altı: kapılar ve kapılar

328 14 16
                                    

the hills • the weekend ft eminem
carmen solace (?) ve nico di angelo
(cast değişti ama bunlar daha iyi)

Nico beyaza boyanmış kapıyı bulduğu zaman çölde vaha bulmuş gibi sevinçliydi. Nedenini bilmiyordu fakat bu garip kapının ardında her ne gizleniyorsa hissettiği boşluğu (Hades melezi kelimenin tam anlamıyla bir organını kaybetmiş gibi hissediyordu, sanki yerinde olmayan bir eli hareket ettirmek istiyordu) doldurabilecekti.

Beyaza boyanmış kapı bir kır evinin kapısı gibiydi; kırmızı, kadife kaplı pahalı duvarlara o kadar zıttı ki buraya ait olmadığını anlayabiliyordunuz. Yer yer boyaları dökülmüştü ve çürümüş bakımsız tahta parçaları görünebiliyordu. Kapının girişinde bir saksıya dikilmiş Nico'nun adını bilmediği çiçekler vardı.

Nico ince parmaklı elini altın rengi kaplaması çıkmış kapı kolunda gezdirdi. Bir toz tabakası oğlanın baş parmağını sararken kaplama yapraklar halinde döküldü.

Hades melezi bu kapının ardında olan şeyden ödü kopuyordu. Avuç içleri terliyordu ve elleri titriyordu, kapıyı itip içeriye girerken bastıramadığı bir karın ağrısı vardı. Mutluluğu kısa sürede korkuya dönüşmüştü. Ya göreceklerinden hoşlanmazsa, ya bir görev meleze kakalanıverilirse?

Oğlan akciğerlerinin en derinlere kadar beyaz sabun (küçükken annesi çamaşırlarını yıkadığında burnuna çalardı bu koku) ve lavanta kokusuna gömüldü. Tıpkı güneşe bakıyormuş gibi yoğunlaşan parlaklık yavaş yavaş etkisini yitirirken eskimiş bir odada buldu kendini.

Duvarları farklı tonlarda kırmızılarla bezliydi odanın, sanki biri tekrar aynı boyayı almak yerine aman bak başka bir kutu daha var diye gereksiz bir cimrilik yapmıştı. Siyah bir halıyla bezenmişti zemin oda Hades'in taht odasına çok benziyordu doğrusu.

İki kişiye fazlasıyla büyük gelebilecek bir yatak dışında boştu oda. Meşe ağacından yapılmış kaliteli olduğu belli olan yatağın üzerinden bir de kırmızı bir cibindirik sarkıyordu.

Yatağın ayak ucunda bir kız başını sarkıtmıştı. Koyu kahve saçları yeri süpürüyordu, bir yılanı andıran gülümsemesi kıza tehlikeli bir hava versede Nico kıza gitmek için yanıp tutuşuyordu. Bacaklarını havaya dikmiş dalgın dalgın oğlana bakarken, Nico bir heykelden farksız kızı izliyordu.

Kızın soluk tenine rağmen güzel bir çehresi vardı. Yeşil gözleri (Percy'den oldukça farklı bir tondu; Percy'nin gözlerine baktığınızda bir göl görürdünüz, sizi cezbeden gözlerinde sirenler sakladığını maalesef boğulmadan önce farkedersiniz) ormanları taşıyormuş gibi canlıydı, gerçek olamayacak kadar yoğun ve koyuydu. Biçimli gül kurusu renk dudakları oğlandan bir öpücük beklermiş gibi kıvrılmıştı.

Nico bacakları arasının alev aldığını hissediyordu. Bu onun için tuhaftı, ilk defa karşı cinsten bir kıza arzu duyabiliyordu. Kızın koyu buklelerinin parmakları arasından dökülmesini, soluk bedenin her zerresinde gezinmek, gül kurusu dudaklarını bıraktığı her saniye bir dua edermiş gibi adının söylenmesini istiyordu.

Fakat kızın görüntüsü bir serap gibi değişti. Koyu renk gözleri canlılığını yitirdi ve gözünün akına karışacak kadar silikleşti, soluk teni bir kağıt kadar beyazlaştı ve bu kızı sağlıksız göstermişti. Uzun bukleleri şimdi omuz hizasını beş altı parmak geçiyordu.

Nico yine de onu istiyordu, kızın bedenini arzuluyordu. Fakat bu hisler oğlana yabancıydı, bunlar onun hisleri değildi.

Hypnotic | nico di angeloHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin