BÖLÜM 26

127 4 0
                                    

MAYIS 1429 - Orléans, Orta Fransa


   Beklenen an gelmişti, Mürsel ve Angelina hem hayatta kalmayı başarmıştı hem de ilk görevlerini tamamlamıştı. O kapıdan geçtikleri anda kendilerini Fransa' nın Orléans bölgesinde buldular. Geldikleri dönem Orta Çağ' ın sonlarıydı ve Fransızlarla İngilizler arasında gerçekleşen, Yüz Yıl Savaşları olarak da adlandırılan savaşlar bütününün son dönemleriydi. Mürsel ve Angelina hiç olmadıkları kadar dinç ve sağlıklı hissediyordu, başka bir boyuta geçtikleri için sağlıklarına kavuşmuşlardı. Roma' da yaşanan Roma' da kalmıştı ve yeni görevlerine başlarken de adeta her şey sıfırlanmıştı.


    Yeşil bir tepede gözlerini açan Mürsel, tepeden gördüğü manzara karşısında şaşırdı ve Roma döneminden çıktıklarını artık iyice idrak etmeye başladı. Sabahın erken saatleriydi ve sis bulutundan oluşan dumanlar yerde yatmakta olan askerlerin üstüne çökmüştü. İngilizlerin ünlü Orléans Kuşatması altı ay civarı süren kanlı çarpışmalara sahne olmuştu ve Jeanne d'Arc' ın gelişinden sonra Fransızların üstünlüğüyle sonlanmıştı. Savaşın son günlerini görecek olan Mürsel ise şu anda; zırhları, miğferleri, silahlarıyla birlikte toprağın üstünde uyumakta olan Fransız askerlerine bakıyordu. Orta Çağ' da olduklarını anlayan Mürsel tam olarak nerede olduklarını öğrenmek için Angelina' ya döndü:


- Neredeyiz böyle?


- 1429 yılındayız. Fransa Orléans' ta, birazdan İngilizler ve Fransızlar arasında çıkacak olan savaşı gözlemleyeceğiz.


- Roma' da arenanın kumlarında öleceğimizi düşünmüştüm... Ve şimdi bin yıl sonrasının Avrupa' sındayız. Aynı zamanda fiziksel olarak kendimi çok iyi hissediyorum.


- Başardın Mürsel! Testi geçtin ve şimdi artık ikinci aşamadayız. Umuyorum ki Roma' da olduğu gibi ölümün eşiğine gelmeden üçüncü göreve de geçeceğiz. O kapıdan geçerken vücudumuz da yenilendi ve adeta gençleştik. Yeni görevimize yenilenmiş bir şekilde başladık.


    Mürsel yavaşça Angelina' ya doğru ilerledi ve ona sarıldı. Eski sağlığına kavuştuğu için mutluydu ve Angelina' nın rehberliğinde gözlem yapmayı da sever hâle gelmişti. Fakat yoğun sis bulutları, birazdan çıkacak olan savaşın çirkinliğini örtmeye yetmeyecekti. Fırtına öncesi sessizlik, yerini yoğun bir kargaşaya ve kaosa bırakacaktı. Angelina savaş başlamadan önce bazı bilgiler vermek istiyordu ve tıpkı Roma Dönemi' ne ışınlanmadan önce yaptığı gibi bilgiler vermeye başladı:


"Görevi başarıyla yerine getirdiğine ve iyi olduğumuza çok sevindiğimi belirtmek istiyorum öncelikle. İçinde bulunduğumuz dönemle ilgili ve bu dönemle bağlantılı bazı bilgiler vermem gerekiyor. İngiltere Kralı III. Edward, 1337' de Fransa tahtının İngiltere Kralı' nın hakkı olduğunu söylemişti. Böylelikle tam 116 yıl sürecek ve ancak1453' te bitecek olan bir dizi savaşlar bütününe neden olmuştu. Koskaca 116 yıl boyunca iki ülke insanları öldü ve birbirlerine büyük nefret duydu. Bizim içinde bulunduğumuz savaş ise Jeanne d'Arc önderliğinde Fransa' nın kazandığı savaş oluyor. Tabii savaş bir günde bitmiyor, yani 27 Ağustos 1896' da gerçekleşen ve kırk dakikada biten İngiliz-Zanzibar Savaşı gibi ya da 29 Ağustos1526' da gerçekleşen ve Osmanlı İmparatorluğu kayıtlarındaki en kısa süren savaş olan Mohaç Meydan Muharebesi' nde olduğu gibi her şey bir anda olup bitmiyor. Şu anda tam altı ay süren ve önümüzdeki günlerde sonlanacak olan bir savaşın ortasında sayılırız. Jeanne d'Arc' a geri dönecek olursak eğer; Tanrı' dan vahiyler aldığını söyleyerek Fransa Ordusu' nun başına geçen on yedi yaşındaki bir kız çocuğundan bahsettiğimi söylemek istiyorum. Jeanne d'Arc' ın amacı ülkesini İngiliz işgalinden kurtarmak ve VII. Charles' a, Fransa kralı olarak taç giydirmekti."


    Angelina' nın anlatacak daha çok şeyi vardı ama bu uzun soluklu konuşmayı dinlemekte olan Mürsel de söyleyeceklerini unutmak istemiyordu... Bu yüzden araya girme ihtiyacı hissetti:


- Lafını böldüğüm için özür dilerim fakat çok merak ettiğim şeyi sormam gerekiyor: Yüzyıl Savaşları' nı ve Jeanne d'Arc' ı araştırmışlığım var, tüm bunlarla ilgili izlediğim filmler ve okuduğum kitaplar da var. Jeanne d'Arc' la ilgili merak ettiğim şey ise gerçekten tanrının elçisi miydi yoksa bazı tarihçilerin iddia ettiği gibi şizofren bir kız çocuğu muydu? Bu arada belirtmeden edemeyeceğim Jeanne d'Arc' ın hikâyesi beni daima derinden etkilemiştir. On dokuz yaşındaki bir kızın yakılarak idam edilmesi, yakalandıktan sonra bazı iftiralar da atılarak suçunun katlanmasının sağlanması ve idamı beklediği hücrede ısrarla üstüne gidilerek olabildiğince delirtilmesi gibi şeyler canımı çok yakmıştı. Evet Jeanne d'Arc belki tamamen masum biri değildi, belki savaş meydanında insan da öldürmüştü ya da insanların ölmesi için hamleler de bulunmuştu. Ama dönemin şartları, muhtemelen akıl sağlığıyla ilgili sorunlarının olması durumlarını da göz önünde bulundurmak gerekiyor tabii. Lafı çok uzattım ama demem o ki; Ortaçağ dediğimiz dönem çok değişik ve farklı bir dönem. Dönemin kendine has bir çekiciliği var ve dönemin ruhunu hissetmek gerçekten hoş oluyor ama aynı zamanda oldukça da vahşi bir dönem ve tasvip edilemeyecek pek çok yanı var. Neyse ben sorumun cevabını alayım...


- Ah Mürsel! Senin de belirttiğin gibi Ortaçağ tam olarak öyle bir yerdi. Jeanne d'Arc gerçekten de insanın tüylerini diken diken eden bir hayat hikâyesine sahip. Sorunun cevabına gelecek olursak eğer Jeanne d'Arc hiçbir zaman Tanrı' dan mesajlar almadı. Ama Tanrı katında özel insanlardan biri olduğunu söyleyebilirim. O özel biriydi ve kitleleri arkasından sürükleyebilen nadir kişiliklerden biriydi. Büyüdüğü ve yetiştiği ortam, kendisini dine fazla kaptırması ve geniş hayal gücü sonucunda; o yaştaki bir kız çocuğundan beklenilmeyecek işlere soyundu. İnsanlar üstünde iyi bir izlenim bırakan ve insanları etkileme konusunda yaydığı enerji sayesinde zorlanmayan bir kız olarak da girdiği yolda başarılı da oldu, izlediği yolda saygı duyulan bir kişi hâline geldi, büyük işler yaptı. Ama tüm bunları ateşle oynayarak yaptı ve en sonunda bir yerde tıkanacağı belliydi, öyle de oldu çünkü sadece bir insandı. Yani bir başka deyişle hızlı yaşayıp erken ölmeyi tercih etti. Zihninin ona oynadığı oyunların kurbanı oldu ama dünya tarihine de damgasını vurdu. Hiçbir şeye kendini fazla kaptırmamak gerekir... Bu, din söz konusu olsa bile böyledir. Aslında son derece akıllı, dünya için çok daha güzel şeyler yapabilecek bir şahıs olan Jeanne d'Arc kendisini her şeye fazla kaptırdı... Dine de, savaşmaya da, eline erkek eli değdirmeme konusundaki kararlılığına da... Zaten onun hayat hikâyesini trajik yapan da bu...


MELEĞİN DOKUNUŞU (TAMAMLANDI)Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang