--Peki madem.

Siparişimi verdim ve beklemeye başladık. Bu esnada dersin sıkıcılığından, uykuyla verdiğim savaştan. Ve sabah kendi kendime yaptığım eleştirilerden söz ettim. Bıkkınlığımı en canlı halimle anlatıyordum..

--Canım işin var, maaşın var. Okumanın karşılığını almışsın. Az daha sabrediver sende. Eminim eğitimde alacağın bir şeyler vardır.

--Canım beni dinlemiyorsun herhalde. Verdikleri eğitimi 4 yılımın içinde yayarak verdiler zaten. Şimdi aynı şeyleri tekrar ederek eziyet etmenin anlamı ne? Hayır hocalar falan mı tuttu seni neyin savunması bu?

O esnada siparişler gelince masada bir sessizlik oldu. Sonra barış

--Ben sadece şükretmen gerektiğini anlatmaya çalışıyorum.

--Şükretmem gereken yeri biliyor ve şükrediyorum zaten.

--Bence biraz nankörlük ediyorsun. Hiç kimse işinden memnun değildir ama senin kadar söylenmiyor. O işten gelen parayla hayatını yaşadığı için hep haline şükrediyor.

--Nankörlük mü????

Cidden ağzım açık söylediklerini dinliyordum.

--Sen beni yeni mi tanıyorsun? Mesleği seçerkenki üzeride oluşan baskıyı en iyi sen biliyorsun sanıyordum, okurken ne kadar zorlandığımı, bırakmak istediğimi ama kimsenin beni desteklemediği için yapamadığımı... İsteksizce girilen bir işte insan daima söylenir. Ancak istekli başlayıp umduğunu bulamayanlar susar. Çünkü ben istedim der, sonucuna da katlanır. Ama ben katlanamıyorum!

--Yapma yaa bari bana söyleme bunları. Bir iş sahibi olmayı ne çok istediğimi biliyorsun ama iş yok... Beklemek ne kadar zor anlayamazsın. Bu süreçte babanın eline bakmak ve onun seni daima işe yaramaz biri gibi görmesi asıl katlanılmaz olan bu. Senin yaptığın ise şımarıklıktan başka bir şey değil!

--Vay canına şimdi de şımarık olduk iyi mi. Ve konu yine sana bağlandı. Pes doğrusu... Bak tamam cidden bu muhabbet artık sinirimi bozuyor. Gel kapatalım bu konuyu ve sıkıntılarımızdan bahsetmeyelim.

--Tamam.. Öyle olsun, görmezden gelelim bakalım.

Hey Allahım sanki ben öyle dedim. Ama daha cevap verip sinilerimi iyice geremezdim. Yemeğim bitti çayım geldi. Masamızdan hiç ses çıkmıyor. Ben etrafı izliyorum. Başkalarının muhabbetlerini dinliyorum.

--Bırak etrafa bakınmayı, bana baksana.

--E konuşmuyorsun ki.

--Susmamı söyledin bende sustum işte.

Derin bir nefes aldım.

--Susmanı söylemedim. İşten güçten dertten sıkıntıdan bahsetmeyelim dedim.

--Ne anlatmamı istiyorsun peki?

--Sen de haklısın hayatında başka bir şey yok. Ne bir gelecek planı, ne tatlı iki söz, ne hayallerin... ya bunların hiçbiri sende yok ya da bunca yıl tükettik hepsini. Kalmadı paylaşacak hiçbir şey: dertlerden başka. Biz bitirmişiz her şeyi farkında mısın?

--Ne demek şimdi bu? Cümlelerinin gittiği yön hiç hoşuma gitmedi.

--Gerçekler kimin hoşuna gider ki. Ama sen sözlerimin nereye gittiğini biliyorsun.

--Bilmiyorum ve bilmek de istemiyorum. Kalkıp biraz yürüyelim mi?

Barış'ın klasik taktiği. Konuşmanın sonu olası bir ayrılığa gidiyorsa orda bırakır ve hızla uzaklaşır. Bir daha da bu konuyu açmama izin vermez.

Ancak ciddi anlamda canımı sıkmaya başladı bu durum. Kendisi reddetse bile ben bu konu hakkında düşünecektim.

Kalktık yan yana yürümeye başladık. Suratım asıktı. Sırf tutmasın diye ellerimi ceketimin cebine soktum. Hiç konuşmuyorduk. Dışarıdan birileri görse kalabalıkta yürüyen iki yabancı der..

Bu esnada karşıdan gelen yüz bana hiç yabancı gelmedi. Dikkatli bakınca lise arkadaşım Aslan olduğunu anladım. Yanında daha doğrusu kolunda bir kız ile geliyordu. Oda bana baktı ve gülümsedi. Demek ki beni hatırladı, ben de gülümsedim ve yan yana geçtik. Arkamı dönüp tekrar baktığımda onun da dönüp baktığını gördüm ve tekrar gülümseyip yola devam ettim. Döndüm Barış'a

--Yanımızdan geçeni tanıdın mı dedim?

--Kimi? Ben tanıdık birini görmedim dedi.

Görmemezlikten gelmiş olma ihtimali de yüksek tabi. Sonuçta Aslan lisede bana asılırdı. Açıkçası bende ona bakardım. Uzun boyu, simsiyah saçları, kapkara gözleri, yapılı bedeni ve o tatlı gülümsemesi ile içime işlemesi bakılmayacak gibi değildi. Ne varki hiç açılmadı. Ben de genç bir kız olarak açılmayı kendime yakıştıramamıştım. Sonra da Barış girdi hayatıma. Aslan'ın tavırlarından bana ilgili olduğunu anlayıp onu nazikçe uyarmıştı. Öylece Aslan ile olan muhabbetim bitti. Sonra araya üniversite girdi tabi. Koptuk gittik..Hey gidiii

--Eee Söylesene kimi gördün?

--Boşver ya çok da önemli değildi.

Sessizce geçen dakikaların ve yürüdükçe bitmeyen yolun ardından

--Ben artık eve döneyim, annem kızmasın.

--Tamam canım nasıl istersen, yarın görüşürüz?

--Yarın görüşür müyüz bilemiyorum malum evin durumu. Haberleşiriz mutlaka.

--Tamam aşkım.

--Barış senden bir ricam var ama?

Soran gözlerle bana baktı.

--Kafede söylediğim sözleri bir düşün olur mu? Ben bu gece bir tek bunu yapacağım. Hadi görüşürüz.

Barış'ı sessiz ve sıkıntılı şekilde arkamda bırakarak dolmuşa bindim.

İPOTEKLİ HAYATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin