on dört: yürüyen ölüler gecesi

232 24 5
                                    

Andrea saatler süren kılıç araması sonunda eli boş bir şekilde Leo'nun yanına gitmişti. Aslında dengede bir problemi yoktu eline verilen her kılıç şıp diye uyuyordu ama kullandığı hilal şeklindeki Türk kılıcı kadar rahat değildi hiçbiri.

Yıllar önce Luke'un gemisinde bulmuştu kılıcı, kabzasında küçük bir yakut ve birkaç tane düşmüş taş vardı. Ona ilk verildiğinde ne yapacağını bilememişti ama şimdi anlıyordu değerini yaşlı kılıcının, elindeki uzun ve dümdüz basit kılıcı bir kenara bıraktı ve 9. kulübeye gitti. Büyük bir gıcırtıyla açıldı kapı ve kız kendini içeri attı.

Kulübede bir karış toz vardı aylarca kimse girmemiş gibi gözüküyordu ayrıca. Aslında kulübede tek bir kişi vardı o da tek elini çenesine koymuş diğer elinde ise bir resim tutan Leo'ydu.

"Leo?" diye mırıldandı kız. Oğlan ona dalgın gözlerle bakarken Andrea yıllar önce tanıdığı o çocuktan eser kalmadığını anladı. Kıpır kıpır etrafa yaşam enerjisi saçan o çocuk gitmiş yerine dalgın bakışlı hüzünlü bir oğlan gelmişti. Gülüşleri bile cılız kalıyordu oğlanın. "Bir sorun mu var?" dedi kız ve elini boyalı sarı saçlarına daldırdı.

"Hayır." diye mırıldandı oğlan ve kafasını kaldırıp kıza baktı. Kahverengi gözler yine boş bakıyordu son bir haftada olduğu gibi. "Silah bulmuş gibi gözükmüyorsun." dedi ve yüzü şu soluk gülüşlerden biriyle kaplandı. "Kullandığın bir silah var mı?" Andromeda mutlulukla gülümsedi ve kapı girişine dayandı.

"Kılıç ama şu sıradan kılıçlardan değil bana bir Türk kılıcı lazım hilal şeklinde ve emin ol diğerlerinin pabucunu artırabilecek şekilde kullanışlı." Andrea gözlerini kırpıştırırken Leo'nun gülüşü biraz daha sıcak oldu.

"Sanırım tam sana göre bir yer biliyorum." dedi Leo ve ayağa fırladı. Üzerine kenarda duran omuzlarında gri paletler olan ceketi giydi. Andrea onu izlerken oğlan keyifle güldü. "Bu kadar harika birini yakından izlemek müthiş bir şey biliyorum ama ormanın içine gitmemiz gerek kalk hadi yavrum."

✖️✖️✖️✖️

Aslında Andromeda için ilerlemek basit olmuştu fakat aynısı Leo için geçerli değildi. Ayağı her uzamış bir köke takıldığında ya da kafasına bir çam ağacı dalı isabet ettiğinde bunu buraya kim koydu, diye homurdanıyordu. Andrea bundan o kadar rahatsız değildi ormanın içinden gelen tuhaf sesler dışında ama Leo yine şu pek meşhur kızdırma beni yakarım seni, durumunda olduğundan kendini daha rahat hissediyordu.

"Saçını boyatmışsın galiba." dedi oğlan havadan sudan konuşmak için sessizlik onun da canını sıkıyordu anlaşılan. Andrea uzun bir iç çekiş ortaya koydu.

"İki yıldır boyatıyorum, drama oyunu için en son bunun daha çok yakıştığına karar verdim." dedi ve Leo nasıl bakıyor diye başını uzattı. Burunları birbirine deyince kız hafifçe güldü. "Bu kadar harika birini yakından izlemek senin için şahane olmalı." dedi ve sesini onun gibi yapmak için kalınlaştırdı. Leo bu sefer daha gür bir kahkaha attı.

İlerlerken kocaman bir kaya parçasının önünde durdu Leo. Andrea huysuz bakışlarını kayaya çevirdiğinde oğlan elini kayanın üzerine koydu. Kaya hantal hantal yarılıp açılırken Andrea şaşkın şaşkın Leo'ya baktı, omuz silkmekte yetindi Leo. Oğlan içeri girerken teker teker floresan lambalar açılmaya başladı.

"Valdez'in mekanı böyle havalı olur." dediği zaman oğlan tekrar bıyık altından güldü. Adımlarını sıklaştırdı Andrea ona yetiştirmek için. Şaşkın şaşkın depoya bakarken Leo tahtalarlar çakılmış olan bir odanın tam önünde durdu birkaç tanesi çıkarılmıştı ve bir kişi geçebilecek büyüklükteydi. Leo diğerlerini de kırıp kenara attı.

Hypnotic | nico di angeloHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin