BÖLÜM 13

116 4 0
                                    

Tüm bu uğultulu adeta sisli atmosfer edasında gezinen fikirler, aklımdan geçerken odamın kapısına doğru yaklaşan bir ışık fark ettim. Koridorun sağ tarafından yaklaşıyordu. Odamın kapısına geldikçe çoğaldığını ve gözlerimin önüne net bir biçimde geldiğini hissediyordum. Gözlerimi kapatmak istesem de yapamadım. Artık göz kapakları mı kontrol edemiyor, başımı istediğim yöne çevire miyordum. Korku, endişe ve bilinmezliğin vücudumu soğutan hissiyatı pençeleriyle beni sıkıca tutuyordu. Bunun mantıklı bir açıklaması olabilir miydi? Bildiğim fizik kurallarının ve yaşama dair görünen bulguların tam aksi yönünde ilerleyen bir andı.

Işık iyice çoğalmış ve yaklaşmıştı. Adım sesi ile birlikte bir bastonun yere sürtünme sesini duymaya başlamıştım. Odamın içerisinde yüksek bir şekilde yankılanacak kadar yakındı artık. Yatağımda hareketsiz bir vaziyette, korkudan kaskatı keşilmişken kapının eşiğin de bir ayağın ucunu gördüm. Parmak uçları ve ayak tabanında siyah çamur ya da katrana benzeyen lekeler vardı. Hareket etmeye çalışsam da bu çabam boşuna efor sarf etmekti. Kıpırdayamıyordum.

İleriye doğru attığı adımla artık daha netti. Tüm vücuduyla karşımdaydı. Bana dönük degildi. Koridorun ilerisine bakıyordu. Birkaç adım daha atıp bastonu yere vurmaya devam etti. Üstünde siyah, kapişonu komple yüzünü örtecek şekilde giyinmişti. Kollarının üstünde ise anlamadığım bir dilde, sanki kanla yazılmış gibi kırmızı renkte yazılar vardı. Kan kokusu burnu mu ele geçirmişti. Sol elinde toprağı ve kökü ile birlikte duran bir çiçek tutuyordu. Kalbim yerinden çıkıçak gibi atıyordu. Bağırmaya sesimi duyurmaya çalıştım. Ama sadece ağzımdan dökülen kelimeler ufak bir fısıltı dan ibaretti.

Arkasını döndü. Elinde tuttuğu çiçeği biraz daha yukarı kaldırdı. Cüppesinin üzerinde olan kırmızı yazılarla aynı dile sahip harflerle kazınmış bastonu ile çiçeğin üzerine dokundu. Çiçek o anda çürümeye başladı. Işıkta o çiçeğin solma hızıyla aynanda yok oluyordu. Karanlık en koyu tonuyla tekrardan üstümü ve benliğimi sarmalıyordu. Nefesimi hızlı bir biçimde almaya çalışsam da kesik bir şekilde soluklana biliyordum. Hala hareket edemiyordum. Üzerimde tonlarca ağırlık var ve yaşlı bir bedene hapis olmuşum gibi hissediyordum. Elinde ki çiçek komple çürüyüp yok olana kadar ve ışık tamamen aydınlığını çekene kadar hareketsiz bir vaziyette bekledi. Bir anda gözlerimi açtım. Uyanık değilmiydim? Aniden refleskle kendimi doğrulttum. Hareket etmek için uyguladığım güç ve kasılmalar, beni ani hareket yaparak doğrulmaya itmişti. Ter içindeydim. Ayaklarıma ve kollarıma kendimi kasmaktan dolayı ağrı girmişti. İlk yaptığım şey odanın kapısına en az on saniye hareketsiz şekilde bakmak olmuştu. Bütün bedenim üşümüş ve soğuktu. Çok kötü bir kabus hatta kabuslarımın en büyüğüydü. O esnada fark ettim ki çoktan güneş doğmuş ve sabah olmuştu.

Annemle babam işe gitmişlerdi. Elimi yüzümü yıkamak için banyoya doğru yöneldim. Ayaklarımda ki ağrı dinmiyordu. Hafif topallıyordum. Bir kahve yapmalıydım. O beni kendime getirirdi. Saat dokuza geliyordu. Eğer Tolga dün anlattığı gibi motosikleti alırsa bu akşam üstüne doğru götürmek için yola çıkmam gerekecekti. Duş almam içinde hala zamanım vardı. Uyandığında beni araması için mesaj gönderdim. Kahvemi yaptım ve salondaki tekli koltuğa oturup düşünmeye başladım.

YOL ŞEYTANIWhere stories live. Discover now