'Ariana, lütfen söyler misin? Bu olay benimle ilgili bunu anlıyorum' dedim ciddileşerek.

Yüzünü bana çevirdiğinde, gözleri dolmuştu. Beynimden vurulmuşa döndüm o an. O güzel gözleri, benim mükemmelim ağlamak üzereydi. Ani bir refleksle ona yaklaştım. Oturduğum yerden resmen kalkarak onun koltuğuna oturdum. Yarım onun koltuğunda, yarım koltuk arasında ki boşlukta kalmıştı. Yüzünü avuçlarımın içine alarak bana bakmasını sağladım.

'Prensesim' dedim yüzüne doğru fısıldayarak. Bakışları beni buldu, gülümser gibi bir hareket yapmaya çalıştı ama bu gözyaşlarının akmasına sebep oldu. Parmaklarımla akan yaşları hemen sildim.

'Söyle bana lütfen' dedim.

'William' dedi. Derin bir nefes aldı. Havaya bakarak konuşuyordu. 'Eğer bu olay iyi bitmezse, sende dahil bir çok insan ölebilir' dedi.

Bu bir açıklama değildi.

'Bu olay nedir?'

'Hayatın tehlikede. Ama... Bunu tek başıma anlatamam. Büyükbaban ne dedi söyle lütfen o gelene kadar beklemek zorundayım' dedi. Bitirdiğinde gözlerime baktı.

'Yanımdan ayrılmaman gerektiğini, geldiğinde konuşacağımızı söyledi. Yalnız kalma dedi'

'Tamam' dedi burnunu çekti. Eliyle elimin üstünden gözlerini silmeye çalıştı. 'Tamam o halde o gelene kadar seninle kalırız. Bize gidelim' dedi. Hareket etmeye çalıştığında ellerimi çekmedim. Bakışları tekrar beni bulduğunda, anlamıştı.

'Babamı diyorsan eğer...' dedi sustu.

'Prenses eğer o eve gidersem sağ çıkabileceğimi sanmıyorum. Neden böyle yapıyor anlamıyorum. Bir hastalığı mı var?' dedim.

'Hayır tabiî ki. Bu...' dedi durdu. Derin bir nefes aldı. 'Bu da o olayla ilgili bir durum. Büyükbaban gelmeden anlatamam' dedi.

'Yine de oraya gidemem' dedim.

'Haklısın' dedi bakışlarını kucağında ki ellerine çevirdi.

'Bana gidelim' dedim.

Kafasını hemen kaldırdı. Kaşları usul usul havaya kaldı. Onun bu haline gülerek, hala elimde olan yüzünü sıktım ve tekrar yerime döndüm.

'Sür' dedim ellerimi göğsümde birleştirerek.

'Sana geleceğimi düşünüyor olamazsın değil mi?' dedi hala olduğu yerde duruyordu.

'Prenses, bana ne olduğunu anlatmıyorsunuz. Hayatım tehlikede öyle değil mi?' dedim.

'Evet, zeki seni anlamışsın' dedi gözlerini devirdi.

'Ve büyükbabam yanımdan ayrılmamanı söyledi. Sen beni nasıl savunacaksan?' dedim son kısmı kendi kendime söylenerek.

'Beni hafife alma William. Kolunu kırarım'

'Hep aynı tehdit başka bir şey söyler misin artık?' dedim ona bakarak.

Bakışlarını önce gözlerime sonra da bacaklarıma doğru indirdi. Elbette gösterdiği yer orası değildi.

'Tamam tamam' dedim ellerimi teslim oluyor gibi havaya kaldırdım.

'Erkekler' dedi gözlerini devirdi ve arabayı çalıştırdı.

Yol boyunca hiç konuşmadık. Soracak bir çok sorum vardı. Ama bunları sormak istemiyordum bile. Büyükbabam gelene kadar Ariana'yla baş başa olacaktım. Kendimi ona tanıtma fırsatı bulabilecektim. İstediğim zaman dokunabileceğim bir mesafede olacaktı. Dokunmama izin vermeyeceğini biliyordum ama ondan alacağım küçük bir dokunuş bile benim için yeterli oluyordu. Bir insana bu kadar bağlanmak nasıl mümkün olabilirdi? Hem de yeni tanımışken.

Ejder LorduWhere stories live. Discover now