16. { Sana Kırmızı Çok Yakışıyor }

10.3K 532 32
                                    

Bu bölümü 15. Bölümün devamı olarak düşünebilirsiniz. Diğer hikayem profilimde bulabileceğiniz Teklifsiz Oyunlar adlı hikayeme bekliyorum :)

Media: MARİA SU TEKAND

Keyifli Okumalar beğeni ve yorum bekliyorum :)

Maria dış kapının ziline basılmasıyla hareketlenmiş, merdivenlerden aşağıya inmeye başlamıştı. Acele etmiyordu. Eric aşağıdaydı ve kapıyı açardı. Üzerini değiştirmediğini fark ettiğinde rengarenk kalpli pijamaları ile gözleri kocaman açılmıştı.

Ne? Kalpli pijamaları ve Eric ? Kesinlikle ona böyle yakalanamazdı. Maria, son basamakta geri adım atmıştı. Yukarı çıkıp üzerini değiştirerek aşağı tekrar inmeyi düşünse de sırtını dönmesiyle yakalanmıştı.

"Nereye gittiğini sanıyorsun Maria?"

Eyvah! İstemediği gerçekleşmiş genç adama yakalanmıştı. Genç kadının gözleri sımsıkı yumulmuş, dudaklarını dişlerken kolları yanlarda asılı kalırken sol ayağı bir sonraki basamakta sağ ayağı ise bir önceki basamakta öylece kalakalmıştı. Maria bir ileri bir geri hesabı yaparken; Eric, Maria'nın pijamalarının çoktan farkına varmış ve kahkahalarla gülmemek için dudaklarını birbirine bastırmaya çalışıyordu.

Türkiye'nin en yetenekli ajanlarından birini kırmızı, mavi, mor, yeşil, turuncu, sarı renkli kalpli pijamaların içerisinde göreceğini söyleseler, para verseler inanacağı şey değildi doğrusu. Oysa şu an capcanlı karşısında duruyordu. Gerçekti. Gerçekliğini; Maria'nın kalpli pijama şortunun açıkta bıraktığı pürüzsüz bacaklarından, elektriklenmiş saçlarından etrafa yaydığı ferah kokusundan yanlış görmediğini ayırt ediyordu.

O, saniyelerde Maria ise Eric'in daha fazla kendisini bu halde görmemesi için tavşan hızıyla merdivenleri tırmanmaya başlamıştı.

"Heyyy! Nereye kaçtığını sanıyorsun?"

Eric ise Maria'nın ne yapmaya çalıştığını kavramış jet hızıyla harekete geçerek; dudaklarını birbirine bastırmayı bırakmış, kıvrak yakıcı bir alaya bürünmüştü.

"Sen kaşındın Maria," ve Eric'in genç kadını merdivenlerde belinden kavraması bir olmuştu. Eric artık bastıramadığı ve engel olamadığı gülüşüyle omuzları sarsılarak gülmeye başlamıştı. Maria'nın çok sevdiği az olan anılarının saklı olduğu kutusunda saklamak istediği; genç adamın  içten, neşeli, çıkarsız gülüşü...

"Bırak beni, ne gülüyorsun be!"

Maria Eric'in sımsıkı belini kavramayan kolundan kurtulmaya çalışıyordu. Dirsek atması hiçbir işe yaramamıştı. Eric koza gibi sarmıştı kendisini ve basamaklardan kolaylıkla kendisini taşıyarak üstelik sarsılarak gülen bu adam, genç kadını öfkeyle kudurmuştu. Her sarsılan omuzda Maria da sallanıyor, her kahkaha da daha da öfkeleniyordu.

Uzun bacaklarını sonunda hareket ettirmeyi başarmıştı Eric'in bacağına çarptığı çelmeyle genç adam gülmeyi bırakmış dengesini kaybederek; merdivenlerden yuvarlanmaya başlamışlardı. Eric düşerken dahi genç kadını bırakmamış sıkı sıkıya sarmaya devem etmişti. Parkenin üzerine kapaklandıklarında Maria altta Eric ise üzerinde yer alıyordu.

"Offf"

Eric Maria'nın ince sesiyle tiz inleyişi karşısında  endişeyle Maria'ya bakmaya başlamıştı. Genç kadının yarası olup olmadığını tespit etmeye çalıyordu.

"İyi misin Maria?"

"Ben oldukça iyiyim Eric, ne söylerler bilirsin son gülen iyi güler buda sana ders olsun." Sonlara doğru genç kadının gözleri kısılmış sesi öfkeli ve öfkeyle aralanıp hareket eden dudaklar ise Eric'e en sevdiği beyaz çikolatayı hatırlatıyordu. Evet, Eric bir erkek olabilirdi lakin bu beyaz çikolata sevmeyeceği anlamına gelmezdi değil mi? Pekala erkeklerde çikolata sevebilirdi.

Genç kadına biraz daha yaklaşarak; "Şu an ki konumumuzu düşünecek olursak yerimden oldukça memnunum Maria, buz mavisi gözlerinde hareket eden kristalleri saya bilecek kadar yakın olmak, dudaklarını bir milim sonra öpebilecek olmak hatta şu an konuşurken dudaklarım dudaklarında ateşe değebiliyor olması kalbinin atış hızını yakından duymak teninin sıcaklığını hissetmek kesik nefeslerini yüzüme soluman ve yüzünün utançla kızarması... Benim bu kadar uzun bir cümle kurarak bu anı uzatabiliyor olmam benim için bir ders değil ancak bir hediye olabilir, aldığım en güzel hediye."  Maria, şaşkın ve tepkisiz kalırken Eric sarı başaklardan parmaklarını geçirerek genç kadının aralanmış dudaklarına tüy kadar hafif bir öpücük kondurmuştu. Sert zeminde Maria'nın daha fazla ağırlığıyla ezilmemesi için kalkmayı başarmıştı. Kalkarken genç kadını elinden ve belinden kavrayarak beraberinde kaldırmıştı.

"B...be...beni... ö..öp..t...tün,"

Maria'nın heyecan ve şaşkınlıkla kekeliyor olması onunda en az kendisi kadar etkileniyor ve çekişmelerinin karşılıklı olması turkuaz gözlerinde ki ışığı, dudaklarında ki 'Dünya'nın en şanslı adamı benim' gülüşü yer ediniyordu.  Henüz gözlerinde ki ışıktan habersiz olan Eric, Maria'nın kalbine de güneş gibi doğduğunu bilmiyordu.

"Aslında bu tam bir öpücük sayılmaz Maria... Tek kişilik hediyeleri sevmem ve senin de bir hediyeye ihtiyacın vardı ve ben verebileceğim en güzel hediyeyi verdim sana."

Maria kızara kızara kızarmaktan Mars gezegeninin rengine bürünürken Eric dudaklarından dökülen her bir kelime kalbini hoplatıyor, bocalamasına sebep oluyordu. Bedeni uyuşuyor frekansı bir türlü tutturamıyordu. Öpücük? Hediye? Ah! Daha neler olacaktı kendi kazdığı kuyuya kendi düşmüştü Maria. Pişman mıydı? Tartışılır.

Eric, uslu durmamış son hamlesini gerçekleştirmek için bir adım uzaklaşmış ama yine de Maria'yı sarmayı bırakmamıştı. Sağ elinin işaret parmağını genç kadının kalbinin üzerinde ki pijamada ki kırmızı kalpte daireler çizerek son vuruşu yapmıştı.

"Sana kırmızı çok yakışıyor,"

***

Andrew Pavlov'un evinde sessizlik hüküm sürüyordu. Enver ve Korkut aralarında birazcık olan mesafeyle kıpırtısız elleri arkalarında bekliyorlardı giriş kapısında nöbet tutuyorlardı.

Eric ve Maria'ya gönderilen karttan haberleri vardı. Beklenilen gerçekleşmiş. Otelde ki yemekte Eric ve Maria Andrew Pavlov'un dikkatini çekmeyi başarabilmişti.

Bu gece olaylar biraz hızlı gelişe bilirdi. Enver ve Korkut zemin kaç dışında evin başka bir alanına ulaşamadıkları için Andrew Pavlov amacını ve ne istediğini çözümlemek Eric ve Maria'ya kalıyordu. Üstelik Enver karşılaştığı tabloda ki kadının, Maria ile çok benzediklerini göz ardı edememişti. Belki de bu sebeple Maria'nın Andrew Pavlov'un dikkatini çekmesi bu kadar erken ve kolay olmuştu.

"Danny içeriye gel, hemen!" Enver sertçe ve kabaca çağırılmaktan oldukça hoşnutsuzdu. Bu insanlara bıkmadan teker teker hadlerini bildire bilirdi. Ne zaman mı? Tabi ki tüm bu olaylar çözümlendikten sonra. Şu an ise zamanı kolluyor, yapısına ters bir şekilde sabır ediyordu. Elbette onun da sırası gelecekti.

Kendisini çağıran adamın yanına geldiğinde tepkisiz ve bu sefer hangi sebeple çağırdığını düşünerek beklemeye başlamıştı.

"Görev yerin değişti Tahir Şimşeğin yakın koruması olarak görev yapacaksın. Yolu biliyorsun, şimdi git!"

Enver'in her bir kelimeyle yüz kasları gerilmişti. Ne yani vücudunda delikler açmak istediği adamın kuyruğunda mı dolanacaktı. Enver o anda dünyada ki sınavını vermeye başladığını düşündü. Tabi bunları düşünürken çoktan Andrew Pavlov ve Tahir Şimşeğin evi arasında ki kısa mesafeyi aşmıştı.

Korumalardan biri olduğu için ve geleceğinin haberi verildiği için bahçeye girmesi kolay olmuştu. Şimdi geriye kapıyı çalarak içeriye girmek kalmıştı. Enver bir kolunu pervazına yaslayarak zile bastı, takmaktan sıkılmış olduğu gözlüğü çıkararak gözlerini ovuşturduğunda kapının açılması ve kehribar ve mercan mavisi gözlerin şiddetli kaçınılmaz çakışması gerçekleşti.

Görevimiz Tehlike 《TEHLİKELİ OYUNLAR SERİSİ I 》TAMAMLANDI  Where stories live. Discover now