BÖLÜM 92

10 2 1
                                    

   Çarmıha germe lafını duyduktan sonra tıpkı Mürsel gibi Angelina da duyduklarına çok şaşırmıştı. Aynı zamanda, karşılarında şeytanın ta kendisi olduğuna emin olduğu biri vardı artık. Gerçekten de böyle bir gücü alt etmek imkânsız görünüyordu ve bunu da ancak, bu denli şeytanlaşabilen kişiler yapabilirdi. Yolun sonuna mı geldiklerini yoksa yolun sonuna doğru ilerlerken büyülü bir dokunuşun etkisiyle kurtulabileceklerini mi kestiremiyordu. Tek bildiği şey uyanmanın çok zor olduğu kötü bir rüyadaymış gibi hissettiğiydi... Bir melek olarak kendisini çok aciz bir durumda hissetmesi ise gururunu zedeliyor ve çaresizliğin en uçlarında gezinmesine neden oluyordu. Angelina, Yüzbaşı ve adamlarını bir kenara bırakarak Mürsel' i muhatap aldı ve kafasını ona çevirdikten sonra "Bu acıya nasıl katlanacağız bilmiyorum Mürsel... Elinde bu modern silahlar taşıyan ve böyle bir güce sahip olan kişilere karşı koymamız imkânsız gibi görünüyor! Benim bu adamlara karşı koyabilmem ve onlara karşı gücümü muhafaza edebilmem imkânsız! Buraya ilk geldiğimiz andaki gibi güçlü de değilim ve gerçekten de bizi köşeye sıkıştırdıklarını düşünüyorum." dedi oldukça duygusal ve çaresiz bir hâlde.


    Angelina bunları sadece Mürsel' in duyabileceği bir ses tonunda söylerken Yüzbaşı Benjamin' in yarattığı bir hareketlilik dikkat çekti. Arabada birlikte geldiği adamların yardımıyla dev cüsseli arazi aracının bagajından bir şeyler çıkarmaya çalışıyordu. Yüzbaşı Benjamin' i ve adamlarını biraz uğraştıran şeylerin çarmıh olduğunu gören Mürsel ve Angelina ise anlatılan her şeyin gerçek olduğuna iyice emin olmuştu artık. Mürsel hayatında hiç bu kadar büyük haç görmemişti. Amerika' da geçirdiği günlerde kiliselerin tepesinde yer alan haçları görmüştü ama hiçbiri bu kadar büyük değildi. Mürsel' in her dine, her inanca ve her farklı millete saygısı vardı ama dini, kendi şahsi çıkarları için kullananlara katlanamama gibi bir huyu da vardı. Mürsel; ateistlere, deistlere ve agnostiklere de saygı duyan biriydi ve şahsi çıkarları için dini kullananların da bu iğrençlikleri yapmasındansa ateist olmasını dilerdi, ateist olmalarını bu iğrençliğe tercih ederdi... Bu kişilerin böyle şeylere başvurmasındansa ortaya çıkıp "Ben ateistim..." demelerini bile tercih ederdi. İnsanların günahlarını değerlendirmenin başka insanlara düşmediğini düşünürdü... Ve toplumsal normlara uyan, başkalarını rahatsız etmeyen, ahlak kuralları çerçevesinde yaşayan bir insan olduktan sonra başka bir şeyi sorgulamaya hacet görmüyordu... Hele hele bu kişileri dini inancına göre yargılamayı aklından bile geçirmezdi ve herkesin de öyle yapması gerektiğini düşünürdü. Dünya insanı olabilmek ve insanın kendi ülkesi dışında bir ülkede hayatını idame ettirebilmesi için de böyle biri olunması gerekiyordu. Mürsel, her ülkede ve kültürde yaşayabilecek biriydi ve dünya insanı sıfatını hak ediyordu. Birazdan ölüme yürüyecek olmasına rağmen karşısındaki Hristiyanların yaptıklarını da tüm Hristiyan alemine mal etmiyordu... Birkaç kendini bilmezin soyunduğu kötü bir yönetmenlik denemesi, barbarca yollara başvuracak kadar kendini kaybetmiş kişilerin iğrenç oyunları olarak görüyordu... Zaten ona göre karşısındaki bu kişiler Hristiyan falan da değillerdi hatta insan bile değillerdi...


    Yüzbaşı Benjamin ve adamları ellerindeki çarmıhları yere atarken Mürsel ve Angelina da aşama aşama kâbus anının geldiğini gördüğü için psikolojik olarak çökmeye başlıyordu. Şu ana dek hiç ateşli silahları olan kişilerle karşılaşmamışlardı ve bu bir ilkti... En ufak bir hareketlerinde karşısındaki kişiler silahlarını ateşleyebilirlerdi... Üstelik bu silahlar aşırı gelişmiş bir teknolojinin ürünüydü ve hata affetmeyecek cinstendi. Hiçbir şey yapmadan beklemeleri durumunda da kendilerini çarmıhlara çivilenmiş bir vaziyette bulacaklardı. Bu teknolojiye, bu arabalara, bu silahlara karşı koyabilmelerinin imkânı yoktu ve önceki görevlerinde yaptıkları hatalar nedeniyle bu duruma düşmüşlerdi. Önceki görevlerinde her şey yolunda gitseydi eğer belki de şu anda yine geçmiş yıllardan bir dönemin içerisinde olacaklardı. Buraya gönderilme sebepleri "Bakın, yaptığınız hatalar nedeniyle gelecek işte böyle şekilleniyor... Tüm bunları gözünüzle görün ve kendinize gelin!" mesajını almaları içindi ama işler burada da yolunda gitmemişti çünkü önceki hatalar nedeniyle işlerini iyice zorlaştırmışlardı. Durum böyle olunca da atacakları adımın muhakemesini yaparken aslında bir çıkmazın içinde olduklarını ve atılacak bir adım bile kalmadığını görerek umutlarını kaybediyorlardı. Yüzbaşı Benjamin' in gözü öyle bir dönmüştü ki bu ikiliyi birer kurşunla bile ortadan kaldırmak istemiyordu... Sınırları zorluyordu ve Mürsel de bu adamın, saçmalıyormuş gibi konuştuğu şeylerde bile ciddi olduğunu anlamıştı ironik bir biçimde.


    Yüzbaşı Benjamin, sinsi sinsi ön ayaklarını ovuşturan bir sinek gibi kollarını ovuşturuyordu. Sinekler bu hareketi temizlenmek maksadıyla yapıyor olsa da Yüzbaşı Benjamin' in buna benzer bir hareket yapması ise belliydi... Şu anki hareketleri ve mimikleri, sineklerin ovuşturma hareketini yaparkenki sinsi görüntüsüne benziyordu ve bu hareketleriyle kendisinden tiksindiriyordu. Yüzbaşı Benjamin ve adamları yerdeki çarmıhı havaya kaldırmak ve sürüklemek için hamle yaparken bir silah sesi duyuldu ve Benjamin yere düştü. Başta kimse neler olduğunu, kimin ateş ettiğini ve Yüzbaşı Benjamin' in neden yere düştüğünü anlamadı bile. Başka bir yerden ateş açılıyordu ve silah patladığı anda duyulan ses de bu silahın basit bir tabanca olmadığını, dönemin tüfeklerinden biri olduğunu hissettirmişti. Çok geçmeden aynı bölgeden bir silah sesi daha geldi ve bu kez sesin geldiği yönü tam olarak algılayabilen Mürsel ve Angelina da Alice' in ateş açtığını anladı. Ortamdaki herkesin tahmin ettiği gibi tüfekle ateş açılıyordu ve Mürsel ile Angelina; Alice' in neden donmadığını, tüfeği nereden bulduğunu, bu deliliği neden yaptığını anlayamamıştı... Her şeye çok şaşırmıştı. Alice, elindeki tüfeğin kısıtlamalarına direnmek için oldukça seri hareket ediyor ve kısa sürede bir sonraki atışı yapmaya çalışıyordu... Dişi bir kaplan gibi yırtıcı, agresif ve korkusuz görünüyordu... Gözlerinden çıkan ateş her tarafı yakmaya, gerekirse kendisiyle birlikte herkesi yakmaya yetecekmiş gibi görünüyordu ve etrafa saçtığı bu enerji de kodamanları moral olarak aşağıya çekiyordu.


    Mürsel ve Angelina, neler olduğunu tam olarak anlayamasa da hiç beklemedikleri bir anda Alice' in çıkagelmesi ve kodamanlara tokat gibi bir cevap vermesi ikisini de tebessüm ettirmişti... Alice' in enerjisi, gün ışığı gibi üzerlerine doğmuştu. Alice artık üçüncü atışına doğru ilerlerken Yüzbaşı Benjamin de dahil olmak üzere tüm kodamanlar arabaların arkasına gizlenmişti ve siper almışlardı. Tam o anlarda da Yüzbaşı' nın bacağından vurulduğu ve kanlar içinde kaldığı gözlemlenmişti. Yüzbaşı Benjamin, bacağını tutarak sızlanıyordu ve bir dakika önceki hâlinden eser yoktu... Her şey tersine dönmüştü... Belki hâlâ Yüzbaşı ve adamları avantajlı durumdaydı ama motivasyon olarak her şeyin tersine döndüğünü söylemek mümkündü, Yüzbaşı ve adamları moral bakımından hızla çöküyordu. Alice silahını bir kez daha ateşlemek üzereyken "Mürseeellll! Hürreeemmmm! Çabuk burayı terk ediiinnnn! Kaçın buradaaannnn!" diye bağırdı avazı çıktığı kadar. Kodamanların birazdan Alice' in yerini saptayacakları ve onu hedef alacakları aşikârdı... Durum böyle olunca Mürsel de gitmek istemedi ama Angelina' nın tepkisiyle karşılaştı... Angelina, zaten alternatif bir gelecekte yaşayan ve hiç gerçekleşmemesi gereken olayların içinde doğup büyüyen Alice' i düşünmemeleri gerektiğini vurguluyordu... En azından işler bu denli sarpa sarmışken düşünmemeliydiler ona göre. Alice' i ve diğer insanları kökten kurtarmanın yolu daha başka yollardan geçtiği için buradaki insanları feda edilebilir görüyordu... Mürsel' in kitabını yazması ve geleceğin değişmesiyle birlikte zaten Alice de diğerleri de kurtulacaktı ve bu yüzden de bu yaşanan anlara gerçekmiş gözüyle bakılmaması gerektiğini düşünüyordu.


MELEĞİN DOKUNUŞU (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now