22.BÖLÜM: KANLI İNTİKAM

En başından başla
                                    

"Sinirden gülüyorum." dedim hala gülümserken. Yüzüne bakmıyordum, gözlerim elimi saran parmaklarının üzerindeydi. Gene de bana baktığını hissedebiliyordum. O da belli belirsiz gülümsemişti ama bu bir saniyeden az sürmüştü. Benim de olması gerektiği gibi gülüşüm solarken dudaklarım acıyla aşağı doğru eğildi.

"Sanki kül olacakmışım gibi hissediyorum, bu çok fazla."

Sonra pencereden sarkan kolumu içeri çektim ve inleyerek başımı koltuğa vurdum. "Bilge'yi görmem gerek." dedim. Kim bilir ne haldeydi. "Saat kaç?"

"Altıyı beş geçiyor."

Bu iyiydi. Okula gitmesine daha bir buçuk saat vardı. Zaten şuan ya Bayan Margaret'ın onun için hazırladığı yatakta uyuyordu, ya da sabaha kadar kırpmadığı gözlerini tavana dikmiş ruh gibi duruyordu. Bilge'yi herkesten iyi tanırdım. Annemin ölümü onu derinden sarsmıştı, günler boyu uyumamış, benim gibi hiçbir şey yiyip içmemişti. Ama şimdi ki durumunun çok daha vahim olmasından şüpheleniyor ve korkuyordum. "Ben ineyim, sen de gelirsin." dedim, arabanın kapısını açarken.

"Pek ala."

Bir ayağımı dışarı atınca duraksadım. Omzumun üzerinden Alain'e bakıp "Sakın müdahale etme, ancak bu şekilde kendime gelebiliyorum." dedim. Kaşlarını çatıp, ne demek istediğimi sorgulayan gözlerle baktı. O daha ağzını açıp karşılık veremeden arabadan indim, garaj ve evinin bahçesini ayıran taşlığa var gücümle tekme attım. Bunu bir kaç defa ardı ardına tekrarlarken Alain arabayla çoktan garaja girmişti.

Spor ayakkabımın ucu neredeyse içe göçmüştü ve baş parmağım olmak üzere geri kalan diğer üç parmağım fena hale acıyordu. Yine de bu acı beni durduramamıştı, çünkü bir türlü hırsımı alamıyordum.

"Arabanın tekerlerine de vurabilirdin, böylece ayağını acıtmamış olurdun." dedi Alain, dirseğime dokunurken.

"Arabayı henüz yeni aldın." Yumruklarımı var gücümle sıkıyor, tekrar vurmak için hazırlanıyordum. "Beni durdurmamanı söylemiştim."

"Evet, söylemiştin ve durdurmuyorum zaten. Ayrıca araba umurumda değil, eğer kendini daha iyi hissedeceksen, garajda duruyor. Git parçala." dedi. Sinirim azalıp yerini çabucak beklenmedik bir şaşkınlığa bırakırken bakışlarımı lekelenmiş beyaz duvardan alı koyup yönümü ona çevirdim. Yüzünde yalandan eser yoktu.

"Bunu yapmayacağımı çok iyi biliyorsun." dedim yanından geçip giderken. Issız mahallenin, ıssız ruhunu hissediyordum. Yolun karşısına geçerken bile rüzgarın bu sessizlikten rahatsızlık duyduğunu yönünü şaşırmasından anlamıştım. Ama her şeyden önemlisi tam karşımda ve yaklaşmakta olduğum o evin ruhsuzluğuydu. Kalbi hangimizdi bilmiyorum ama ruhu Asena'ydı. O yokken atan kalbi işe yaramazdı. Ah şuan kim bilir ne haldeydi? O şerefsiz yaratık ona neler yapıyordu?

***

Fikirlerim bir yokluğun peşinde, dikenli asfaltın üzerinde kaderime doğru sürükleniyordu. Şuan sadece şansımın benden yana olmasını dilemekten başka çarem yoktu. Kendimi kontrol etmeyi kolları arasında olduğum adam sayesinde öğreniyor gibi olsam da, aslında nefsimin pençeleri arasında tutsaktım. Vahşi bir hayvanın yırtıcı kükremesinden yükselen yankı ile gökyüzünde uçan bir kuşun kanat çırpışından oluşan narin savaşı arasında bir paradoksa takılı kalmıştım. Hangisi benim kendimi ifade etme şeklimdi bilmiyordum. Göğsümün ortasından, kaburgalarıma kadar yayılan o korku beni yiyip bitiyordu. Hiçbir şey yapamadan beklemek beni çileden çıkarıyordu. Faydasızlık sahip olmak isteyeceğim bir lügat değildi.

YANGIN VE YAKUT Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin