18.BÖLÜM: RUHTAKİ ATEŞ

7.4K 469 76
                                    

Huzurun ve birçok duygunun eş anlamlısı olan bir adamın kollarında, bilinçsizliğe doğru yol aldım. Onu tanıdım tanıyalı kendi karanlığımdan korkmamaya başladım. Çünkü o, kendisine ait olmayan bir dünyaya giriş yapmıştı; benim dünyama- üstelik izin istemeden- Beni, içinde dönüp durduğum karanlığın kötü yanlarından koruyordu ve ben de böyle bir iradeye ve güce sahip birine sonsuz güveniyordum.

Duygularımı kesinkes kabul etmiştim evet ama bu kabullenişle berber onu kaybetme korkusu da yeşermişti içimde. Tohumunun nasıl ekildiği belli olmayan bir histi bu. Kalbime kök salmış ve günden güne büyümeye durmuştu. O boy attıkça, kalbim göğsümden dışarıya doğru çekiliyor, acıtıyordu. Huzur ve huzursuzluk karşımı bir duyguydu bu, sonu yoktu. Öyle ki rüyalarımda bile beni rahatsız ediyordu.

Uykunun huzurla yüzdüğüm sıcak sularından yüzeye çıkıp gözlerimi açtığımda gün halen doğmamıştı ve karanlık gökyüzündeki hakimiyetini sürdürmeye devam ediyordu.

Sıcak yatağımın içindeydim ve yalnız değildim. Sırtım Alain'in göğsüne yapışmış, kolları bedenimi sımsıkı sarmıştı. Ilık nefesi enseme çarpıyor, tenimin ürpermesine neden oluyordu. Uyuyup uymadığını kontrol etmek için yerimde kıpırdandım ve tepki vermesini bekledim.

"Uyumuyorum," diye mırıldandı tatlı tatlı. Dudaklarını enseme dokundururken, belimi daha sıkı kavrayıp beni kendine doğru çekti.

"Buraya nasıl geldik?" diye sordum çatallı bir sesle. Hala uyku mahmuruydum.

"Ben getirdim," Kokumu derin derin içine çekti. "Hamakta uyuyakalınca." Diye ekledi. Yönümü ona çevirmek için debelendim ama beni öyle sıkı sarmıştı ki bu istediğim için biraz fazla çaba sarf etmek zorunda kaldım.

"Sizin gibi olanlar uyur mu?" diye sorarken artık yönüm tamamen ondan tarafa dönüktü. Kapalı gözlerini usulca araladı, yumuşacık bir ifadeyle "Evet, bizim gibi olanlar uyur." dedi güleç bir ses tonuyla. Yüzlerimiz birbirine o kadar yakındı ki bir milim daha yaklaşsa dudakları dudaklarıma değecekti. Bu sakıncalı yakınlık kalp atışlarımı hızlandırırken kurumuş dudaklarımı ıslattım. Bakışları doğrudan ıslak dudaklarıma kaydı.

"Bilerek mi yapıyorsun?" diye sordu. "Şayet öyle yapıyorsan-"

"Hayır," dedim birden utanarak. "Yani susadım sanırım dudaklarım kurumuş, ben-"

"Şu an seni öpmek için her şeyimi feda etmeye hazırım."

Bunu öyle bir dile getirdi ki sanki çölde suya hasret kalmış ve bir damla su için yanıp tutuşan biri gibiydi. "Ve her seferinde bu bakışa yeniliyorum." Gülümseyerek yumuşak dudaklarını dudaklarıma dokundurdu. Birkaç saniye süren öpücüktü bu. Kalbimin heyecanı vücudumda açıklanması imkansız semptomlara neden olurken, arzularım çoktan bir soykırımın fitilini ateşlemişti. Daha uzun olmasını umduğum öpücüğü sonrasında bunun devamının gelmesini isteyen yanım uyuduğu uykudan dirilmiş ve karşısındaki adamı baştan çıkarmanın yollarını aramaya başlamıştı.

Parmaklarımı pürüzsüz yanağına götürdüm, okşadım uzun uzun. Belimdeki eli ve koluma değen kaslı kolu gerilirken derin bir nefes aldı.

"Ben ki bunca zaman iradesi güçlü bir adamken," Islığı andıran derin bir çekti. "Söz konusu sen olunca-" Cümlesini tamamlamasına müsaade etmeden dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum. Bu tamamen içsel ve hazırlıksız yakalandığım bir isteğin refleksliydi. Buna kendim bile şaşırırken, o halinden bir hayli memnun görünüyordu. Tabii ki şaşkınlığını gizleyememişti.

YANGIN VE YAKUT Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin