Bölüm 8

521 27 3
                                    

Balım

Bir an önce bitmesi gerekiyordu. Artık dayanacak gücüm kalmamıştı. Algılayamıyordum olanları. Demek istediğim artık Felsefe dersi bitmeliydi ki öğle arasına girebilelim. Kafamı sıradan kaldırım, saate tekrar baktım. 10 dakika kalmıştı. Bitmeyen bir 10 dakika daha vardı anlaşılan. En sevdiğim şeyleri yaparken, arkadaşlarımla konuşurken, ders çalışırken, mola verdiğimde su gibi akan zamanı Dudu peri durdurmuştu galiba bunun başka açıklaması olamazdı. Ömrümün bir bölümü Sihirli Annem izleyerek geçmişti. Sihirli Annem dedim yine şalterlerim attı. Okula kendinin kopyası yollayıp derslere girmeyen Çilek seni de unutmadım. Şuan o sihire çok ihtiyacım vardı.Kopyam derse girmeli, bende odama dönüp yatağıma kavuşmalıydım bir an önce. Kafamı bahçeye çevirdiğimde Matt'i gördüm arkadaşlarıyla basketbol oynuyordu. Bir süre tablo gibi onu izledim. Beni gıcık etmediği yani konuşmadığı zamanlarda cidden hoş çocuktu. Ama çok burnu havadaydı. Biraz olsun içten davranabilmesini isterdim 'buzlar prensi'nin. Benzetmek gerekirse; o restauranlardaki portakallı ördek ben ise öğrenci evindeki filiz makarnaydım. O gösterişliydi, ben ise herkese uygundum. Ama buzlar prensinin bilmediği bir şey vardı kimse makarnaya hayır demezdi. Sonunda zilin sesini duyabilmiştim. Bir an hiç çalmayacak sandım. Tüm sınıf hızlı bir şekilde boşalırken Beste ve Mileyna sıralarından kalkıp yanıma geldiler.

"Hadi kalk çakma Barbie'm. Bu karnımı 2 dakika daha aç bırakmaya gönlüm el vermez." dedi Mileyna karının ovalayarak.

"Balım seni beklediğim her saniyem değerli bunu bil ve hızlan tatlım." diyen Beste'ye gözlerini devirerek cevap verdi Mileyna.

"Ben aç değilim siz gidin gencolar." dedim. Cidden aç değildim. Biraz rahatlamak istiyordum ve bunu Balım taktiğini kullanarak yapacaktım. Küçükken sahile yakın bir yerlerde oturuyorduk. Bende ne zaman rahatlamak istesem ya da kafam karışsa, çok bunalsam hemen kendimi su kenarına atardım. Suyu izlemeyi o zamandan beri hep çok sevmişimdir. Şimdide mağlum okulumuzun havuzu var ve öğle arası orası boş olduğu için kendimi oraya atıp kulaklıklarımı taktıktan sonra biraz huzur depolayacağım bünyeme.

"Baldan tatlı balım benim, canım sarışınım, en sevdiğim sarı, en güzel oda arkadaşım şey şimdi sen hani - " bir şeyler demeye çalışıyordu Mileyna. Ta ki Beste sözünü kesene kadar.

"Ay Mileyna lafını balla bölüyorum ama şimdi fenalık geçiriceğim ne diyeceksen çabuk söyle be." dedi çemkirerek.

"Bak Balım sana en güzel oda arkadaşım dedim ya hemen kıskandı, kıskanma esmer şekerim sende ilk üçtesin. Neyse ben konuma geliyorum hayırlısıyla yemeğine talibim, olur mu arım balım peteğim?" dedi ağzı kulaklarında gülümseyerek beni etkileyebileceğini sanan Mileyna. Garip bir kızdı hep mutlu gibi duran ama olmayanlardandı o da. Onu ağlarken gördüğümde kesin emin olmuştum o da maskeli bir mutsuzdu. Onu ben ağlatmışım gibi hissetmiştim ve bu beni cidden çok üzmüştü. Bir daha ağlamamalısın Mileylim Beste'nin değişiyle.

"Bana bir daha arım balım peteğim demeyeceksen neden olmasın?" dedim gülerek. Mileyna'da bu lafımı duyar duymaz Beste'yi sürüklemeye başladı. Kapıdan çıkacakken dönüp bana el salladı. Bende ona el salladım. Bu kızlara cidden alışmaya başlamıştım sanki uzun zamandır beraberdik gibi. Kızlar gidince bende sınıftan çıktım. Önce bir duyuru panosuna bakayım diye düşündüm ve koridorun ortasındaki büyük panoya yöneldim. Duyuruları okurken arkadan birinin bana seslenmesiyle arkama döndüm.

"Şey sen Balım olmalısın. Beste'nin oda arkadaşı?" dedi Kim Jong In çekingen bir halde. Korelilerin çok tatlı olduğunu size daha önce söylemiş miydim?

"Evet, ben Balım ve evet hobilerimin arasında Beste'nin oda arkadaşı olmak var Kim Jong In." dedim gülerek. Ama Kim Jong In bana beni anlamamış şekilde bakınca;

ULUSLARARASI İLİŞKİLERDär berättelser lever. Upptäck nu