Bölüm 5

428 29 3
                                    

Balım

Gözüme giren güneş ışınları yüzünden gözlerimi aralamak zorunda kaldım, hemen saaate baktım. Bu bünye bir derse daha geç kalmayı kaldıramayacaktı. Saatin daha sabahın altısı olduğunu görünce tekrar uykuya dalmak istesemde olmadı. Uyandıktan sonra uykuya dönülememesinden ve yarıda kalan rüyalardan nefret ediyordum. Yataktan kalktım ve bizim kızlara baktım. Beste'nin pembe pauntiyeli göz bandı ve Mileyna'nın yorganla içinde bulunduğu savaşı görüp gülümsedim. Garip oda arkadaşlarım vardı ama yavaş yavaş ısınıyordum onlara. Yapacak daha iyi bir işim olmadığı için duşa girdim. Suyun altında o kadar rahat hissediyorum ki sanki hiçbir şey olmamış gibi bomboş bir zihin. Belkide en rahat olduğum yer suyun altıydı. Bundan mutlu oluyordum ve tabiki çilekli duş jelimden. Bunu kullanmaktanda acayip hoşlanıyordum. Duştan sonra saçlarımı kurutmadan eşofmanlarımı giydim. Saç kurutmaktan nefret ediyordum.Odanın anahtarını alıp kızları uyandırmadan sessizce odadan çıktım.

Dersin başlamasını çok vardı ve ders bedendi. Spor salonuna vardığımda yerde oturup su içen bir Matt beklemiyordum açıkçası. Bu çocuk fazla...?

"Yanına oturabilir miyim ?" dedim bir anlık deli cesaretiyle.

"İstersen kucağıma otur, inan ki umrumda değil." dedi kafasını bana hiç çevirmeden. Şaşırmıştım. Böyle bir cevap ondan dahi olsa beklemiyordum. Şaşkınlığımı gizlemeye çalıştım. Bende yanına oturup, dizlerimi kendime çektim. Sırtım duvara değdiğinde hafiften ürperdim. Şu saç kurutma işini arada düşünmem gerekiyordu. Matt'in muhabbetine doyum olmayacağını farkettiğimde ben bir şeyler söylemeye karar verdim.

"Aynı sınıfta değiliz ama sen burdasın. Bu saatte?" kurduğum cümlenin ne kadar saçma olduğunu söyledikten sonra anlamıştım. Neden onu görünce cümle kuramadığımı inanın bilmiyordum. Açıkçası ondan çekinmiyordum fakat çekinmem gerektiğinin farkındaydım. İşte o an kafasını bana çevirdi.

"Bravo Einstein." dedi hafif gülümseyerek. Gülümsemek bir erkeğe ancak bu kadar yakışırdı galiba. O an onun gülümseyişine dalıp gidebilirdim eğer benimle dalga geçmiş olmasaydı.

"Aptal sarışın lafına inanıyor musun?" dedim büyük bir ciddiyetle. Konuyu değiştirmek adına. Çünkü cidden bu konu benim canımı çok sıkıyordu. Sarışın olmakta zor be kardeşim.

"Nerden çıktı şimdi bu ?" diye sordu. 'Ben bilmiyorum ki sana anlatayım tatlı çocuk' diyemedim. Fakat çocuk haklıydı ani konu değişimleri yapabiliyordum.

"Merak ediyorum." dedim masumca.

"Biliyor musun hala umrumda değil." dedi soğukça. Bu buzlar prensinin sorunu neydi ?

"Bu laf dışında bildiğin bir şey var mı çok merak ediyorum."

"Var. Göstermemi ister misin?" dedi kafasını bana yaklaştırarak. İşte! Erkeklerle rahat konuşamıyordunuz bile. Ben bunları düşünürken o bana yaklaşmaya devam ediyordu. Matt yaklaştıkça artan kalp ritmimin sesini duyuyor mudur acaba? dedim içimden. Kafasını iyice yaklaştırıp tam olarak gözlerini gözlerime odakladı. Masmavi gözleri açıkçası benden güzeldi.

"Bu kadar heyecanlanma sarışın. Zamanımız bol gösteririm."dedi gözlerini odakladığı gözlerimden çekerek.

"Kim heyi- haye- heyecanlanmış ahahah ben mi?" diyip dalgaya vurmaya çalıştım. Keşke heyecanlanabilmek kelimesini doğru söyleyebilseydim. Karşımda dikilip güldü.

"Ben gidiyorum sarışın antremanımı güzel böldün tebrik ederim." dedi yandaki basketbol topunu gösterip. Bende diyorum delinin zoru ne bu saatte spor salonunda. Meğer çocuk çalışıyormuş. Takım kaptanı çalışsın bi zahmet haspam.

ULUSLARARASI İLİŞKİLERWhere stories live. Discover now