Bölüm 3

686 27 2
                                    

Mileyna

Çok sevgili psikoloğum ne demişti? "Sakinleşmek için içinizden ona kadar sayın."

"Bir, iki -lanet olsun- üç, dört, beş -yeter ama artık- altı - sinirlerimi zorluyorsunuz- sekiz dokuz..."

Bir işe yaramıyordu. Zaten yarasaydı doktorum, terapide sinir krizi geçirip bana saldırmazdı. O lanet olasıca adam yüzünden 6 ay daha terapi görmüştüm. Her neyse konumuz bu değildi...

"Altıdan sonra yedi gelir. Baksana aile terbiyesi almış olan, sanırım aile terbiyesi almamış oda arkadaşımız sayı saymayı bilmiyor. Ah tatlım senin için üzgünüm." diyen sarıya sinirle baktım. Bu burnu kafdağını aşmış iki sinir bozucu kızla uğraşmak zorunda mıydım? Oda arkadaşlarım olduklarına göre sanırım zorundaydım bir kez daha lanet olsun.

"Neden bu kadar sinirlendiğini gerçekten anlamıyorum Mileylim sadece bir bardak su istemiştim." Lanet olasıca odada lanet olasıca bir sinirle lanet olasıca Beste'nin lanet olasıca kafasını ranzanın lanet olasıca köşesine lanet olasıca bir biçimde sıkıştırmak istiyordum.

"Mileyna." diye düzelttim Beste'yi. Ben ona 'Deste' desem hoşuna gider miydi? Aslında gidedebilirdi çok emin değildim. Bu kızlardan her şeyi beklerdim.

"Ha Mileylim ha Mathilda ne fark eder ki?"

"Mileyna." diye tekrar düzelttim onu, sinirlenmemeliydim. Gerçekten bu okul fazla disiplinliydi ve ben iki günlük oda arkadaşımın katili olarak okuldan atılmak istemiyordum. Aslında belki okulda efsane olurdum. Düşünsenize oda arkadaşını öldüren kızın yatırı bu odada falan derlerdi, havalı olabilirdi.

"Mileyna mı?" diye sordu şaşkınlıkla Beste. Lanet olsun sabahtan beri bunu söylüyordum nesine şaşırıyor olabilirdi ki?

"Evet." diye cevapladım onu daha sakin bir tonla "Adım Mileyna."

Düşünür gibi yaptı sonra boş boş suratıma baktı.

"Sanmıyorum..." dedi ve devam etti. "... kimliğine bak bence adının Melissa olduğuna neredeyse eminim."

Yukarı doğru döndüm, yapacak başka bir şeyim kalmamıştı. Artık bu son çaremdi. Ellerimi yukarı doğru kaldırdım.

"Allahım rica etsem şunları çarpar mısın lütfen?"

Yavaşça önüme döndüm çarpılmamışlardı hatta sırıtarak bana bakıyorlardı. Zaten duaları kabul olacak kadar iyi bir insan olmamıştım ki dualarım kabul olsaydı önce Ronaldo ile futbol oynuyor olurdum. Tamam olmazdım lakin konumuz bu değildi.

"Yüzünüzü görmek istemiyorum ben gidiyorum." diyip odadan çıktım. Bir boşluk hissettiğimde lanet edişim bu sefer kendimeydi. Çantamı odada unutmuştum. Tam kapanmamış kapıyı ittim, gözlerimi ellerimde kapadım ve içeri girdim.

"Yüzünüzü görmek istemiyorum lakin çantamı unuttum verir misiniz?" diye masum bir ses tonuyla konuştum. Ve hayatımda çoğunlukla aldığım cevabı bir kez de onlardan almış oldum.

"Hayır."
"Kesinlikle olmaz."
"Umrumda değilsin."
"Banane unutmasaydın" gözlerimi açtım ve onlara kocaman bir gülümsemeyle baktım. Hayır delirmiyordum sadece bu zamana kadar hiç arkadaşım olmamıştı. Çok konuşmazdım normalde çünkü konuşabileceğim arkadaşım yoktu. Her yıl hatta bazen yılda iki kez ülke değiştirdiğimden kimseyle arkadaşlık kurmazdım. İşin aslı kimsede benimle konuşmak istemezdi. Saçlarımı boyattığım renkten dolayı bana "marjinal" "değişik" gibi isimler takıp uzak dururlardı. Bu aptal sarıya ve egosu everesti geçmiş olan leydiye sinirlensemde sanırım onlara alışıyordum. Onlar henüz bilmesede biz arkadaştık yani sanırım, galiba, olmayadabilirdik, emin değildim.

ULUSLARARASI İLİŞKİLERWhere stories live. Discover now