25. BÖLÜM: KANIN IŞILTISI

3.5K 339 35
                                    

Sakin ol, dedim kendime içten içe. Sakin ol. Bunu sen istedin. Onu sen zorladın, unutma.

Kan dolu kadehlerin bezendiği bir sofraya bakan, susamış gözler gibiydi, gece mavisi gözleri. Buzdu, kordu, alev oldu. Tehlikenin vücut bulmuş haliydi.

An itibariyle olacaklardan ürküyordum.

Elimi sımsıkı tutuyor, çenesini kasıyor ve sert adımlarını inatçı seviyede tutuyordu. Ona görmek istediğimi söylemiştim. Avlanırken nasıl bir hale büründüğünü deli gibi merak ediyordum çünkü. Bunu uzun zaman önce söylemiş olsam da, bugün aynı bahsi açınca, o da sinirlenmişti ve bu ısrarıma karşın sanki beni cezalandırmak ister gibi avlanmasına şahit olmama izin vermişti.

Şimdi bu karanlık, soğuk ve tekinsiz sokakta ikimizden başka kimse yoktu. Hızla ilerliyorduk. Büyüttüğüm gözlerim, soğuktan buz kesmişti.

"Nereye gidiyoruz?" diye sordum.

Gözlerini sabit istikametinden ayırmadan cevapladı. Sesi tenimi ısıran soğukluktan bile daha soğuktu. "Bildiğini sanıyordum." Beni tersliyordu.

"Onu demek istemediğimi biliyorsun." Yanaklarımı içe çekip, dişlerimin arasına sıkıştırdım. Öyle çok sıkmıştım ki, canım acıyınca serbest bıraktım. "Nerede avlanacaksın?"

"Görürsün."

Yaklaşık bir otuz metre daha ilerlediğimizde, şehrin ışıklarını ara sokakların ardında bırakmıştık. Mutlu yıllar yazan dükkan camekanları, ışıl ışıl süslenen ağaçları...

"Şu köşede dur." dedi elimi bırakıp. Kirpiklerimi şaşkınca kırpıp, beni öylece bırakışına baktım. Karanlık yolun üzerinde yavaş adımlarla ilerliyordu. Biraz da sallanıyordu, sanki sarhoş gibi. Birkaç adım sonrasında, iki kişi görüş mesafeme girdi. Yüzlerini tam seçemiyordum ama kıyafetleri avamdı.

"Hey!" dedi uzun boylu olanı. Eliyle Alain'i işaret ediyordu. "Paran var mı?"

Alain, boş olan ceplerini dışarı çıkardı ve "Üzgünüm beyler." diye cevapladı onları. Bir an yanına gidip gitmemekte kararsız kaldım.

"Şu şişeyi versene," dedi kısa boylu kilolu adam. Gözleri yarı kapalıydı. Kendi hallerinde insanlardı, bu belliydi. Alain, sırf ben istedim diye suçsuz iki insanı öldürecekti ama buna engel olmalıydım.

"Alain," diye fısıldadım. Omzunun üzerinden bana baktı. Gözleri boş gibi görünen gizli sözcüklerle dolup taşıyordu. "Gidelim."

Yutkundu. Yumruklarını bir kere sıkıp, serbest bıraktı. Başta tereddüt etse de hemen sonra vazgeçti ve bana doğru yürümeye başladı. Onu vazgeçirdiğim için rahatlamıştım ama iki saniye sonra o adamların sarhoş ağızlarından çıkanlar, bu rahatlamamı anında yok etmişti.

"Yine karını dövüp tüm parayı cebe indirdin değil mi?" dedi, sesinin hangisine ait olduğunu anlamadığım adamlardan biri.

"Sanki senin benden aşağı kalır yanın var." İkisi de kahkaha attı.

Alain sıkı sıkıya tuttuğu elimi aniden bıraktı ve gözlerini içine düşen şeytani bir açlıkla karanlığa dikti. Gülümserken dişlerini gıcırdatıp, dilini damağına sürttü. Beni birkaç adımda varabileceğim uzaklıktaki duvara doğru kibarca itekledi ve iki üç adım geriye gidip mekanik bir hareketle kurbanlarına döndü. Yüzündeki acılı gülümseme gözlerimin önünden gitmiyordu.

"Beyler," diye söze başladı. Onlara doğru son derece düzgün adımlar atarak yaklaşıyordu. "Demek siz kadınlarınızı dövüyorsunuz," Alaycı bir kahkaha attı. Adamlar şaşırmış ve yamulmuş bir yüz ifadesiyle, Alain'in yüzüne bakıyorlardı.

YANGIN VE YAKUT Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin