"Bu aslında ufacık bir kan ama senin bu hiç sandığın şey karının içinde fazlasıyla hırpalanmış. Senin bu yaptığın insanlık mı? Allah erkeklere verdiği gücü karısını dövsün diye vermedi. Bilakis namusunu , şerefini ve karısıyla çocuklarını koruyabilmesi için bu gücü verdi. Sense hem karını hem de oğlunu döverek insan olmaktan çıkmışsın." dedi Amine. Karşısında duran öfkeli adamın yüzüne iğrenerek baktı.

"Sanane benim aile meselelerimden. Çık çabuk evimden! Çık dedim!" diyerek Amine'nin kolundan çekiştirmeye başladı Murat. Kapıyı açtığında Murat'a karşılık karısı Menekşe engellemeye çalıştı.

"Hocam affedin lütfen! Nasıl geldiyseniz öyle gidin." dedi Menekşe. Onun yüzündeki yalvarıcı bakışlarla birlikte akan göz yaşlarında takılı kaldı Amine. Kolundan tutan adama karşı koyamadan kapının önünde kendini buldu. Bir çöp gibi yere fırlatılmıştı ki bağırış seslerini yeniden duydu. Eliyle kapıya hızlı ve sert bir şekilde vurmaya başladı Amine. Ne yazık ki tüm çabalarına rağmen kapıyı açan kimse olmadı. Bu olanlara nasıl göz yumabilirdi ki? Toparlanarak ayağa kalktı ve parmağına baktı. Hâlâ kan akıyordu.  Yara alan yeri peçeteyle sararak elini sıktı ve diğer eliyle cebindeki telefonu çıkardı. "Yapmam gerekeni yapmalıyım." diye düşündü Amine. Hiç vakit kaybetmeden polisi arayıp haber verdi. Onlar gelene kadar merdivenlere oturup beklemeye başladı. Az sonra polisin apartmana girişini gördü ve birden ayağa kalktı. Önden gelen polis ona bakıp konuştu.

"Siz mi aradınız?"

"Evet." dedi Amine.

"Hangi daire?"

"Şu karşısı."

"Tamam sağ olun."

Polislerle birlikte Amine dairenin önüne gelip kapı zilini çaldı. Az sonra kapı açılırken Menekşe'nin yüzü eğik bir şekilde duruyordu ki arkadan kocası Murat belinden sarılarak geldi ve polisleri yeni fark etmişcesine geri çekildi.

"Pardon memur bey. Ne için gelmiştiniz?" diye sordu Murat. Biraz önceki kaba halinden eser yoktu.

"Karınıza şiddet uyguluyormuşsunuz şikayet geldi."

"Kim etti şikayeti? Bu bayan mı? Siz onun dediğine inanıp geldiniz öyle mi? Her şikayeti pek ciddiye almayın derim. Çünkü ben karımı çok seviyorum ve arada ufak tartışmalar oluyor. Bunda büyütülecek bir şey yok."

"Peki öyleyse neden şikayet etti sizi?"

"Neden olacak polis bey. Kendisi beni kıskanıyor ona yüz vermediğim için. Bana iftira atıyor. Değil mi karıcığım?" diye sordu Murat. Bunun üzerine Menekşe başını evet anlamında salladı.

"Kocamın dedikleri doğru."

Amine bu duyduklarına inanamamıştı. Menekşe gözleri donuk ve istemsiz bir gülümseme ile olanların hiç olmamış gibi gösteriyordu. Aslında yüreği yanıyordu. Oğlu için sustu. Çünkü çaresizlik onu bu yalana sürüklemişti.

"Yalan söylüyor memur bey. Asıl kendisi bana iftira atıyor." diyerek kendini savunmaya başladı Amine. Polis memuru olayın kavgaya dönüşmemesi için uyarıda bulundu ve karşısında duran kadının yüzündeki morluklara dikkat kesildi. Bir şeyler olduğunu sezmişti.

"Peki bu morluklar?" diye sordu polis memuru.

"Orası da bize kalsın polis bey. Bizim özelimiz sonuçta. Ha bu arada dayak olduğunu düşünmeyin. Siz ne demek istediğimi anladığınızı umuyorum."

"Afedersiniz. Size iyi günler! "

"İyi günler! Gel karıcığım!" diyerek kapıyı kapattıktan sonra polis memurlarına doğru yönünü çevirdi Amine.

"Polis bey lütfen ona inanmayın. Hepsi yalan. Ben biraz önce gördüm karısına el kaldırdığını. Hatta bakın beni de yere itti parmağımda kanlı hâlâ."

"İspatınız var mı?"

"Hayır yok."

"O zaman hiçbir şey yapamayız. Kendinizde gördünüz eşi bir problem olmadığını söyledi."

"Korkudan öyle dedi."

"Kadın kendisi söylemiyorsa hiçbir şey yapamayız sizde bizi anlayın. Eğer yine de ciddi bir durum olursa haber veriniz."

"Peki memur bey. Her şey için sağ olun."

"İyi günler! "

"İyi günler! " dedi Amine apartmandan çıkarak. Dışarı çıktığı an kafasnıı kaldırıp yukarı baktı. Balkonda duran Egemen korku dolu gözlerle ona bakarken babası gelip başını okşadı. Polis memurlarının da oraya baktığını görünce oğlunu kucağına alıp içeriye götürdü adam. Başını eğip yürümeye başladı Amine. Bu yeni yeni tanımaya çalıştığı şehrin ne kadar sinsi bir zehir olduğunu kendi gözleriyle ilk kez görmüş oldu. Eve vardıktan sonra Esin'e yorgun olduğunu söyleyip odasına girdi. Pencereden dışarıya baktı.

"Şu yaşadığımız hayat tıpkı bir film gibi ama ben bir kahraman değilim. Zaten olamadım da. Yapabileceğim tek şeyi yapmalıydım." diye kendi kendine söylenerek ayağa kalktı Amine. Abdestini alıp namazını kıldıktan sonra dua etti.

Yerinden kalkıp telefonuna baktığında annesini aramaya başladı. Biraz sonra telefona cevap verip "Alo!" dedi annesi. Amine gözleri dolmuş bir halde yutkundu. Ona çok ihtiyacı vardı bu kez. Dertleşip , sohbet etmeye , kucağında uyumaya ve sarılmaya.

"Anne! Ben sizi çok özledim." diye söylediğinde sesinin titrediğini fark eden annesi "Kızım sen iyi misin?" diye sordu. Kızını çok iyi tanıyordu ve bir şeyler olduğunu anlamıştı. Amine kendini toparlayıp yanaklarından süzülen yaşları sildi.

"Anne ben iyiyim sadece sizi özledim. Sena ne yapıyor? Dersleri iyi mi? Söyle ona çok iyi çalışsın ve İstanbulu kazansın. Ben artık daya-" dedi Amine. Sözünü bitirmeden annesi anlamıştı.

"Tamam kızım söylerim ben. Hem zaten Sena'nın son senesi olmasaydı burada durur muyduk biz? Sen bekle kızım Allah sabredenlerle beraberdir. Bunu hiç unutma olur mu?"

"Unutmam anne. Siz de beni merak etmeyin ben iyiyim arada özlem duyuyorum o kadar. Başka bir şey yok."

&&&

Ders bittikten sonra çocukları velilerine teslim etti Amine. Etrafa bakarken Fırat'ın başını eğmiş bir halde bankta oturduğunu gördü. Merakla yanına gidip omuzuna dokundu ve yüzünü ona çevirdiğinde üzgün gibi görünüyordu.

"Neyin var? "

"Annem beni almaya gelecekti ama gelmedi."

"Peki öyleyse başka gelecek kimse yok mu?"

"Babam çalışıyor gelemez ki." dedi Fırat ve öğretmenine bakıp dudaklarını büzdü. Tekrar başını eğdi. Amine yanına yaklaşıp Fırat'ın başını kaldırıp baktığında ağlayacak moda geldiğini fark etti. Kış ayında oldukları için havalar kararmıştı. Bu yüzden Fırat'ın korkusu daha fazlaydı.

"Evini biliyorsan ben seni eve bırakacağım anlaştık mı? "

"Dayımı arayalım o gelsin."

"Dayın mı?" dedi Amine şaşırmış bir halde. Tereddütte kalsa da mecburen cebinden çıkardığı telefonu Fırat'a uzattı Amine. Numarayı arayıp beklemeye başladı. Sakin bir şekilde kendi etrafında yürümeye başlarken bir "Alo!" sesiyle olduğu yerde durdu Amine. Ne diyeceğini şaşırmış bir halde iken Fırat'a baktı. Söyleyeceklerini düzgün bir şekilde toparlayıp konuştu.

"Ben Fırat'ın öğretmeni Amine...Annesi gelmediği için sizin gelmenizi istedi."

"Ne? Kimse gelmedi mi? Bekleyin ben geliyorum." dedi ve telefonu birden kapadı Ömer. Resmen suratına kapatmış hissine kapıldı Amine. Bir yandan sesinin fazla tedirgin olduğunu düşündü ama hiçbir şey anlamamıştı. Dudaklarını büzerek şaşkın bir bakışla etrafa baktı. Sonra Fırat'ın yanına oturup beklemeye başlarken Esin'e de telefon açıp biraz sonra eve geleceğini haber verdi. Saate baktıkça vakit geçmiyor gibiydi. Telefonu kurcalamaya başladığında ise günler önce sahaya gidip çektikleri fotoğraflara baktı. Gözlerini ondan alamazken bunun doğru olmadığını düşünüp kafasını kaldırdığında o kahverengi gözlerle karşılaştı Amine.

AMİNEWhere stories live. Discover now