bir: uyku problemi yaşayan insanlar

En başından başla
                                    

Anılarının ufacık bir köşesine sıkışmış olan Blake'i hatırlamak genç kızın açık bıraktığı yaraya tuz basıyordu. Onu öldüren kişi oydu, onun ateşler içinde yanışını izlemişti. Kuzgun'nun kanatları ıslak, okyanusun derinliklerine gömülüşüne görmüştü rüyalarında.

Yüzlerce melezin ölümünü gözlerini bile kırpmadan izlemişti, denizin oğlu yuvasına sürüklenirken. Kafeslerin okyanusların en diplerine yolla çıktığını, çığlık atan ve yardım dilenen melezlerin acı dolu feryatlarını..

Şimdi babası çıkıp ona 'Herkes hata yapar bunların hiçbiri senin suçun değil, yeni bir partnerin olacak ve kahramanları öldüreceksin.' derse azda olsa kızardı.

"Öyle düşünme, Carmen. Sen de biliyorsun, bana neden burada olduğumu sordun." dedi adam ve bilmiş bir ifadeyle gülümsedi.

"Kim peki?" dedi kız ve bıkmış halinden ödün vermeyerek burnundan soludu. Genç adam arkasını taş duvara yasladı ve gizemli bir tavırla gülümsedi sanki bir şey söylerse sır açığa çıkacakmış gibi yeşil gözlerini ona doğrultu.

"Rüyanda görebilirsin belki de?" dedi ve adam beyaz bir toz eşliğinde yok oldu. Geriye kalan ise Carmen'nın yastıklara düşen bedeniydi.

Saf siyah gözlerini kuşatırken, sanki biri kulağının kenarında çekiç dövüyor gibiydi. Kardeşlerinden biri onunla uğraşıyor gibi görünüyordu ama hiçbiri güzellik uykusundan kalkıp Hermes kulübesine çıraklığa gitmezdi.

"Yardım edin!" diye bir fısıltı çıktı. Yeşil gözlerini sesin geldiği yöne doğrultu. Hafif bir ışık demirlere bağlanmış birinin yüzünü gösteriyordu. Genç kız yutkundu ve kahverengi gözlerin sahibine, bakışlarını yönelti. Siyah saçları alnına yapışmış ve kahverengiye dönmüştü. Ağzından akan kan, çenesinden süzülüyordu.

Kollarını ona yardım edebilmek için harekete geçirdi ama bir kuzgun kızın önünde uçuştu. Siyah kuşlar kızın önünü sararken tökezleyip yere düştü. Yerde bile onu rahat bırakmayan kuzgunlar kızın saçlarını çekiyor, kollarını tırmalıyordu. Keskin bir çığlık soğuk odada yankılanırken kolları yanmaya başlamıştı. Kanın yoğun, metalik kokusu burnuna dolarken bir kez daha yüzünü görebilmek için ayağa fırladı, Carmen.

Kuzgunları elleriyle uzaklaştırmaya çalıştı fakat bu kuşları daha çok sinirlendirmeye benziyordu. Kuşların arasında bir kez daha görebildi genç adamı fakat onun bu hali canını yakıyordu.

Genç kız umutsuzca koşturdu ve baygın halde duran Blake'in demirini çekiştirmeye başladı. Kolundaki yaralar her hareket ettiğinde daha çok yanıyordu, Blake ona yardım etmeye çalışıyordu ama o bu kadar yarayla pek bir ilerleme kaydetmemişti.

Kuzgunların kanat çırpışı daha çok hızlanmasını sağlıyordu, en son demirler yere düştüğünde elini beline sardı ve onu sürüklemeye başladı. Arada bir kısık bir tonda, fısıltı şeklinde konuşuyordu fakat ne olduğu bir türlü duyulmuyordu. Kuzgunlar leş görmüş kargalar gibi onlara pike yaparken kız en son yere düştü.

Blake kahverengi gözlerini ona dikti ve elini güç verircesine kızın bileğine doladı. Carmen onu rüyalarından sürükleyip gerçek hayata sokmak istiyordu ama ne yazık ki, Blake'i burada bırakmak zorundaydı.

"Beni burada bırak, sen gidebilirsin. Şansın var." diye mırıldandı Blake. Carmen gözlerini kapatıp açtı. Bir damla gözyaşı kızın yanağını sıyırıp oğlanın eline damladığı zaman Blake elini kızın yanağına koydu ve gözünü sildi.

"Lütfen, gitme." diye fısıldadı ve sesi giderek azaldı. Kuzgunlar kızın saçını çekiştirirken siyahlar içindeki oğlan anlayışla güldü ama ağzından akan kan konuşmasını engelliyordu.

Hypnotic | nico di angeloHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin