BÖLÜM 8

108 7 0
                                    

   Mürsel ve Angelina, turistlerin manzara izlemek için kullandığı ve korkulukların olduğu kısımda değildi, binanın en yüksek ve en dar kısmındaydı... Dolayısıyla burada yalnızca ikisi vardı ve hava karardıktan sonra, ışıkların etkisiyle çok daha güzel görünen New York silüetine bakmakla meşgullerdi şu anlarda da. Işıl ışıl gökdelenler, East River' a yani Manhattan' nın doğusundan geçen nehre vuran ışıklar ve karınca gibi gözüken araçlar ile birlikte manzara büyüleyici duruyordu. 1 Mayıs 1931 tarihinde dünyanın en yüksek binası unvanını alan ve şu anda da dünyanın en yüksek dördüncü binası konumunda olan fakat Amerika Birleşik Devletleri' nin simgelerinden biri olma özelliğini hiçbir zaman yitirmemiş olan bir binanın en tepesinden, bu ışıltılı manzarayı izleyebilmek paha biçilemezdi gerçekten de... Şehrin birer parçası hâline gelen en ufak şeyden, en büyük şeye kadar her şey kendine has bir ahenk silsilesinin önemli bir parçası olduğunu bas bas bağırıyor gibiydi sanki. Dört bir yandan vuran ışıklar; şehrin cazibesine göz kırpan, manzaranının tamamlayıcı neferleri gibiydiler. Mürsel, Angelina' nın dediği gibi manzaranın bir parçası olup içerisinde kaybolurken, dağların arasından akan sular gibi akan şiirsel bir görselin her noktasında akıp gidiyordu adeta... Düşmüş bir meleğin kollarının arasında, yaşadığı dünya ile öbür dünyanın derinliklerinden aldığı ruhani haz arasında gidip geliyor, yerden yaklaşık dört yüz metre yukarıda, kâinattaki ufacık bir nokta gibi hissederken de dünyanın gidişatına ne gibi bir etki yapabileceğini merak ediyordu.


    Angelina' nın bahsettiği görev, Mürsel' in aklını iyiden iyiye karıştırmaya başlıyordu... Bu nedenle de bir yandan manzarayı izlerken bir yandan da bu konu hakkında konuşabileceğini düşünerek laf açtı;


- Bahsettiğin şu görev, çok büyük bir iş Angelina! Bu işe nereden başlayacağız düşünemiyorum bile...


- Çalıştığın işlerden hemen çıkmanla başlayacağız!


- Ama çalışmazsam nasıl geçineceğim? Bu söylediğinin imkânı yok!


- Son bir yıldır dünyadayım ve senin karşına çıkmadan önce para biriktirmiş olmam gerekiyordu. Görevimiz süresince yetecek olan parayı topladığım an işi bıraktım ve senin karşına çıktım. Yani para meselesini ben halledeceğim, halletim de aslında.


- Tamam, her şeyi anladım da sen meleksin sonuçta! Niye bir sene boyunca sıradan insanlar gibi çalıştın ki? Bu parayı bazı doğaüstü yöntemlerinle elde edemez miydin?


- Aslında mümkün olduğunca doğaüstü eylemlerden uzak durmam gerekiyor. Ayrıca doğaüstü eylemler aracılığıyla olsa bile parayı yoktan var edecek gücüm yok... Doğaüstü yöntemlerle, hiç kimseye yakalanmadan para çalabilirdim sadece... Ancak, hırsızlık ve kul hakkı yemek çok büyük günahlardandır ve dolayısıyla çalışarak para kazanmam gerekiyordu. Yani sırf, hırsızlık yapmamak için görevimden bir yıl önce buraya gönderildim ve bir yıl boyunca da garsonluk yaparak para kazandım.


- Ben insan hâlimle bu tarz işlerde çalışmaya katlanamıyorken, sen melek olmana rağmen bir insan gibi çalışmışsın ve didinmişsin... Sırf bunun için dünyaya bir yıl önce gönderilmişsin. Benim için, daha doğrusu bu görev için bazı şeylere katlanmışsın ve sana karşı mahcup olmak istemiyorum Angelina, yaşadıklarının ve yaşayacaklarımızın bir anlamı olmasını istiyorum... Ama önce biraz şehir turu yapabilir miyiz? Çalışmaktan kafamı kaldıramadığım için ne zamandır New York' a gelemediğimi fark ettim, artık çalışmam da gerekmediğine göre ve buraya kadar gelmişken de biraz şehri gezmenin fena olmayacağına göre böyle bir şey düşündüm.


    Şöyle bir düşünen Angelina, bu fikri uygun buldu ve "Tamam." anlamında kafasını salladıktan sonra gülümseyerek cevap vermeyi tercih etti;


    "Aslında haklısın, bu görev için çok sabırsızım ve bir an önce bunun için kafa yormak istiyordum ama biraz aceleci davrandığımı fark edebiliyorum şimdi. Bu görev için senin motivasyonunu üst düzeyde tutmamız da çok önemli ve başlamadan önce biraz kendine gelmen ve rahatlaman için, çalışırken yapamadığın şeylere az da olsa vakit ayırabiliriz diye düşünüyorum."


    Angelina, Mürsel' in bu isteğine onay verdikten sonra aynen arabada yaptığı gibi onun elini tutarak Times Meydanı' na ışınlanmalarını sağladı... Times Meydanı' nın ortasına ışınlandıklarını yani birdenbire orada doğduklarını kimsenin görmemesi için ise cadde üzerinde bulunan bir kafenin tuvaletine ışınlanmayı tercih etti. Mürsel ile birlikte tek kişilik tuvaletten çıkarak, cafenin ortasından geçmeye başlamalarıyla birlikte ise tüm gözler onlara çevrilmişti bile... Kafedeki herkes, suratının ortasında beliren şaşkınlık ifadesinin esiri olmuştu bir anda.


    Angelina ve Mürsel, caddeye adımlarını attıkları anda dört bir yanını çevreleyen ışık cümbüşü altında ne yöne gideceklerini şaşırarak, ayaklarının düğümlendiğini hissettiler... Times Meydanı' nın göz kamaştırıcı ışıltısı, dünyanın her tarafından gelen insanların sağlarından ve sollarından geçmesi, süper kahraman kostümüyle dolaşarak para kazanmaya çalışan insanların koşuşturması eşliğinde sanki dizlerinin bağı düğümlenmişti ikisinin de. Çok geçmeden Mürsel, insanların oturması için oluşturulmuş olan ve tam meydanda bulunan platforma doğru yürümelerinin fena olmayacağını düşündü ve oraya doğru ilerlediler. Bir müddet de burada oturarak Times Meydanı manzarasını izlemeyi tercih ettiler. Times Meydanı' nın ışıltısı ve afili yüzü, buraya sık gelemeyen Mürsel' e kucak açıyormuşçasına göz kırpıyordu sanki... Aylar sonra; çalışmak dışında yaptığı bir aktivitenin, güzel meleğiyle birlikte Times Meydanı' nın göbeğinde oturmak olması, hem çok değişik hem de harika bir duyguydu onun için... Onu çukura çekmek için çabalayan mahlukatları, ışığıyla onu yüzeye çıkaran meleği sayesinde defetmiş gibi hissediyordu artık.


MELEĞİN DOKUNUŞU (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now