*33* Little Hangleton

Start from the beginning
                                    

"Söylemiyor ki!" dedi Rodolphus "Bir yıldır çıkıyorlarmış ama bana geçen hafta söyledi."

"Nasıl bir ağabey-kardeş ilişkisi bu?!" dedim. Bella onayladı.

Rodolphus omuz silkti "En kötü ihtimal okulun ilk günü öğreniriz." dedi ve ekledi "Hem, ben de ona evleneceğim kişiyi söylemedim."

"Nasıl ya?" dedi Bella "Bütün aile biliyor, hatta Malfoylar bile biliyor!"

Rodolphus sırıttı "Ama Rabastan bilmiyor."

Kahkaha attım.

¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤

"Evet, artık hediye faslına geçebiliriz." dedi Bella, az önce pastayı yemiştik. Cissy ile birlike minik bir kutu uzattılar. İçinden bir kolye, bir de yüzük çıktı. Yüzük sadece zümrüt içeriyordu; kolyede ise başları ve kuyrukları birbirine değen iki yılan vardı, kalp oluşturmuşlardı. Ortalarında ise kalp şeklinde kesilmiş bir zümrüt vardı. İkisine de teker teker sarıldım.

"Andrew'un verdiği yüzüğü takmak istemeyeceğini düşündük," dedi Cissy. Ona gülümsedim ve Lucius'un hediyesini açtım. Pelerin almıştı. Dışı gümüş rengi, içi ise zümrüt yeşiliydi. Ve bazı yerlerinde minik zümrütler vardı. Ona da sarıldım. Ve anında pelerin değişimi yaptım, artık Lucius'un aldığını takıyordum.

"Rodolphus? Kıza hediye almadın mı?" diye sordu Bella, azarlar bir ses tonuyla.

Rodolphus rahat bir şekilde arkasına yaslandı "Aldım ama Hogwarts'ta vereceğim." dedi ve bana göz kırptı. Ağzım şaşkınlıkla bir karış açıldı.

"Düşündüğüm şey mi?" diye sordum, anlamasını ümit ederek. Sırıtarak onayladı. Minik çaplı bir çığlık attım ve ona sıkıca sarıldım. Bana süpürge aldığına inanamıyordum.

"Hem de en yeni modelinden," diye fısıldadı kulağıma. Kahkaha attım ve geri çekildim.

"Siz ikiniz kesin bir işler çeviriyorsunuz." dedi Lucius.

"Kesinlikle." dedi Bella.

"Katılıyorum." dedi Cissy.

"Öğrenmek için beklemeniz gerekecek." dedim, sırıtarak.

¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤~¤

İki saat sonra dağılmıştık. Ben Çatlak Kazan'a gidip şömineyi kullanarak San Remo'daki bara dönmüştüm, oradan da eve Cisimlenmiştim. Şu anda ise Rose ile cebelleşiyordum. Rose, Remus ve Lily; yakındaki bir otelde kalıyordu. Maalesef ev, altı ergeni kaldıracak kadar büyük değildi.

"Ben o elbiseyi giymem." diye direttim.

"Giyeceksin," dedi Rose "Bugünkü doğum günü konsepti bu."

Kaşlarımı çattım "Benim doğum günümde konsepti niye sen ayarlıyorsun, hanımefendi?"

"Natasha Cain, çok konuşuyorsun." dedi "Ben lacivertini giydim, Lily de beyazını giydi. Sen de kırmızısını giyiyorsun. Bu tartışma burada bitmiştir."

Oflaya puflaya elbiseyi giydim ve aynada kendime baktım. Elbise kırmızı, askılı, kısa ve dardı. O kadar dardı ki vücudumu ikinci bir deri gibi sarıyordu. Tanrı'ya şükür dekoltesi yoktu. Rose'un uzattığı siyah babetleri de giydikten sonra ona döndüm "Sirius beni böyle görürse ne olur sen biliyor musun?"

"Hiçbir şey olmaz." dedi Rose "Ben kuçu bey ile konuştum ve hiçbir sapıklık yapmayacağına söz verdirdim. Yoksa süpürgesine el koyuyorum."

Kahkaha attım "Kuçu bey mi?"

Rose bana bir bakış attı ama hemen ardından o da kahkaha atmaya başladı. Ardından odamdan çıktık ve aşağı inmeye başladık. Adım seslerimizi duyan Remus ve Sirius, merdivenlerin başında bittiler. Sanırım salonda oturup bizi bekliyorlardı. Beni görünce Sirius'un gözleri parladı. Bakışlarımı yere diktim. Utanmaktan. Nefret. Ediyordum.

Insensitive ➳ Sirius BlackWhere stories live. Discover now