BÖLÜM 28

115 4 0
                                    

   Angelina' nın bu uzun konuşmasından sonra duygulanan ve gözleri dolan Mürsel araya girme ihtiyacı hissetti:


- Özellikle son cümlelerin bana görevimizin kutsallığını tekrar hatırlattı ve beni duygulandırdı Angelina. Gerçekten de başarılı olmak için sabırsızlanıyorum ve her şey güzel bir şekilde sonlandıktan sonra göreceğim günlerin gelmesini bekliyorum. Dediğin gibi bu dönemleri zaten araştırmış ve bu dönemler hakkında bilgi sahibi olmayı seven biriyim. Yine belirttiğin gibi o dönemlerin ruhunu hissetme konusunda da başarılıyım. Bir gün bizzat bu dönemleri göreceğimi hiç düşünmemiştim ama o günleri de gördüm. Bizzat gördüklerim ve yaşadıklarım konusunda iyi gözlem yaptığıma emin olabilirsin. O bahsettiğin köprüyü kuracağıma ve hislerimi kağıda dökerken insanlığı uyandırma konusunda başarılı olacağıma söz veriyorum.


- Ah Mürsel! Ben bunu zaten biliyorum ve sana güveniyorum. Sen Roma Dönemi' nde yaptıklarınla rüştünü ispatladın zaten. Kaldı ki ilk görevimizde bizi o derece zorlukların beklediğini tahmin etmemiştim. Ben meleğin olarak yanındayım ve sonsuza kadar seni destekliyorum. Sana tüm bunları anlatırken; seni, elinde maşası olan küçük bir çocuk yerine koymuyorum... Ya da kafana vura vura sana bir şeyler öğretmeye çalışan katı öğretmen rolünü oynamıyorum. Bunları söylemek ve anlatmak benim görevim... O yüzden anlatıyorum. Seni her an tetikte tutabilmek için, tüm bunları biliyor olsan bile sana hatırlatmam gerekiyor. Bilgilerini, anılarını, tecrübelerini, hislerini anbean gündeme getirmem gerekiyor. Ayrıca şunu da belirtmeliyim ki biz burada Fransa' nın ya da İngiltere' nin taraftarı değiliz. Biz geçmişte yaşanmış ya da gelecekte yaşanacak olan savaşların taraftarı olamayız. Bizim görevimiz gözlem yapmak. Fransa' nın İngiltere' ye üstünlük sağlamaya başladığı döneme gelmiş olmamız, bizim Fransa' nın yanında olduğumuzu göstermez. Bu savaşlar da kimin haklı kimin haksız olduğuyla da ilgilenmiyoruz çünkü bana göre savaş başlı başına iğrenç bir şeydir... Neden savaş çıktığı bizi ilgilendirmiyor. Çünkü savaşlar genel olarak insanlara özgü zayıflıklar, kişisel egolar nedeniyle çıkıyor. Savaş, hiç başlamaması gereken bir insanlık ayıbı ve bir kere başladıktan sonra o bölge dünya üstünde cehennemi yaşıyor. Savaşın hiç çıkmaması gerekiyor, çıktıktan sonraki kısım tam bir kaos zaten. Yani dünyayı geçmişe değil de geleceğe götürmemiz gerekiyor. Dünyayı geleceğe götürmek de geçmişten geçiyor. Geçmişe gelerek, insanlığa geçmişteki hatalarına düşmemelerini hatırlatacağız ve geçmişteki kötülükleri anımsayan insanlık da dersini alacak umarım. Dünyada şu anda eskisi kadar savaş yaşanmıyor, bir ülkeye savaş ilan etmek insanlık suçu sayılıyor, insanlar savaşmak istemiyor. Ancak bir anlık fitilin ateşlenmesiyle birdenbire üçüncü dünya savaşı da çıkabilecek durumda. Dünya eskiye yani savaşların bol olduğu dönemlere de dönebilir, savaşların yok denecek kadar az olduğu ve teknolojinin tamamen iyiye kullanıldığı, tüm insanlığın birlik olduğu yıllara da gidebilir. Bizim tercihimiz tabii ki ikincisi ve bunun için elimizden geleni yapmak zorundayız. Ama gördüğün gibi insanların bir kısmı oldukça cahil ve bir şeye körü körüne bağlanma eğiliminde. Bağlı olduğu şeyin kötü yanlarını görmeden, kötü yanlarını iyileştirmeye çalışmadan, körü körüne taraftarı olma eğiliminde. İnsanların tamamının bu eğilimden kurtulması uzun yıllar sürecek ama amiyane tabirle söyleyeceğim; kafalarına nükleer füzeyi yememelerini sağlamak senden geçiyor ve bu yakın zamanda çözülmesi gereken bir sorun.


- Ortaçağ' ın kendine has dinamikleri arasında güçlünün güçsüzü ezmesi de var... Ve güçlü olan taraf, karşı tarafı insan olarak bile görmediği için acımasızca davranabiliyor... Adı üstünde düşman... Düşmanı genelde insan olarak görmüyorlar. Güçlü olduğu dönemlerde işgal girişiminde bulunduğu için İngiltere' yi suçlayamam. Ya da bir Türk olarak şu anki dini ve politik sorunlar nedeniyle Fransa' ya iyi olmuş diyemem. Fransa, ülkesini İngiliz işgalinden kurtardığında da İngiltere' ye iyi oldu diyemem. Tüm ülkelere ve milletlere saygım var. Hepsinin kültürünü kendine has buluyorum ve hepsinin kültüründen alınabilecek yararlı birçok şeyin olduğunu düşünüyorum. Sıcağı sıcağına yaşanan bir savaşın içinde olacak olmamıza rağmen bizim taraf olamayacağımızı biliyordum. Ben İngilize de, Fransıza da, Amerikalıya da insan olduğu için değer veriyorum, onları kendimden farklı görmüyorum. Ayrıca savaş o kadar kötü bir şey ki insanların sorgulama yetisini de ortadan kaldırıyor. Birbirleriyle savaşan her iki ülkenin askeri de ölünce şehit olacağını ve karşı taraftaki askerin düşman olduğunu, bu yüzden de cehennemlik olduğunu düşünüyor. Askerlerin çoğu sorgusuz sualsiz buna inanıyor ve bu çok acı bir durum. Yani ortada savaşan iki taraf ve bir günah var... Senin görüşüne göre sen, karşı tarafın görüşüne göre de kendileri cennete gidecek... Peki iki taraf da cennetlikse ortada gün gibi duran savaşın günahı kimin?


- İşte bu yüzden savaşları dünya üstünden silmemiz gerekiyor!


    Mürsel' in görüşleri ve fikirleri Angelina için altın niteliğindeydi. Angelina, Mürsel' in böyle biri olduğunu biliyordu ve tahmin edebiliyordu... Ama yine de Mürsel' in ağzından bunları duymak ferahlık veren tatlı bir esinti gibiydi. Mürsel' in neden seçildiğini çok iyi anlıyordu. Mürsel neden seçildiğini yavaş yavaş belli ediyordu. Mürsel' i görür görmez onda fark ettiği ışık, şimdi çok daha belirginleşiyordu. Onun yaydığı ışığı fark etmemek mümkün değildi ama şimdi adeta parıldıyordu. Bu hararetli konuşmalar ve beyin fırtınası devam ederken yine bir sessizlik olmuştu. Bu kadar beyin fırtınasından sonra ara ara gelen bu sessizlikler adeta gerekliymiş izlenimi de yaratıyordu. Bu kısa sessizliğin ardından Mürsel yine aklına takılan bir soruyu sormak istedi:


- Roma Dönemi' nden buraya ışınlandık ve oradaki hengâmeden kurtulduk ama arenanın ortasında beliren bir kapıdan geçerek buraya geldik. Dolayısıyla tüm bu olanları herkes gördü. Peki tarihin akışı içerisinde bu olayın durumu nedir şu anda? Oradaki insanlar gördüklerini nasıl yorumladı?


- Bunu merak etmiş olman ve öğrenmek istemiş olman çok normal. Oradaki insanlar hiçbir şey görmedi. Güçlü beyaz ışık hepsinin gözünü aldı ve bir anlığına hiçbir şey göremez hâle geldiler. Görme yetilerini tekrar kazandıklarında ise bizim ortada olmadığımızı fark ettiler. Ne olduğunu ya da bizim nasıl ortadan kaybolduğumuzu anlayamayan insanlar bunu büyüye yordu ya da fırsattan istifade ederek oradan kaçtığımızı düşündüler. Bir kısım insan büyüyle kaçtığımızı düşündü ama ellerinde kanıt yoktu, bir kısım insan ise çıkan karışıklıktan faydalanarak kaçtığımıza inanmak istedi. İmparator II. Theodosius' un emriyle; başta Tiberius ve Gregorios olmak üzere tüm ensesi kalınlar peşimize düştü ama tabii ki bizi bulamadılar.


- Yani doğa yine bir şekilde dengesini buldu ve sırrımız açığa çıkmadı.


- Aynen öyle Mürsel. Olabilecek en iyi şekilde ölümden kurtulduk ve olabilecek en iyi şekilde de orada kalan insanlar hayatlarına devam etti ya da edemedi. Sonuç olarak biz üstümüzdeki sorumluluktan kurtulduk.


MELEĞİN DOKUNUŞU (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin