39:Zaman Su Gibi Akıp Geçer

1.1K 121 42
                                    

Geçen günlerden sonra yaz tatili çok çabuk bir şekilde geldi hatta geçti bile. Yaz tatilinde halsiz olduğumu fark eden Hermione beni bir veterinere götürmüştü ve adam da benim gördüklerinin çok ötesinde bir kedi olduğumu söyledi. Depresyon belirtilerimin bir insan gibi olduğunu söylemişti. Daha sonra da kedilerin ölümlerini hissettikleri zaman karanlık köşelerde saklandıklarını ekleyerek kızın içine korku salmıştı.

Bu bir kedi sahibi için korkunç bir haber olsa da benim için güzel getirileri vardı. Fazladan ilgi ve yemek gibi. Her şey güzel olsa da ben bunları istemiyordum. Tek isteğim Sirius'un yeniden insan içine çıkabilecek kadar suçsuz ilan edilmesi ve hain farenin layığını bulmasıydı. 

Yaz sonuna doğru Hermione hem tatile burada devam edeceğinden hem de keyfim yerine gelsin diye beni Quidditch Dünya Kupası Finali'ne götürdü. Maç hakkında bir şey söylemem mümkün değildi çünkü maç sırasında çadırda oturmak zorunda kalmıştım. Zaten o kadar gürültünün içine girmek isteyeceğimi sanmıyordum. Maçtan sonra Bulgaristan'ın Snitch'i yakalamasına rağmen İrlanda'nın kazandığını duymuştum. Eğer ben Krum adındaki Arayıcı'nın yerinde olsam takım arkadaşlarımı süpürgeyle döverdim.

İrlanda destekçilerinin kutlamaları tüm coşkusuyla devam ederken yıllar sonra ilk defa bir Ölüm Yiyen hareketi oldu. Civardaki Muggle Doğumlulara karşı bir eylemdi ama neyse ki kimse ciddi bir zarar görmeden tüm Ölüm Yiyenler alandan ayrıldılar. Muhtemelen Voldemort'tan bağımsız bir grup alkolü fazla kaçırınca bu şekilde eğlenmeye(!) karar vermişlerdi.

Şatoya döndüğümüzde bile insanlar bir süre boyunca bu konu hakkında konuşmayı sürdürdüler ama kısa sürede konu Üç Büyücü Turnuvası'na gelince herkes saldırıyı unuttu. Sadece şanslı öğrenciler eğitim hayatları boyunca iki turnuva görebilirlerdi ama çok daha şanslıları bu sene seçilenler arasında olacaktı çünkü turnuvaya on yedi yaş sınırı getirilmişti. Nihayet Bakanlık mantıklı bir şeyler yapıyorlardı.

Her şey tam olması gibi devam etmiyordu elbet. Okula yeni Karanlık Sanatlara Karşı Savunma profesörü olarak Deli-Göz Moody getirilmişti? O manyak ihtiyarın çocuklara korkunç bir şekilde yükleneceğinden emindim. En çok da Harry'e... Onun dışında okula gelen Durmstrang Enstitüsü'nün okul müdürü, Igor Karkaroff bir Ölüm Yiyen'di. Acaba bunu benden başka bilen var mıydı? 

Eğer adınız Harry Potter'sa ve Voldemort'un laneti hala üzerinizdeyse mutlu olmanıza ve normal bir hayatınızın olmasına imkan yoktur. Harry'nin adı Turnuva için çıktığında hem buna çok şaşırdım hem de en az bir Ölüm Yiyen'in olduğu bir şatoda bunun olmamasının mümkün olmadığını düşündüğümde tüm şüphelerim yerini kızgınlığa bıraktı. En azından Dumbledore'un bu konu hakkında bir şeyler yapacağını ummuştum ama öte yandan o hiçbir şey yapmayarak beni pek şaşırtmamıştı da. 

Harry istemeye istemeye de olsa Turnuva'ya katıldı hatta bu arada Sirius'la bir görüşme bile yaptı (Sirius bana bir kez olsun bile farklı bir isimle bile olsa yazmadı). İlk göreve yaklaşırken de ejderhalar hakkında bir şeyler duydum ama buna inanmak istemedim. Yetişkin bir büyücünün bile o alev makineleriyle baş etmesi mümkün değilken öğrencileri onların önüne atamazlardı... Attılar... Neyse ki kimse bir zarar görmedi ve herkes ikinci görev için ipuçlarını alacakları altın yumurtalarıyla geri döndü.

Acaba daha ne kadar saçmalayabilirler  diye düşünürken beni hiç mi hiç şaşırtmadan çocukları soğuk kış gününde KaraGöl'e soktular. Bu görevden ne tür bir kazançları olacaktı pek anlamamıştım. Muhtemelen son görev için önden gitme hakkı ya da en iyi silahı seçme hakkı gibi bir şey kazanacaklardı ikinci görevden aldıkları puanlarla. 

Bu arada pek tuhaf bir şey keşfettim. Moody'nin sürekli bir şeyler içtiğini fark ettiğimde gizli gizli odasına girmiştim ve küçük, basık burnumu şişelerin üzerinde gezdirerek tanıdık, hoş olmayan bir koku aldım. Tanıdık geliyordu koku ama ne olduğunu bulamıyordum. Araştırma yapmaya da fırsat bulamadım ve odadaki Sinsioskoplar ötmeye başlayınca kaçtım. Böylece bu defter de burada kapanmış oldu.

Derken son görev günü de Harry her ne kadar istemese de geldi. Görev için o akşam Quidditch sahasına gidemedim. Onun yerine Ortak Salon'da bir başıma oturdum. Zaten önceki görevlerde de gitmemiştim. Bu kadar heyecanı kaldırabileceğimi sanmıyordum. Üstelik Harry orada tehlikedeyken. 

Biri aniden içeri girdiğinde hızlı bir şekilde görünmeden dönüşebilmek için koltukta mıyışmış bir şekilde oturuyordum ki tanıdık bir sancı sol koluma saplandı. Karanlık işaret on üç yıl sonra yeniden acı vermeye başlamıştı ve kararmış, derimin üzerinde dalgalanıyordu. Zorlukla yutkunarak dikleştim ve etrafıma baktım. Yapabileceğim en iyi şey neydi? Sirius'a mı yazsaydım? Bana cevap verir miydi ki? Daha önceki hiçbir mektubuma cevap vermemişti. Geçmiş tecrübelerime dayanarak Dumbledore'la da konuşmaya korkuyordum.

Dönüşerek bekledim ama kimse saatlerce Ortak Salon'a gelmedi. Geldiklerinde ise yüzlerinden düşen bin parçaydı. Kimse ağzını açıp bir şey söylemiyordu. Harry, Ron ve  Hermione'nin yokluğunu fark ettiğimde onları aramak üzere oradan ayrıldım. Aklıma ilk olarak hastane kanadı geldiğinden oraya indim. Fudge ve Dumbledore hararetli hararetli konuşuyorlardı. Söylediklerinden anladığım kadarıyla bir Ölüm Yiyen, Barty Crouch Jr, şatoya girmeyi başarmıştı ama Fudge her şeyin üstünü rahatlıkla kapatabilmek için onu Ruh Emicilere teslim etmişti.

Beceriksiz Fudge gittikten sonra hastane kanadında bir aile ortamı oluştu. Hatta Sirius bile oradaydı. Gözlerim dolarken o da derin derin bana baktı. Bir şey söyleyemedi ve ben de gidip onun üzerine atlamadım. Sanırım ona hala fazlasıyla kızgındım. Onun beni neden kendinden uzak tutmaya çalıştığını anlayamıyordum sadece. Üstelik özür dileyip kendini affettirmesi gereken o'yken sanki  ben onu terk etmişim gibi davranıyordu. Eğer Harry olmasa kesinlikle buradan giderdim çünkü burada bulunduğum her saniye içimdeki öfke katlanarak artıyordu.

Sirius'un varlığı her ne kadar Bayan Weasley'i korkutmuş olsa da Molly de artık bizim sırdaşlarımızdan biriydi. O kadına nedense güvenebileceğimi hissetmiştim. İyi ve saf birine benziyordu. Bu yüzden de birine ciddi anlamda zarar verebilecek biri değildi anlaşılan.

Harry içinde olduğumuz bu süreçte zaman zaman uyanıyor, Voldemort hakkında bir şeyler söyleyip yetişkinlerin baskısıyla yeniden uykuya dalıyordu. Daha sonra Cedric adındaki Hufflepuff şampiyonunun başına gelenlerden bahsettiler. Epey yürek burkucuydu. Çocuk, Voldemort tarafından öldürülmüştü. On üç yıl sonraki ilk kurban... Cedric Diggory bu saatten sonra bir şehitti ve insanların buna göre davranışlarını şekillendirmelerini diliyordum. 

Yıldızlar Ne Kadar Yaşar? | Regulus BlackWhere stories live. Discover now