22.BÖLÜM: KANLI İNTİKAM

5.8K 446 78
                                    

Oasis: Stop Crying Your Heart

Sabahın ilk ışıkları içimdeki karanlık hücreye sızıyor, ufacık da olsa ümidimin yeşermesini amaçlıyordu, ama karanlık öyle çok baskındı ki aralarına gizlice sızan ışığın üzerine çullanıyor, yerin dibine gömüyordu. Şuan arafın en ama en derin çukurunda çırpınıyordum. Cehennemin bile azabından korunmak için Tanrıya yalvardığı o iki dağ arasındaki ateş vadisine düşmek üzereydim. Önüm, arkam, sağım ve solum ateşler içindeydi. Ben yanıyordum ve ruhumla bedenimi saran ateşi geçici olarak söndürecek tek şeyin yanımda olduğunu biliyordum. Yine de yanı başımda var olması beni bu cehennemden kurtarabileceği anlamına gelmiyordu, çünkü o da benimle birlikte bu yangında mahsur kalmıştı. Benim yüzümden o da acı çekiyordu. Kurtuluş yolunu benim bulmam gerekiyordu. Bulup ikimizde kurtarmalıydım.

Büyünün bana gösterdiği her şey geçmişimi gün yüzüne çıkarmıştı. Geleceğime ise bir öngörüydü. Kurtuluşu aradığım yolda bir kişi daha olması gerekiyordu; Asena, azap köprüsünün en uç noktasındaydı, elini tutmam imkansıza çok yakındı. Ama yine başaracaktım. Ben ne yapıp ne edip bu ateşi kökünden kaldırıp düşmanlarımın üzerine püskürtecektim.

Karşımız da can çekişir gibi kıvrandıktan sonra mekanik bir sesle 'vaktimin azaldığını, kendilerine ait olduklarını düşündükleri kolyemi imparatorluğun huzurunda Frank'e taktim etmemi' istediklerini dile getirmişti Eleanor. Mesaj buydu.

Bana başta en geç bir hafta vermişti, ancak bu mesajdan sonra en az iki gün içinde rüyalarım bana yol göstermeleri, o yaratığın yaşadığı ini bulup Asena'yı bulmalıydım. Çünkü zaman aleyhimize işliyordu, zaman acımasızdı.

"Uyudun mu?" diye sordu, soğuk parmakları yanağımı bulurken. Yol boyu gözlerimi bir anlığına olsun kapatmamıştım, çünkü zihnime tutunan görüntüler göz kapaklarıma damlıyordu. Deli gibi uykum olduğu halde direnmiş, bilinçsizliğe galip gelmiştim. Ancak ne ara yaşlı kirpiklerimin alt kirpiklerime değdiğini anlamamıştım. Rüzgarın yüzüme çarpan tokatlarını bile hissedemeyecek kadar kendimden geçmiş olmalıydım. Gerçi hava o kadar da soğuk değildi, sanki son baharın bitimi gibiydi.

"Hayır." diye fısıldadım, eli benden uzaklaşırken. " Uyumadım. Uyumak da istemiyorum." Arabanın penceresindeki çıkıntıya dayanmış olan dirseğimi açık pencereden dışarı çıkarıp sarkıttım. Damarlarım o kadar gerilmiş ve kan akışım kesilmişti, sağ kolumu hareket ettiremez olmuştum.

"Eve yaklaştık." Frene yavaşça yüklenip yaklaşmakta olduğumuz evin garaj kapısına sürdü.

"Görüyorum."

İlerlemeyi durdurdu ama motor bekler vaziyette çalışıyordu. Cebinden garajın otomatik kumandasını çıkardı. Pencereden dışarı kolunu uzatıp düğmesine bastı. Beyaz garaj kapısı yavaş yavaş açılırken yüzü bana döndü.

"Her şey düzelecek, inan bana." dedi, inançlıydı. "Yanındayım."

"Bunu söylemekten vazgeç." Ani çıkışım ikimizi de şaşırttı. İri iri gözlerle yüzüne baktım. "Öyle demek istemedim." diye ekledim, sesimin sert rengini bir kaç ton kırmaya çalışıp.

Parmaklarını tekrar yanağıma değdirdi. "Biliyorum." dedi. Dudaklarının kenarları şefkatle kıvrılmıştı ama acılıydı. "Bana istediğin kadar bağırabilirsin sana kırılmam. Dert etme." Gözlerini gözlerimden bir an olsun ayırmadı. Soğuk parmakları cildimin üzerinden aşağı doğru kadife gibi kaydı; omzuma, oradan da kolumun üzerinde bir yol çizip, elimi buldu.

"Cehennemdeyim. Yok olmam an meselesi."

"Ateş ateşi yok edemez."

Bana ateş demek istemişti, bu da ister istemez yüzüme alaycı bir gülüş kondurmuştu.

YANGIN VE YAKUT Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin