12-Gerçek Oyun

3K 169 4
                                    

Babası gözlerini açmış bir halde oğlunun başını okşadı. Ömer ise affallamış bir halde kafasını yukarıya doğru yavaşça kaldırdı. Gözleri dolu bir halde babasına baktı.

"Baba!" diyebildi Ömer. Şaşkınlığı yüzünden okunuyordu. Babası durumu sanki önceden sezmişcesine bakıyordu.

"Neden bana önceden gerçeği anlatmadın?" diye sordu Salih bey. Bunu söylerken sesi titremişti. Çünkü oğlunun tüm söylediklerini duymuş olmasına rağmen ona yine de sebebini sordu.

"Baba..." dedi Ömer. Biraz önce söylediklerini unutmuşcasına duraksadı ve gözlerini babasına çevirdiğinde dudaklarından birkaç kelime döküldü.

"Benim yüzümden seni de kaybetmek istemedim." dedi Ömer. Yıllar sonra ilk defa bu konudan bahsetti. Ağzını hiç bıçak açmazken ilk kez dilinden bu kelimeler çıkmıştı. Son söylediği ile Salih bey oğluna kıyamadı ve yalanının nedenini öğrenince yüzünde acı-tatlı bir gülümseme oluştu.

"Annemden sonra sen de gidersin diye çok korktum baba."

Salih bey'in koyu yeşil tondaki gözleri dolmuştu. Ağlamaktan kızarmış gözlerle ona bakan oğluna sarıldı. İlk defa oğlunun yanında zayıf görünmüştü. Kendini her daim kaya gibi sağlam ve yenilmez tutarken bu kez göz yaşlarına boğuldu. Ömer biraz sonra kendini topladı ve babasından ayrılıp ona gülümsedi.

"Sen şimdi beni affettin öyle mi? Sana yalan söyledim ve beni affettin. Çok ilginç. Senin kuralın da böyle bir şey olmazdı." dedi Ömer. Yine her zamanki konuşma şekline devam etmişti. Babası onun bu haline gülümsedi.

"Senin yalanını anlamadığımı mı sandın? Evet yalan söylemene kızdım ama bunu keyfi yere yapmadığını da biliyorum. Aslında başından beri şüpheleniyordum ama nedeninden emin değildim. Bugün daha iyi anladım. Peki Amine de biliyor mu nedenini?"

Ömer gözlerini yere indirdi. Onun ismi geçince birden telaşlandı.

"Evet." diyebildi sadece Ömer. Hâlâ ufak tefek gizlediği şeyler vardı. İçinde yeni yeni oluşan kıvılcımları bastırırken bile belli oluyordu.

"Evet ama ben istedim o hiç istemedi yalan söylemeyi. Ben çok ısrar ettim o yüzden." diye sonlandırdı cümlesini Ömer.

"Onu buraya çağır. Akşam yemeğinden sonra onunla konuşmak istiyorum. Hatta ikinizle."

"Ama baba-"

"Ne oldu Ömer? "

"Şey baba neyse tamam ben onu arar söylerim."

"Kesin gelsin."

"Tamam baba."

"Ömer sana bir şey soracağım ama doğruyu söyle. Neden o kız? "

"Çünkü...Onun gibisini bulamadım hatta bulmak değil bu kader. Karşıma çıkan bir mucize gibi." dedi Ömer gülümseyerek. Bu cevabı alan Salih bey düşünceli bir şekilde durdu. Kafasından türlü düşünceler geçerken Ömer farkında olmadan odadan çıktı.

Ateşin gölgesi yoktur tıpkı yalan gibi. Çünkü yalanında arkasına saklanabileceği bir doğru olamaz. Nereye giderse gitsin bu yalanı doğrulayan bir gölge yoktur. Ne söylenirse söylensin yalan insanı kendine mecbur bırakmıyor biz yalana mecbur bırakıyoruz kendimizi. Bir avuntu içerisinde çırpınıp duruyoruz işte bu hayat yolunda.

Hava iyiden iyiye kararmıştı. İstanbul her yeri ışığıyla aydınlatırken sokak lambası dakika başı yanıp sönen tarafından geçti Amine. Dışarda oynayan birkaç çocuk dışında pek kimse yoktu etrafta. Caddeye çıkıp bekledi. Biraz sonra önünde duran arabaya baktı. Yanlış bir şeyler olduğunu içten içe hissetse de kafasında soru işaretleriyle dolaşmak istemiyordu. Bu yüzden oraya gitmeyi kabul etmişti. Arkasından ona yetişen Esin kafasına gelen topla olduğu yerde durdu. Yüzünde oluşan kızgınlık ifadesi Amine'ye bakınca son bulmuştu. Çocuklara baş parmağını sallayarak Amine'nin binmek üzere olduğu arabaya yetişti. Bu sefer onu yalnız bırakmamıştı. Ömer'in arabasına bindiklerinde Esin etrafına göz gezdirdi. Yüzünde oluşan gülümsemeyi eliyle saklayarak pencereden baktı.

AMİNEWhere stories live. Discover now