Bölüm 22

326 22 8
                                    

Beste

Merhaba uzuuuuuun bir aradan sonra yazarınız B konuşuyor! Evet oldukça geç kalınmış bir bölüm. Maalesef okul, tatil ve ailevi problemler derken çok yoğundum. Sonunda yazmaya fırsat buldum. Lütfen vote vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. Bu arada, ya Beste için kullandığım baağyan çok hoş değil miiii <333

"Artık benimlesin."

Kai'nin bu cümlesi beynimde yankılanırken beni tutup çıkışa doğru sürüklemesine karşı çıkamamıştım. Beni Pascal'dan köpek gibi kıskandığını biliyordum. Doğum günümde bunu çokça belli etmişti zaten ama bu sefer iki terslemeyle gider sanmıştım. O ise beni hırçın bir Türk çocuğu edasıyla peşinden sürüklemeyi seçmişti.

Terasa çıktığını anladığım merdivenlerde bir kaç kez kolumu kurtarmayı denemiş ama başarılı olamamıştım. Hızlı hızlı onun peşinden giderken merdivenlere takılıp düşmemek için büyük çaba harcıyordum. Aynı zamanda Kai'nin beni neden peşinde sürüklediğini bildiğim için ne kadar özür dilese de onu peşimden koşturacağıma dair kendi içimde bir mücadele veriyordum.

Merdivenlerin sonundaki terasa açılan cam kapıyı sertçe ittikten sonra terasa girerek beni de yanına çekti. Terasa kısa bir göz gezdirdiğimde en fazla 3-5 kişinin olduğunu fark ettim. Gerçi onların da bizi pek umursayacaklarını sanmıyordum çünkü hepsinin kafası bir dünyaydı. Ve bunu kayan gözlerinden, birbirlerine sürtünüp delicesine dans etmelerinden anlamıştım. İşin garip tarafı, terasta müzik yoktu.

Kolumdan sertçe çekerek korkulukların yanına gelmeme neden olmuştu. Fazla yüksek bir bina değildi, yine de aşağıya baktığımda insanları ufak ufak görüyordum.

Bu sefer kolumu kurtarmayı denediğimde başarılı olmuştum. Tuttuğu yeri ovuşturup sertçe Kai'ye baktım. "Derdin ne senin?"

"Beni dinleyeceksin." Tereddüt etmeden çok değişik bir ses tonuyla söylemişti bunu. Ne sesini herkese duyurmak istermiş gibi bağırıyor ne de beni kırmaya çalışır gibi sertçe konuşuyordu.

Yüzüme onu küçümsermiş gibi bir ifade yerleştirdim. "Seni mi?" Yapmacık olduğu her yerinden belli olan bir kahkaha döküldü dudaklarımdan. "Peki ya dinlemezsem?"

Onun ifadesi ise hiç bozulmuyordu. "Dinleyeceksin."

"Sen o hakkını çoktan kaybettiğini biliyorsun değil mi?"

"Biliyorum." dedi gözlerini yere çevirerek. "Çok zamanını almayacağım."
Öyle kırık söylemişti ki bunu, terasa çıkarken kendime verdiğim 'onu affetmeyeceğim' sözlerine odaklanmaya çalıştım. Hayır, verdiğim sözleri bozduramazdı.

Başını yerden kaldırarak gözlerini gözlerime sabitledi. "Lütfen."

"Tamam." diye bir kelime çıkıverdi ağzımdan. Hani karşı çıkacaktım? Hani affetmeyecektim onu? Hani söz vermiştim asla dinlemeyecektim? Sert ifademe ne oldu benim? Yine kendime yenildim işte. Ben böyleydim zaten. Dışarıya karşı o kadar güçlü görünmeye çalışırdım ki, aklım çıkardı birisi benim güçsüz yanımı görecek veya zaaflarımı öğrenecek diye.

"Seni buraya özür dilemek için getirmedim."

Kaşlarım affaladığımı belli edercesine çatılmıştı. Konuşmadan, diyeceklerini beklemeye başladım. Çünkü eğer konuşsaydım 'ne sikim yapmaya getirdin o halde?' falan diyecektim, gerek yoktu.

Sessizliğimden cesaret alarak konuşmaya başladı. "Senden ve kızlardan yeterince özür dilediğimi düşünüyorum. Affetmek size kalmış. Benim seni buraya getirme amacım çok daha farklı."

Kai'nin ukalalığı az önce yumuşayan ifademi ezip geçmişti. Bir kez daha salaklığıma küfrettim. "Ben de burda durmuş seni dinliyorum ya yazık." Sinirden gülümserken terastan gitmeye yeltendim. Bir dakika daha Kai'yi dinleyecek halim yoktu. Ne olduğunu anlamadan Kai kolumdan çekerek beni terasın korkuluklarını ittiğinde sırtımı sert bir şekilde demirlere çarptım. Ağzımdan acı bir inleme dökülmesine rağmen o buna aldırışı etmeden beni korkuluklara bastırmaya devam ediyordu. O kadar yakınımda duruyordu ki nefeslerimiz birbirine karışıyordu.

ULUSLARARASI İLİŞKİLERKde žijí příběhy. Začni objevovat