18- Değerli

2.1K 133 1
                                    

Korku dolu yüreği hızlı hızlı çarparken oğlunun nefes alışını duyamıyordu. Bir an için dehşete kapıldı. Aklını yitirmiş gibi hissediyordu. Murat ise vurdumduymaz bir şekilde kapıyı açıp çıktı. Alkol yüzünden ne yaptığının farkında olmamış halde merdivenlerden inmeye devam etti. Dengesini kontrol etmek için adımlarını yavaşlattı. Menekşe'nin çığlıkları kulağını tırmalayacak kadar artarken hiç umursamadan apartmandan çıktı. Her zamanki gibi Menekşe'nin abarttığını düşünerek kendini rahatlatmaya çalıştı. Vicdanını adil bir şekilde sorguya çekmeyi hiç düşünmedi çünkü onu çoktan geçmişte bırakmıştı. Annesinin onları terk ettiği gün hepsi bitmişti. O zamandan sonra kalpsiz, vicdansız, her şeye öfke kusan birine dönmüştü. Kadınları değersiz bir varlık olarak düşünüyordu. En çokta babasının ona söylediği her şey ilk günkü gibi hafızasındaydı.

"Kadınların hiçbirine güvenmeyeceksin hepsi şeytan gibi. Bak anana seni hiç düşünmeden terk etti. Hiç sordu mu oğlum nasıldır, ne yapıyorlar? Bak daha beş aylıktın seni bıraktı. Kim için sizi terk etti? Bir adam için."

Murat babasının sözlerini hatırladıkça daha da öfkeleniyordu. Yumruk yaptığı elini yürüdüğü duvara çarptı. Etrafındaki insanlar ona bakarken o eline baktı. Bir an için oğlunu düşündü. O geçmişte bıraktığı vicdanının sızlamasına engel oldu. Yine babasının onu dövdükten sonra söylediği sözleri hatırladı.

"Uslu durmazsan dayağı yersin Murat. Kaç kere dedim ana diye tutturmayacaksın. O seni düşündü mü? Elin adamıyla-"

Murat ikinci kez öfkesini duvardan çıkardı. Elinin eklem kısımları kızarmıştı. Bunu hiç takmadan yürümeye devam etti. Babasına her annesini sorduğunda yediği dayakları hatırladıkça öfkesi, nefreti çoğalmıştı. Onun yüzünden böyle birine dönmüştü. Şiddeti en çok babasından gördüğü için tıpkı onun gibi olmuştu. Babasını her şeyden çok örnek alıyordu. Çünkü annesi gittiğinde hep babası vardı. Ona sahip çıkan, büyümesine yardımcı olan babaannesi vardı. Bu hayatta onların sayesinde ayaktaydı ama hiçbiri annesi gibi olamıyordu. Her ne kadar bunu dile getirmese de kendi bile kabullenmese de bu böyleydi. Ana gibi yar olmuyordu. Hiç kimse onun yerini tutamıyordu. Onun eksikliği büyüdükçe nefrete dönmüştü ve bu kocaman olan nefret çığ gibi olmuştu. Artık sadece annesinden değil tüm kadınlardan nefret ediyordu. Onlar gözünde değersiz, kıymetsiz, hiç acınmayacak birer varlıktılar.

**

Salih bey oğlu Cemal ile konuştuktan sonra doktor geldi. Ameliyatı kabul ettiğini söyledikten sonra Ömer ve Amine yanına geldiler. Biraz sonra olacaklardan habersiz bu mutlu habere tebessüm ettiler. Amine gözleri dolmuş bir halde bakarken kapının açılmasıyla gözlerine inanamadı. Ömer de kafasını çevirip baktığında gördüğü kişiye inanamamıştı. Gelen imam ve yanında iki kişi vardı.

"Baba!" dedi Ömer.

"Oğlum sen biz evleneceğiz deyince bende imamı getirttim. Yoksa benim sizi evlendirmeden ameliyata gireceğimi mi sandınız?" diyerek gülümsedi Salih bey. Mutluluğu yüzünden okunuyordu. Her şeyi kabullenen Ömer ve Amine hiçbir şey diyemedi. Biraz sonra nikah kıyılmıştı. Allah katında evliydiler. Kendini tuhaf hissediyordu Amine. Mutlu veya üzgün değildi sadece şaşkındı. Bu olanlar gerçek olduğuna inanamıyordu.

Salih bey ameliyata girdiğinde beklemeye başladılar. Ömer evlenmiş olmalarına rağmen tıpkı Amine gibi ne mutlu ne de üzgün hissediyordu. Sadece şaşkındı. Tek dileği şuan babasının iyi bir şekilde ameliyatı geçirmesiydi. Saat ilerledikçe korkmaya başladı. Nefes alamadığını düşünerek bahçeye indi. Amine onun gidişini görünce arkasından gitti. Bahçede o yıkılmak üzere olan Ömer'e iki kez baktı. Kendinden çok güçlü olduğunu düşündüğü Ömer Kaya üzüntüden ayakta duramıyordu. Bu duruma kendi kendine kızdı Amine. Hızla yanına yetişti. Tam tepesinde dikilirken Ömer dayanamayıp ona sarıldı. Onun da hiç gitmemesi için sıkıca sarıldı. Sevdiği herkesin onu terk etmesine alışmak istemiyordu. Annesinden sonra bunu yaşamaktan çok korkuyordu. Günlerdir kendini tutarken bu kez dayanamadı. İçin için ağlamaya başladı. Bu ağlayış Amine'yi de üzmüştü. Ömer'in ona sarıldığını ve hâlâ öyle olduklarını görünce geri çekilmek üzereyken Ömer bırakmadı.

"Beni bırakma! Lütfen benim yüzümden sende gitme!"

Amine bunları neden söylediğini anlayamamıştı. Göklerden yere doğru çarpan şeye odaklandı. Kar lapa lapa yağıyordu. Küçüklüğünden beri bu anı seviyordu çünkü her yer tıpkı bir gelin gibi beyazlığa bürünmüştü. Kendini o kar gibi düşündü. Bu gece gelin olduğunu fark etti. Biraz önce buraya neden geldiğini hatırlamaya çalıştı ve duyduğu sese odaklandı. Buralara yakın bir cami olduğu belliydi. Ömer'in hiçbir şey demesine izin vermeden konuştu.

"Şimdi ağlama sırası değil başka bir şeyin sırası." dedi Amine. Ömer ne olduğunu anlayamadı.

"Sen sadece benimle gel." dedi Amine. Ömer bir şey demeden peşinden gitti. Vardıkları yere bakınca gözlerini Amine'ye çevirdi.

"Sabah namazından sonra dua etmeyi ihmal etmiyorsundur umarım ve ayrıca namaz kılmayı hatırlıyorsundur. Yoksa gerçekten sana darılırım." dedi Amine tebessüm ederek. Ömer'in kötü ruh halini düzeltmek için bunları söylediğinde tuhaf olmuştu. Onunla ilk defa böyle konuşuyordu.

"Darılamazsın çünkü hep benimle olacaksın. Beni hiç bırakmayacaksın değil mi? Annemden sonra seni de kaybedemem. Babam belki de-"

"Ömer babana bir şey olmayacak neden böyle konuşuyorsun? O yaşayacak ben de buradayım zaten. Bir yere gittiğim yok ama bizi bekleyen biri var." dedi Amine baş parmağıyla camiyi göstererek. Ömer huzurla ve güç almak istercesine sevdiği kadının ellerinden tuttu. Amine şaşkın bakışlarla ona bakarken Ömer yürümeye başladı. İkisi birlikte içeri girdiklerinde birkaç kişi dışında kimse yoktu. Abdestlerini aldıktan sonra Ömer namaza doğruldu. Amine de kadınların olduğu tarafta namaza doğruldu. Bitirdikten sonra iki elini açarak dua etmeye başladı Ömer.

"Allah'ım sen yeri göğü yarattın. Sonra biz insanları yarattın. Her hatamıza rağmen bizleri sevdin. Beni de affet Allah'ım yaptığım ve yapmadığım her şey için tövbe ediyorum. Sen bana merhamet et. Hasta olanlara şifa ver. Babamın da kazasız belasız ameliyatını geçirmesine yardım et."  dedi Ömer. Amine namazını bitirip dua ettikten sonra ayağa kalktı. Ömer'in sesini duyunca yavaşladı.

"Allah'ım sana şükürler olsun ki kaderimde Amine olduğu için. Onun saflığı, iman aşkı, dürüstlüğü hep üzerinde olsun. O her zaman sana emanet Allah'ım." diyerek şükür etti Ömer. Bunu duyan Amine tuhaf duygular içinde gülümsedi. Arkasından ona uzun uzun baktı.

**

Menekşe ne yapacağını bilemez halde telefondan ambulansı aramaya çalıştı. Korkudan eli titrediği için başaramadı. Kapıyı açıp ambulans diye bağırdıktan sonra kapının önüne doluşan insanlar ne olduğunu merak ederken aralarından biri ambulansı aradı ve biraz sonra sokağın sessizliğini ambulans sesi doldurdu. Menekşe kapıyı açıp aşağıya indi. Sağlık ekibini içeriye götürdükten sonra ilk müdahaleyi orada yaptılar. Ardından sedyeye koyup aşağıya doğru dikkatli bir şekilde indiler. Telefonunu çıkarıp Amine hocaya ulaşmaya çalıştı. Tek yakın gördüğü o vardı. Ailesine bile haber vermek istemiyordu. Onlar hiçbir zaman yanında olmamıştı. Kızlarını hiç değerli bir varlık olarak görmüyordular. Hiç gurur duymadıkları için de ilk isteyene vermiştiler kızını. Nasıl biri olduklarını bilmeden, hiç düşünmeden kararlarını vermişlerdi. Menekşe'nin konuşmasına hak bile tanımamıştılar. Şimdi hastaneye geldiklerinde yine ona aptal, beyinsiz olduğunu söyleyip hakaret etmeye başlayacaklarını biliyordu. Bu yüzden kimseye söylememişti. Bugüne dek onu anlayan onu düşünen kimse olmamıştı ki bugün olsun. O hep yalnızdı. Her başı sıkıştığında dua edip namaz kılarken Murat ona kızıyordu. Her seferinde şeytanların namazı kabul olmaz diyerek onu aşağılıyordu. Hayatında ilk kez onun değerli bir varlık olduğunu hissettiren Amine öğretmen olmuştu. Tekrar onu aramaya çalışırken ayak sesleri duydu. Kafasını kaldırıp baktığında...

AMİNEWhere stories live. Discover now