26.BÖLÜM: OCAK GÜLLERİ

3.8K 332 43
                                    

Açıldı kan rengindeki narin yapraklar

Yaralı ağızlardan aktı bir nefsin zehri

Bir kurdun acı yakarışı

Kibirli bir aslanın kükreyişine karıştı.

Deprem misali sarsıldı toprak ana

Yükselen ses küçük bir kızın ruhuna sızdı.

Gri gözler, gece rengine bulandı.

Ve ocak gülleri uykuya daldı.

Düşüncelerim bir iplikti. Kaderim ise o ip üzerinde yürüyen bir sirk cambazıydı.

Karlar içine bırakılan kızgın bir demir gibiydim, soğuk tenime değdiği an ruhum boğuluyordu.

Nefret şu sıralar zihnime yakın olan tek şeydi. Onunla birbirine kötü örnek olan iki arkadaş gibiydik; ikimizde zarar görüyorduk. Sanki içinde yaşadığım bu dünya yedi arşın bir kılıçla bölünmüş, kılıcın en keskin yeri bedenime denk gelmişti. Ama beni parçalamak yerine ezmişti, bu varlığıma edilen en büyük zulümdü. Ruhumun feri sönmüştü ve karanlığın en ürkütücü kuytularına gömülmüştü.

Tanrı omuzlarıma taşımakta güçlük çekeceğim yükler vermişti; ruhumun kemikleri zedelenmişti. Sonra imtihanımın en başlarında bana onu göndermişti; omuzlarımdan teker teker indirdi yükleri, onları kendi imtihanı belledi. Onun kanatları yoktu belki evet, ama o bir melekti. O kötü biri değildi, ama hayatta kalmak için öldürüyordu. O üstün bir mevkiye sahip değildi, fakat o kutsal bedeninde saklanan ruhu yüceydi. O, benim asla hak etmediğim bir mucizeydi. Susuzluktan ölmek üzere olan bir günahkara su vermek gibiydi Tanrının onu bana göndermesi. Hiç kimse varlığını tehdit eden bir insana teslim etmezdi kaderini, ona adamazdı benliğini; ama o adamıştı. Gece mavisi gözlerinde, kainattaki tüm mücevherleri değersiz kılan o parlaklık, o anlamlı ışık başka hiç kimseye bahşedilmemişti. Benden hiç bir karşılık beklememiş, sığınağım olmayı gönüllü göze almıştı. Benim özlem duyduğum koca bir çınar ağacına dönüşmüştü varlığı; onsuzluğun verebileceği acıyı düşündüren her şey, beni bir yokluğun eşiğine düşürüyor, karabasan gibi ruhuma çöküyordu. Kalbim bu çıkmazla baş edememekten korkuyordu. Onun tenine değecek olan ufacık bir acı, benim ızdırabımdı.

***

Uykunun derinliğinden çıkmak o kadar zordu ki. Uyandığımda neredeyse akşam olmuştu. Yeni yılın ertesi günü için çok normal bir durumdu aslında. O kadar saat uyumama rağmen hala uykum vardı. Aynı zamanda bir boşluk hissediyordum, Alain kollarımda yoktu. Hemen başucumda bulunan cep telefonumu aldım ama komidinin üzerinde duran çerçeveyi görünce birkaç saniye öylece bakakaldım. Hayatıma dahil olan kıymetli bir hediyem daha vardı artık. Bu bana dün geceyi hatırlatmıştı. Gülümseyişim, odamda olduğumu fark ettiğim an kayboldu. Kendi odamdaydım! Üzerimde hala dün geceki kıyafetim vardı. Gece Alain'in evinde uykuya dalmamış mıydım ben? Beni neden buraya getirmişti? İşi çıkmış olmalıydı, yani birliğe gitmesi çok yüksek bir ihtimaldi. O zaman evde değildi. Hemen Alain'i aradım.

"Neredesin?"

"Birlikteyim. Bir sorun mu var Sima?" Sesi panik dolu çıkmıştı.

"Hayır bir sorun yok sadece... Odamdayım ve-"

"Ah evet..." Şimdi sakinleşmişti. "Sabaha karşı birliğe gitmek zorunda kaldım. O yüzden seni eve bırakmak zorunda kaldım. Andre'yi seni alması için gönderdim, gelmen gerekiyor."

YANGIN VE YAKUT Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin