüştüm.

''Düğüne mi gidiyorsun?'' diye sorduğunda zorlukla da olsa ayağa kalkmayı başarmıştım.

''Hayır.'' dedim başımı öne eğerek. Doğrusu... Utanmıştım. Hem bu çocuk niye düğüne gidip gitmediğimi soruyordu? İç sesimi duymuş gibi devam etti.

''Kıyafetlerin hep böyle komik mi? Dışarıdaki çocukların seninle dalga geçmesini istiyorsun demek?''

Gözbebeklerim yuvalarından çıkacakmışcasına olurken o sırtındaki çantayı omzundan indirip asansöre ilerledi. Ben ise olduğum yerde dikilip üzerimi kontrol ediyordum. Bu herkesin bana yakıştırdığı bir elbiseydi. Annemin götürdüğü her beş çayındaki teyzeler tarafından onay aldığıma yemin edebilirdim. Hatta varlık olarak beni bile beğenmeyen ablam bu elbiseyi çok beğenmişti! Peki öyleyse bu çocuk neden böyle söylemişti! Üzüntüyle tekrar eve çıkıp üzerimi değiştirmiştim. Sıradan şeyler giyip arkadaş edinmek için ikinci kez denemeye karar verdiğimde yine aşağıya inmiştim. Çardakların içinde oturan üç beş kişiye doğru gülümseyerek ilerledim. Onlar benim ilk arkadaşlarım olacaktı!

''Merhaba.'' diye sevimli bir giriş yaptığımda hepsi bana dönmüş şaşkınlıkla bakıyordu. Gözlüklü çocuk hemen yanında duran arkadaşını koluyla dürterek beni işaret etti ve onun kulağına birşeyler söyledi. Ayakta durmaya devam eden sarı saçlı kız ise üzüntüyle kafasını geri çevirmek zorunda kalmıştı.

''Boşuna uğraşma.'' dedi bir ses.

Hızla arkamı döndüğümde gördüğüm kişi yüzünden nefesimi tutmuştum. Bu sefer ne istiyordu benden!

''Onların hepsi benim arkadaşım, burada seninle arkadaş olacak kimse yok.'' dediğinde kalbimde hissettiğim acıyla yumruklarımı sıkmıştım. İstemsizce dolan gözlerime inat oradan hemen ayrılmadım.

''Neden?'' diye sorduğumda önüme gelerek tek bir şey söylemişti.

''Çünkü canım öyle istiyor.''

-Bölümler günlük eklenecek.-

ARANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin