on beş: altın ve kan

Start from the beginning
                                    

Hızlı adımlarla meşalelerin aydınlattığı merdivenleri çıkmaya koyuldu. Yukarıdan gelen metal çınlamaları kulağını dolduruyordu. Arkasından Nico ondan bir hesap istercesine katı bakıyordu ama hiç ses çıkmıyordu.

Merdivenler bittiği an üst kattaki ışık da yandı. Altın ve mücevherlerle kaplı odada kırmızı bir yastığın üstünde beyaz zarif mücevherlerle kaplı bir taç vardı. Nico kıza korkuyla bakarken konuşmak için ağzını açtı.

"Bunu bir daha kullanmayacağına yemin etmiştin. Sana zarar veriyor, Carmen." diye mırıldandı. Carmen hipnotize olmuş bir şekilde baktığı taçtan gözlerini çekti.

"Bir parçam gibi hissediyorum onsuz bir uzvum yokmuş gibi. Nico bunu kullanmazsam onu yenemeyiz, hele onları kaybettikten sonra bir daha olmaz." kızın ağzından çıkan sözcükler ona ait değildi. Neden bahsettiğini bile bilmiyordu ama bir seyirci gibi konuşmaları dinliyordu. Nico başını kaldırıp ona baktı, gözlerinde gizlenemeyen bir umutsuzluk vardı.

"Sana güveniyorum ama ne olacağını biliyorsun. Sana oldukça fazla geliyor eğer tekrar yara alırsan iyileşmeyecek. Lütfen Carmen, başka bir yolu elbette vardır." Carmen derin bir nefes aldı fakat hiçbir şey söylemeden odaya girdi. Adımları oldukça hızlıydı ve seyirci olmaktan kurtulmuştu bir anda.

Deli gibi istediği taçı nazikçe kaldırdı ve başına taktı. Güçlü bir hava akımı yüzünü yalarken onun yerine bambaşka biri gelmişti sanki. Kanının hızlandığını ve hafifçe sarılaştığını hissediyordu kalbi bir ağaç kökü gibi etrafa ufak damarlar saçarak göğüs kafesini kavrıyordu, el ve ayak tırnakları kopuyor derisi ise lifler halinde sökülüyordu. Omuriliğinde ise güçlü bir elektrik akımı geçiyordu ve bütün sinir sisteminde ufak çığlıklar atarak saçılıyordu. Saçları teker teker dökülüyordu ve yere saçılıyordu kafası bu duruma isyan eder gibi çığlıklar atıyordu. Dişleri kopuyordu, dudakları parçalanıyordu, gözleri ise uçsuz bucaksız bir karanlıkla sarılıydı.

Sonra her şey geri sarılmış gibi tekrar oluşmaya başladı. Sımsıkı göğüs kafesine yapışmış kalbi ahtapot kolları gibi etrafa damar attı sarı bir kan onları doldururken inci gibi bembeyaz kemiklere dolandılar. Derisi yüzünü yavaşça kaplıyordu, gözleri ise aniden çığlıklar atmaya başlayan beynine tekrar bağlanmış gibi açıldı ve tozlar uçuşan havaya baktı. Gözleri kah bir hayvana, kah doğadaki renklere dönüşüyordu. Dudakları hafif bir pembelikle tekrar oluşuyordu, tırnakları bir inci taneleri gibi bembeyaz şekilde çıkıyordu saçları ise bir bitki filizi gibi derisini delip omuzlarına dökülüyordu kafasından akan altın sarısı kan saçlarına bulaşıyordu. Sonra ensesinden son kez elektrik akımı geçti ve yere düştü.

Nico koşarak yanına geldiğinde soğuk havanın bedenini yakıp kavurur gibi acı verdiğini düşünüyordu. Gözlerini acıdan kapatmıştı ve kollarını ayaklarına sarmıştı. Üzerinde hiçbir şey yoktu o güzel zırhta yok olmuştu. Nico ona üzerindeki ceketi verirken bir çuval gibi kızı kaldırdı.

Karanlık merdivenlerden inerken Carmen bir an önce uyanmayı diliyordu ama hiçbir şey olmuyordu. Acıyı hissediyordu ama aynı zamanda gücüde hissediyordu. Bu beden Carmen'a ait olamayacak kadar güçlüydü, her şey elinde gibi hissediyordu.

"Bunun olacağını biliyordun, Car." diye mırıldandı Nico kızın kulağına. Carmen yüksek sesle iç çekti fakat bu sadece akciğerlerini yaktı. Nico şatafatlı şatodaki bir odaya onu götürüp yumuşak bir yatağa yatırdı ve üzerini örttü. "Seni seviyorum, Car." diye mırıldanırken. Kızın kalbi hafifçe tekledi ve Carmen sonunda uyandı.

✖️✖️✖️✖️

"Onu bana anlatabilir misin? Carmen'ı görmeyeli çok oldu." dedi Blake. Nico eşelediği kumdan başını kaldırdı ve gözlerini kırpıştırdı. "Hâlâ benim Küçük Karamel'im mi?" Hades'in oğlu hafifçe sırıttı ama bu bir seğirme gibi gözüküyordu.

"Öyle olduğunu düşünüyorum." diye mırıldandı Nico ve eşelemeye devam etti. "Fakat acıya gücü kalmadığını da biliyorum, başına bir şey geleceğinden çok korkuyorum bu yüzden. Umarım Küçük Karamel olarak kalmayı başarır." diye mırıldandı.

Nico onun değişip geleceğinden çok korkuyordu çünkü en son Percy'i bıraktığında geçirdi hafıza kaybı onu deli edecekti. Her şey aynı kalsaydı belki harika olabilirdi ve şimdi onun kendine başka birini bulup gelmesinden çok korkuyordu.

Terk edilmek Nico'nun sözlüğünde en çok kullanılan kelimelerden biri olabilirdi. Aslında kızı kaybetmekten deli gibi korkuyordu, bir kere kız ona güveniyordu ve Hypnos ikisine güvenmişti.

"Onu nasıl buluyorsun?" dedi Blake. Nico kaşlarını çattı, Blake ise tek kaşını kaldırdı. "Alınma ama onla aranda her hangi bir çekim kuvveti olursa seni o çekimle döverim. Abilik vazifeleri." diye homurdandı ve omuz silkti. Nico hafifçe güldü bu sefer gerçekten belli oluyordu. "Bir de onun yanında böyle gülme, lanet olsun ki sana gülmek çok yakışıyor." Nico Blake gibi biri ona bunu söylediği için sevinebilirdi.

Oğlanın kahverengi saçları kesilmişti, kahverengi gibi görünen gözleri ışık saçıyordu. Mükemmel biriydi aynı zamanda oldukça yakışıklıydı. Kendine has bir çekim kuvveti vardı aynı Carmen gibi.

"O konuda endişelenme." diye mırıldandı Nico. Blake ona yine harika bir gülümseme yolladı. Tek elini oğlanın elinin üzerine koydu.

"Kendini şartlandırıyorsun." diye mırıldandı Blake. "Ki bence ileride seni bekleyen biri çıkacak."

Nico di Angelo işte o an şahane bir kahkaha patlattı.

Nico di Angelo işte o an şahane bir kahkaha patlattı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
Hypnotic | nico di angeloWhere stories live. Discover now