Bölüm 7

568 30 3
                                    

Beste

Türk diline kazandırdığım bir kaç yaratıcı küfürden sonra kafamın içinde fillerin sevişmesi kadar büyük etki yaratan alarmı kapayıp yorganı üstümden ittim. Hiç küfretmeyen bir kızken nasıl oldu da çalan alarma bile küfredecek düzeye geldim bilmiyordum, ama bunu alışkanlık haline getirmeden kurtulmam lazımdı.

Yatağımda doğrularak ağızlarının suyu akarak uyuyan Balım ve Mileyna'ya baktım. Balım, hiç belli etmesem bile hayranı olduğum sarı saçları yastığa dökülmüş ve yorganın içinde kaybolmuş uyuyorken, Mileyna tam tersi şekilde yorganla sevişmiş gibi bir hali vardı. Yorganın başını görebiliyordum da peki ya geri kalanı? Allahım sen aklımdakileri sil lütfen...

Dizindeki dikişlere rağmen bu kadar rahat hareket edebilmesine şaşırmıştım. Zor bir gün geçirmişti. Dikiş atılacağını duyunca ağlayışı gözümün önünden gitmiyordu. Ağlama demiyorum Mileylim ağla, ama görmediğim bir yerde ağla lütfen. Kız fıstık gibi, doğruya doğru. Ama ağlamaya başlayınca salya sümük birbirine karışıyor. Bizim kızıl hatun gidiyor, yerin tövbe bismillah bişey geliyor. Ve benim asil gözlerim bu görüntüyü kaldıramayacak kadar narin ve kıymetli.

Bir kaç saniye daha boş boş bakındıktan sonra kalkıp duşa girdim. Her sabah duş almazsam rahat edemiyordum. Bir de nasıl bir bünyem varsa 2 gün duş almayayım kornişon turşusu gibi kokmaya başlıyordum. Tek dileğim, Allahın herkesi o an ki kokumdan korumasıydı.

Duştan çıktıktan sonra ne giyeceğime karar vermek için dolabıma doğru yöneldim. Kıyafetlerimin yalnızca bir kısmını getirebilmiştim ve bu da kombin yaratıcılığımı azaltıyordu. Dolaptan siyah deri bir şort ve üstüne kolsuz beyaz bir gömlek seçip makyaj masasına doğru yöneldim. Makyaj yapmayı çok seviyordum. İlk makyaj yapmaya başladığım zamanlarda far sürmeyi çok havalı buluyordum. Bir keresinde annemin odasına girip far paletlerinden birini yürütmüştüm. Hangi renk far süreceğimi düşünürken sevdiğim renkler arasında kararsız kalmıştım bu yüzden ters köşe yapıp nefret ettiğim renk olan yeşir far ile göz kapaklarımı, kaş ve kirpik diplerimi yemyeşil yapmıştım. İşin kötü yanı ise o halde yan villamızda oturan bir kaç yakışıklı çocuğu kesmeye balkona çıkmıştım. O çocuklar bana bakıp gülerlerken ben ise onlara en seksi hissettiğim ama dışarıdan bir terliksi hayvan gibi görünmemi sağlayan bakışları atıyordum ve "Ay ne kestiler ya" diye triplere giriyordum.
O günlerden çabucak kurtulabildiğim için tanrıya bir kez daha şükrettim.

Hazırlanmamı bitirdiğimde çantamı alıp odadan çıkacakken, girişin yanındaki rafta duran ufak ama bir insanı uyandırmak için en gerekli şeylerden biri olan oyuncak ayıyı alıp Mileyna'ya fırlattım. Kafasına ani bir darbe yiyen kızıl, yan komodininin üstündeki gece lambasını bana fırlatmak üzere eline alınca kendimi can havliyle dışarı atmıştım.

Güneş gözlüğümü takıp okula doğru ilerlerken, bahçedeki öğrencilere göz atmayı da unutmuyordum tabi ki. İlk dikkatimi çeken ise erkeklere yaranmak için şirin kız modlarına giren ve yüzüne makyaj ile bir katman daha ekleyen öğrencilerdi. Sevimli gözükebilmek için sürekli salağa yatıyorlardı.

Ama unuttukları bir şey var: akıllı bir kız diğer kızlardan daha seksidir. Bu yüzden aptalı oynamanın kimseye bir yararı olacağını düşünmüyordum.

Bir kaç kızı daha beynimde linç etmekle meşgulken yan tarafımdan biri bana seslendi.
"Önüne bak egoist, etrafa değil."

Gelen uyarıyla önüme bakma dürtümü bastırarak, yanımda yürüyen Matt'e döndüm. "Bana lakap takacak kadar umrundaysam demek ki..."

Histerik bir şekilde güldükten sonra konuştu. "Umrumda olsan çok sevineceksin demek ki?"

Ve yine katil olma iç güdülerim devreye girmek üzereydi. Adımladımı yavaşlatarak durdum. Ben durunca Matt de durmuştu. Ve sanırım hayatımın en anlamlı konuşmalarından birini şu an gerçekleştiriyordum. "Bak Matt. Olabildiğince kibar konuşacağım. Tanrı seni hamam böceği olarak yaratabilirdi. Sülük olarak yaratabilirdi. Bezelye olarak veya ne bileyim brokoli olarak yaratabilirdi. Ama o ne yaptı? Seni insan olarak yarattı. Peki sen ne yaptın? Gittin en dangalak odun oldun. Tebrik ederim." Son ana kadar beni büyük bir ciddiyetle dinleyen Matt, söylediğim şeyi anlamamış gibi bomboş bir ifadeyle suratıma baktı. Derin bir iç çekerek Matt'in omzunu pat patladım. "Sanırım tam şuanda 'umrumda değil' demen gerekiyordu delikanlı."

ULUSLARARASI İLİŞKİLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin