Ama Güz, deniz denen şeyin bu kadar güzel olacağını asla tahmin edemezdi. Daha önce duymadığı bir kokuyu alıyordu. Böyle şey gibi... Suda uzun süre kalmış sarmaşık veya semizotu gibi kokuyordu. Güz eğilip ipek gibi kumların arasından kıvırcık marul gibi bir şeyi çekip çıkardı.

"Bu ne? Deniz marulu mu?"

Kor'un bir kahkaha attığını işitti. Neden güldüğünü anlamamış gibi baktı ona.

"O yosun. Denizin dibinde yetişir. Bazen yemeklerde kullanılır."

Cesur da eline bir tutam yosun alıp garip garip baktı.

"Yeniyor mu yani bu?" Ağzına götürmeye niyetlenmişti ki Kor göz devirerek onu durdurdu.

"Öyle yenmez o. Sen biraz obur musun?" diyerek kumların üzerine uzanıp paçalarını çemledi Kor.

"Yo, hiç değilim." Elbette ki kimse inanmadı. Cesur Batı İzmir'de yaşıyor olsaydı muhtemelen obez olurdu. Doğu İzmir'in ot ağırlıklı yemek kültürüne minnet duymalıydı.

Hep beraber uzanıp Güneş'in batışını izlediler sessizce. Güz, ufuk çizgisini hiç bu kadar net gördüğünü hatırlamıyordu. Güneş, denize değdikçe onu daha da koyu bir kızıla boyuyordu. Hafif esen rüzgar, Güz'ün saçlarını dalgalandırıyordu.

Güneş yok olmaya yakın, Kor ayağa kalkıp üzerini silkeledi. Elini Güz'e uzattı sonra.

"Buraya kadar geldiniz madem. Ayaklarınızı sokmadan gitmeyin. Aslında mevsimi geçmeseydi suya da girerdik ya, neyse." Davetkâr bakışları Güz'ün üzerindeydi.

Eh, Güz de buna hayır diyecek değildi. Diğerleri de öyle.

Birer birer ayakkabılarını çıkartıp paçalarını çemlediler. Kor, Güz'ün elini tutarak onu denize doğru sürükledi.

"Yavaş yavaş! Of, su çok soğuk!" Güz, parmak ucuna çıkmaya çalışarak debelendi.

"Siz soğuk deniz görmemişsiniz. Gerçi deniz de görmemiştiniz ama... Alışırsın, bekle" dedi Kor eğlenen bir ses tonuyla.

Çakır ve Dumrul soğuk suya aldırmadan oynaşmaya başlamışlardı bile. Çakır deli gibi zıplıyor ve Dumrul'a su sıçratıyordu ama Dumrul'un umurunda değildi belli ki. Çakır'ın elini yakalayıp kendine çekti ve denizin ortasında dans etmeye başladılar.

Cesur ise sudan pek hoşlanmamıştı. Elini suya daldırıp tadına baktı.

"Öğk! E çok tuzlu bu." Yüzünü ekşiterek ağzındaki tuz tadının geçmesini bekledi.

"Öyle mi?" Güz eğilip parmağını daldırdı suya.

"Gerçekten de epey tuzluymuş." Ağzını şapırdattı

Kor, Güz'ün ekşimiş suratına bakıp kısa bir kahkaha attı. Sonra gözleri Dumrul ve Çakır'a takıldı. Çakır, Dumrul'un koluna dolanmış halde dans etmeye devam ediyorlardı.

"Bu dansı bana lütfeder misiniz hanımefendi?" Muzip bakışları Güz'ün yüzünde gezindi. Güz, önce çekinip etrafına baktı. Fazla insan yoktu. Sonra durup düşündü.

Bir daha ne zaman dans edebilirlerdi ki? Anın tadını çıkartmak istiyordu. Bir kez olsun korkmadan, kaçmadan yaşamak istiyordu Güz.

Ve güvendiği ateşe attı kendini. Onu yakmayacağını biliyordu çünkü.

Kor'un kolları arasındaydı artık. Dans etmeyi bilmiyordu ama Kor biliyordu belli ki. Bir elini Güz'ün beline koymuştu, diğeriyle ise elini tutuyordu.

"Elini omzuma koy." Güz'ün yetişmesi biraz zordu. Parmak ucunda duruyordu ama balçık gibi olan deniz kumu ona hiç yardımcı olmuyordu.

"Şöyle yapalım." Güz'ü belinden kavrayıp ayaklarını kendi ayaklarının üzerine koydu. Artık bir nebze de olsa düzgün durabiliyorlardı. Güz'ün yüzü Kor'un göğsüne denk geliyordu ve yüzüne bakmak için kafasını kaldırması gerekiyordu. Ama önemli de değildi. Şu an öyle mükemmeldi ki...

Birkaç ay önce, Kor'a böylesine yakın olabileceği aklının ucundan dahi geçmezdi. Ama artık bir şeyler değişmişti. Umudu vardı artık. Göğüs kafesini zorlayan şu garip his vardı mesela. Kor'un parlayan gözlerine bu kadar yakından hayran olabilmek vardı.

Bir süre sağa sola salındılar. Dalga sesleri, onların müzikleriydi. Kor, Güz'ü yavaşça yere doğru yatırıp yarım daire çizdirerek geri çekti. Güz'ün saçları suyu yalayıp geçmişti.

Güz, kalp ritimlerinin uyduğunu fark etti hayretle. Göğüsleri öylesine yakındı ki kalplerinin her bir vuruşunu hissedebiliyorlardı vücutlarında.

Eğer Cesur ağzını açmasaydı o an çok daha güzel şeyler olabilirdi.

"Eee, ben boşta kaldım biraz ama. Şu dansa bir son verseniz diyorum." Delici bakışları özellikle Kor ve Güz'ün üzerindeydi. Bu ne samimiyetti böyle?

Güz, nefes vererek gözlerini kapadı. Bu kadar kısa sürmemeliydi. Kor'un gözlerindeki alev tanecikleri ise şaha kalkmıştı. Şu gevşek oğlanı şuracıkta dövmek istiyordu.

"Sana ne oğlum. Sen de kendine eş getirseydin. Biz ne yapalım?" Çakır mavi saçlarını savurarak Dumrul'un kolunun altından geçti. Halinden gayet memnundu. Güz ve Kor'un bu denli yakınlaşmasını da önemsemiyordu belli ki.

"Tamam o zaman." Yürüyüp Kor'un yanına geldi.

"İzin verirsen ben de arkadaşımla dans edeyim." İğneleyici bakışları Kor'un üzerindeydi. Güz, Kor'un sinirden titrediğini hissetti ve uyarı dolu bir bakış attı ona.

Cesur ve Kor neredeyse aynı boydaydılar. Cesur küçük bir farkla geçiyordu onu. Bunu belli etmek istermiş gibi başını dikleştirip meydan okur gibi baktı Kor'a.

"Daha iyi bir fikrim var." Güz'ü suya geri indirdi.

"Sizi bir yere daha götüreceğim. Ve oraya bayılacaksınız." Tasdiklemek için ellerini kullandı.

Cesur huysuzlanmaya başladı.

"Geç olmadı mı? Gitmemiz gerekiyor."

"Aslında hava erken kararıyor bu günlerde. Yani siz buraya geleli..." Elini kaldırıp tırnağındaki saate baktı.

"Aşağı yukarı altı saat oldu. Hala vaktimiz var. Tabi yine de siz bilirsiniz." Ellerini arkasında birleştirip seçimi onlara bıraktı.

Çok geçmeden Çakır, herkesin aklındakini dile getirdi.

"Hadi tamamlayalım şu turu."

***

Bir şeyleri çözmeye başlayanlar var mı?

Var var, biliyorum. Ufak çıtlatabilirsiniz ama dan diye de söylemeyin.

Mavilerle kalın dostlar.

KIZIL DALGAWhere stories live. Discover now