"Lütfen. Bana bu iyiliği yap."

"İyilik mi? Ben sana yani size bey demeyince iyilik mi yapmış oluyorum?"

"Lütfen Amine." dedi Ömer. İsmini söylerken çok yavaşlamıştı. Yüzündeki acıyı gördükçe Amine'yi bir hüzün kapladı. Kendi babasını hatırladı yüzünü az çok gördüğünü ve karşısındaki insanın şuan neler hissettiğini bildiği için kabul etti.

"Peki Ömer." dedi. Onun ismini söylerken yavaşlamıştı. Bu üçüncü ricasıydı. Nedense ona bakınca reddedememişti. Sebebi belliydi aslında. Herkes bir babaya sahip değildi. Kendinden çok iyi biliyordu. Yüzünü az çok anımsamaya çalışırken içini bir sızı kaplamıştı. Karşısındaki insanın şuan neler hissettiğini bildiği için kabul etmişti bir nevi. Insanın babası için yapmayacağı şey yoktur. Amine de bu eksikliğinden dolayı çabucak kabul etmişti. Yalnız burada kendi yaptığının ona nasıl bir iyiliği dokunacağını çözemedi. Birazdan anlayacağı düşüncesiyle susmayı yeğledi.

Ömer bey'in önden acile girmesinden beş dakika sonra içeri Amine girdi. Etrafa bakarken Ömer bey'in hemen yanında hasta yatağında durmuş ona bakan yaşlı amcaya göz gezdirdi. Salih bey elli yaşlarında , yüzündeki gülümsemesi asla eksik olmayan güler yüzlü biriydi. Acılarını içine atmış olmasına rağmen vücudunun bu acıları kaldırmadığı çok belliydi. Bunca şeye karşın Amine'ye bakarken yüzü gülüyordu. Amine ise yanlarına doğru ürkek adımlarla gitti ve Ömer bey'in kendisi için getirdiği sandalyeye oturdu. Sanki yolunu kaybetmiş küçük bir kız çocuğu gibi bakıyordu etrafa.

"Kızım. Sen Aminesin değil mi?"

"Evet amcacığım." dedi onun tebessümüne karşılık.

"Baba! Bak gördün işte şimdi için rahat etti mi?"

"Evet...Kızım sen Ömer'in böyle yaramaz çocuk gibi olduğuna bakma. Kalbi temiz kimsenin kötülüğünü istemez. Hem öyle görünüşüne de hiç bakma. Serseri bir havası olsa da ailesini kuracağı için eli yüzü düzgün bir kız bulduğunu düşünüyorum." dedi Amine'nin gözlerinin içine bakarak. Çatılmış kaşlar ve neredeyse yarı açık ağzıyla Ömer bey'e baktı Amine. Bir cevap beklercesine bakınca gözlerini kaçırdı. Pek fazla üstünde durmadan yaşlı amcaya baktı.

"İyisiniz inşallah." dedi Amine konuyu kapatmaya çalışarak.

"Çok şükür kızım. Bizimde sayılı günlerimiz kaldı şurada."

"Baba deme öyle.Sakın bir daha bu şekilde konuştuğunu duymayayım. Sen gelinine kavuşacağım diye diye ölmek istiyorsun galiba." diye söylendi Ömer bey.

"Senden çok bahsetti. Yani geçen hafta tanıştığınızı öyledi. Fırat'ın sınıf öğretmeniymişsin." dedi gülümseyerek. Her geçen dakika şaşkınlıkla birlikte belli etmeden tebessüm etti Amine. Neyin içine düştüğüne anlam veremedi.

"Sana verdiğim sözü tutmaya çalışıyorum beni dinlemiyorsan Amine'yi dinle ve tedavini ol baba. Sana söylediklerimi ne çabuk unuttun. Gelinimi getir demiştin." dedi Ömer bey sitemkar bir ses tonuyla. Şaşırmış gözlerle baktı Amine.

"Ömer be-" dedi duraksayarak. Az önce söyledikleri tek tek beyninde tekrar ederken gözlerini devirdi Amine. Biraz önceki bey deme lafının nedeni şimdi anlamıştı. Kendisini babasına ileride gelini olabilecek kişi olarak tanıtmıştı ve bu tedavi meselesi kafasını iyice karıştırmıştı. Yüzünde beliren kızgınlıkla başını kaldırıp Ömer'e baktı. Amine'nin öfkeli olduğunu fark ettiği için yeterince mahçuptu.

Amine hâlâ düşünceliydi. En azından neler olduğunu anlatabilirdi Ömer. "Yoksa yine ben yanlış mı anladım?" diye düşündü Amine. Kafası öylesine karman çorman olmuştu ki ne düşüneceğini şaşırmış bir haldeydi.

AMİNEWhere stories live. Discover now